19 Aralık 2014 Cuma

KU AN I KERİMİ EN İYİ OKUYAN SAHA BE

EBÜ MÜSEL EL EŞARİ HAYATI
Müslümanlar arasında ilk defa müsâfehayı yapanlar onlardı. Resûlullah onları Medine’de Botham Meydanlığı’na yerleştirdi ve onlara buyurdu ki: “Sizin hicretiniz iki defadır. Biri Necâşî’nin ülkesine, ikincisi de yurduma yapılan hicrettir.” Eş’arîler yatsıdan geç vakitlere kadar ibâdet ettiklerinden, Peygamber efendimizin yanına giderler ve O (s.a.v.) onların yanına gelirdi. Resûlullah (s.a.v.) Eş’arîler’e namaz kıldırdıktan sonra; “Allahın size olan nimetlerindendir ki, insanlardan bu saatte başka bir kimse namaz kılıyor değildir... Bu namazı sizden başka kılan kimse yoktur!” buyurur, onları takdir ve teşvik ederdi. Ebû Mûsel-Eş’arî bu iltifatlardan çok memnun olur, Allah’ın resûlüne ve müslümanlara sevgisi kat kat artardı. Kur’ân-ı kerîm’in Maide sûresi ellidördüncü (54) âyet-i kerîmesindeki “Allah’ın onları seveceği ve onların da Allah’ı seveceği bir kavim getirir” buyruğu hakkında Peygamberimiz “Onlar işte bunun! Yani Ebû Mûsel-Eş’arî’nin kavmidir.” Yine: “Seferlerde yoldaşlık eden Eş’arî cemaatinin gece vakti evlerine girdikleri zaman okudukları Kur’ânı, seslerinden çok iyi tanırım. Sefer halinde, geceleyin onların kondukları yerleri de gündüz görmemiş olsam bile Kur’ân seslerinden anlarım” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.) mübârek hanımlarından Âişe-i Sıddîka (r.anha) ile bir gece bir yere gidiyorlardı. Ebû Mûsel Eş’arî’nin evinin hizasına gelince durdular. O Kur’ân-ı kerîm okuyordu. Okumasını bitirinceye kadar beklediler. Hz. Resûlullah, O’nu gündüz görünce akşamki hadîseyi anlatıp, eshâbına “Buna muhakkak Davud’un güzel seslerinden bir ses verilmiş” buyurarak meth etti. Ehl-i sünnet itikadındaki iki mezhep imamından biri olan Ebül-Hasan-i Eş’arî hazretleri Eş’arî kavmindendir. Ebû Musa el-Eş’arî’nin amcası Ebû Âmir de, Resûlullah’ın kumandanlarındandı. Mekke-i mükerreme’nin fethinden sonraki Huneyn gazâsındaki Evtaş Mevkiindeki harbe amcasıyla katıldı. Ebû Âmir. İslâm Ordusu’nun Evtâş’taki birlik kumandanıydı, bu harbde yaralandı. Ebû Mûsel-Eş’arî amcasını yaralayanı öldürdü. Amcası, Resûlullah’a selâm, istiğfâr etmesi vasiyetiyle, Onu mücahitlerin kumandanı tayin ettikten sonra şehâdet şerbetini içti. Evtâşi’de zafer kazanan Ebû Mûsel Eş’arî, Resûlullah’ın yanına dönüp, durumu arz edip amcasının vasiyetini de söyledi. Bundan sonrası Ebû Mûsel-Eş’arî şöyle anlatır: “Bunun üzerine Resûlullah abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp: “Allah’ım! Kulcağızın Ebû Âmir’i afv eyle!” diye duâ etti. Dua ederken (ellerini o kadar kaldırmıştı ki) ben iki koltuğunun beyazlığını gördüm. Sonra Resûlullah: “Allahım, kıyâmet gününde Ebû Âmir kulunu şu yarattığın insanlardan çoğunun üstünde âlî bir makamda kıl” niyazında bulundu. Bunun üzerine “Yâ Resûlallah, benim için de mağfiret dile! diye duâ istedim. Resûlullah benim için de: “Rabbim, Abdullah İbni Kays’ın günahını afv eyle! Kıyâmet gününde onu en yüksek ve güzel makama koy!” diye, duâ buyurdu.”
Resûlullah, (s.a.v.) zamanında Zebid, Aden ve Yemen valiliklerinde bulundu. Resûlullah (s.a.v.) Muaz bin Cebel ile birlikte Yemen’e vali gönderirken ikisine şöyle buyurdu; “Yemen’e vardığınızda halktı kolaylık gösteriniz ve güçlük göstermeyiniz! Sevindirin de nefret ettirmeyiniz! Muhabbet ediniz de ayrılmayınız.” Resûlullal (s.a.v.) ile Zâtü’r-Rika gazâsında, Mekke’nin fethinde, Huneyn gazâsında bulundu. Hz. Ömer’in hilâfetinde Kûfe, Basra valiliklerine tâyin olundu. Burada vali iken Ehvaz, İsfehân ve Nusaybin feth edildi. Hz. Osman’ın halifeliği esnasında önce Basra daha sonra da Kûfe valiliğine tayin edildi. Hz. Ali zamanında da Kûfe valiliğine devam etti. Cemel Vak’ası’na katılmadı. Sıffîn Muharebesi’nden sonra, sulh için Hz. Ali’nin vekili oldu. Hz. Mu’âviye’nin hilâfeti zamanında vefât etti.
Safvân bin Süleyman diyor ki: “Resûl-i Ekrem efendimiz zamanında Hz. Ömer ile Hz. Ali’den ve Muaz ile Ebû Mûsel-Eş’arî’den başkaları fetva vermezdi.” İslâm takvimini yazılarında ilk defa O kullandı. Haya sahibi olup çok edebliydi. Kendini, Kur’ân-ı kerîm’in Meryem sûresi seksendördüncü âyetindeki “Biz onların ecel günlerini sayıyoruz” (Bu muayyen bir müddettir) meâlindeki hâl üzerinde bulunurdu. Her an son nefesini düşünürdü. Dünyaya hiç değer vermezdi. Her halinde ve davranışında Allahü teâlâdan çok korktuğunu ifade eder, son nefesi îmânla vermekten başka birşey düşünmezdi. Bu haline akrabaları “Kendine biraz acısan” diye tavsiyede bulunduklarında; “Atlar koştuğu vakit, son noktaya gelince nasıl bütün imkânlarını kullanırsa, ben de son noktaya geldiğimde bütün imkânlarımı kullanmak mecburiyetindeyim” buyururdu. Böyle yaşayıp bu hâl üzerine vefât etti. Hanımına “Azığını hazırla, Cehennemin Üzerinden geçilecek bir vasıta yoktur” buyururdu.

KAYNAKLAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder