19 Aralık 2014 Cuma

ÜMMÜ HAKİM BİNTİ HARİS RAN HA
Kureyş  reislerinden Haris b.  Hişâm  el-Mahzumî'nin kızı Ummu Hakîm'dir ki sahâbî hanımlarının önde gelenlerindendir.
Kendi amcazadesi olan îkrime b. Ebî Cehil ile evli olup, Mekke'­nin fethi günü müsiüman olmuş ve kocası İkrime için de Rasûlüllah1 tan emân almıştı...
Hz.  Muhammed'in  bu  ümmetin  peygamberi  olduğu  ve tek olan Allah'a davet ettiğinin Meke'de duyulmasından itibaren Ummu Ha-kîm'in babası el-Hâris İbn Hişam'la amcası Ebu'l-Hakem İbn Hişam sert bir tavır takınıp Hz, Muhammed'e ve ashabına işkence ettiler.
Babası Bedir'deki şirk savaşına komutanlık etmiş Muhammed'î yenmedikçe Mekke'ye dönmemeye Lât ve Uzza adına yemin etmişti. Bedir'de konaklamışlar, develer boğazlanmış, şaraplar içilmiş, cariye­lere çalgılar çaldırılmış ve orada üç gün kalmışlardı...
Ebû Cehl'in komutanı olduğu bu savaşta, oğlu İkrime, güvenip da­yandığı pazusu ve onunla hücum ettiği  kolu idi.
Fakat Lât ile Uzza, Ebû Cehl'in çağrısını işitmediklerinden ona ce­vap verememişler ve yaptığı savaşta ona yardım edememişlerdi, çün­kü onlar acizdiler. Bedir'de, Ebû Cehl yere yuvarlanıp düştüğünde, oğ­lu   İkrime  bunu gözleriyle görmüştü.  Müslümanların mızrakları onun kanını  içerlerken, dudakları patlamış halde attığı son feryadı da ku­laklarıyla duymuştu.
Ikrime, Kureyş'in efendisinin cesedini Bedir'de bıraktıktan sonra Mekke'ye dönmüştü.
Aldıkları yenilgi sebebiyle Ebû Cehi'in cesedini Mekke'ye defnet­mek için götürmekten aciz kalınca onu müslümaniara bırakıp gitmişti. Yetmişe varan müşrik ölüsüyîe birlikte o da kuyuya atılıp üzeri kum­larla örtülmüştü.
O, günden itibaren ıkrime nın Islama ksrşı tutumu değişti.
Başlangıçta, babasının şerefi için İslâm'a düşmandı. Şimdi ise, ondan öç almak istiyordu.
İşte bu sebeple,'Ikrime ile babaları Bedir'de öldürülenler, ölüleri­nin intikamını almak isteyen Kureyş'lilerin kalplerinde intikam alevle­rini tutuşturuyorlardı.
Kureyş Bedir'in intikamını isteyince Safvan İbn Umeyye şöyle de-
— Kadınlarınızı da savaşa götürün. Bunu yapacakların ilki benim. Günkü onlar sizi savaş meydanında korur ve size Bedir'de verdiğimiz ölüleri hatırlatırlar. Kısa süre önce bir savaş geçirdik. Biz ölüler ver­dik, onların intikamını alacağız, öcümüzü almadan veya ölmeden ev­lerimize dönmek istemiyoruz.
Ikrime İbn Amr İbn Hişam da :
—- Dâvetine ilk olarak ben icabet ediyorum, dedi.
Ikrime, hanımı Ummu Hakim Bintu'l-Haris İbn Hişam'ı çıkardı. Kureyş'de askerlerin Öc alma duygularını uyandırması ve kaçmamaları için hevdecler.içinde kadınları savaşa götürdü.
İki taraf Uhud dağının yanında karşılaştı. Savaşın Kureyş'in yenil­gisiyle sonuçlandığını görünce Ummu Hakîm'in içini  korku doldurdu.
Ummu Kakım, Hind  Bint Utbe,  el-Hannas  Bint Malik ve  Berze  Bint Mes'ud es-Sekafî deflerle erkekleri savaşa teşvik etmeye başladılar.
Fakat erkekler geri döndüler ve sancaktarlar tek tek öldürüldükten sonra Kureyş'in sancağı yere düştü. Kadınlar erkeklerin hiçbir şeye dönüp bakmadan geri döndüklerini görünce defleri atıp elbiselerini kaldırarak bacakları açık bir halde dağa yöneldiler. Müslümanlar on­ları silâhtan geçirerek takip etmeye başladılar. Bir taraftan öldürerek, bir taraftan da esir ederek Kureyş'in ordugâhına girdiler.
Uhud'da Hz. Peygamber'în tenbîhinî tutmayan okçuların yerlerini terketmeleri üzerine daha sonra Kureyş'in atlıları dağa çıkıp müslü-manları ok yağmuruna tuttular.. Bu da müslümanların yenilgisi oldu.
İki müşrik süvari Hz. Muhammed ve ashabının başına tam bir be­lâ olup, müşriklerin büyük zaferini gerçekleştirmişlerdi..
Kureyş ve Arap kabîleleri Muhammed ve ashabının kökünü kazı­mak için savaşa çıktılar. Fakat kabileler Medine'nin etrafına kazılan geniş ve derin hendeği görünce şaşırıp kaldılar.. Kureyş'ten bazıları :
—  Muhammed dokunulmaz bir adamdır?
—  Ordugâhımızın üzerine soğuk gecelerde şiddetle esen, ateşle­rimizi söndüren ve kazanlarımızı deviren soğuk rüzgâr niçin esti? de­meye başladılar.
Hendek harbinde müşrikler günlerce Medine'yi kuşattılar. ikrT-me'nin sabrı tükendi. Kuşatmanın uzamasına canı sıkıldı. Hendeğin dar bir yerini görüp atını oraya sürdü ve geçti. Daha sonra, Amr İbn Abdi Vudd el-Amirî'nin aralarında bulunduğu birkaç kişi daha onun pe­şinden hendeği geçti. Amr İbn Vudd canından olmuş, İkrime ise ancak kaçmakla kurtulmuştu...
Muhammed'le (S.A.V) Kureyş Hudaybiye anlaşmasını yapınca ba­zı Kureyşli efendiler :
—  Muhammed bize karşı zafer kazandı, dediler. Bir gün İkrime üzüntülü olarak geldi. Ummu Hakîm:
—  Neyin var? Amca oğlu! dedi. İkrime İbn Ebi'l-Hakem :
- Ebû  Süleyman'la   (Halid b. Velid'le)  karşılaştım.  Bana: Ebı  Âmr! içinde bulunduğumuz durum hakkında ne diyorsun? Biz aslında azı dişleri gibiydik. Fakat Arap ve Arap olmayanların başına Muham-med geldi. Eğer biz ona gidip tabi olsaydık, Muhamrned'in şerefi bizim için de olurdu, dedi.
Ummu Hakîm Bintu'l-Haris :
—  Halid İbnu'l-Velîd'e ne dedin? diye sordu. Ikrime İbn Ebi'l-Hakem :
- Halid'e : Benden başka hiç kimse kalmasa, ona yine de uy­mam, dedim.
Birkaç gün geçti, Mekke'de Amr İbnu'l-As, Halid İbnu'l-Velîd ve Osman İbn Talha'nın Medine'ye gidip müsiüman oldukları yayıldı. Mek­ke halkı dehşet ve hayretlerinden ayılmadan Önce Cemil İbn Mahamer Hicr'de durup şöyle dedi:
—  Abdullah İbn Ebî Umeyye, Ebû Sufyan İbnu'I-Haris ve oğlu Ca'-fer Muhammede bey'at etmek için Medine'ye gittiler.
Ebû Sufyan İbn Harb beraberinde Hakim İbn Hazam'la Mekke'nin Fethi Günü Mekke'ye geldi ve Ebû Sufyan mescidde şöyle haykırdı:
—  Ey Kureyş topluluğu! Bu Muhammed size reddetmeye gücünü­zün yetmediği güçle gelmiştir.
Ikrime İbn Ebi'l-Hakem, Safvan İbn Umeyye ve Süheyl İbn Amr Mekke'nin efendisinin sözünü duyunca kalktı, Ummu'i-Kura'yi (Mek­ke'yi) ve Harem'i savunmak için değil de boyunlarını kurtarmak mak­sadıyla Handeme'de (Mekke'de bir dağ) toplandılar. Muhammed (S.A.y) de oniarın kanlarını (öldürülmelerini) helâl kıldı.
Bekro oğullarının kardeşi Himas İbn Kays İbn Halid silâhını ve ok­larını hazırlamaya başladı.. Hanımı ona :
—  Bu gördüklerimi niçin hazırlıyorsun? dedi. Himas İbn Kays :
—Muhammed ve ashabı için, diye cevap verdi. Hanımr:
—  Vallahi, hiçbir şeyin Muhammed'le ashabının karşısında durbileceğini zannetmiyorum, dedi. Himas İbn Kays öfkeli olarak :
— Esir ettiğimiz kimselerden birini sana hizmetçi yapacağım,
Hanımı sırtını dönerek şöyle dedi
—  Vallahi, sanki senin saklanacak bir yer arayarak döndüğünü görüyor gibiyim. Eğef sen Muhammed'in atlılarını görseydin..
Halid İbnu'l-Velîd ve müslümanlar, Mekke'nin Fethinde sancağı Mekke'ye diktikleri zaman, Safvan İbn Umeyye, Ikrime İbn Ebi'lHakem, Süheyl İbn Amr'la onlara uyan Kureyşlileri İslâm'a davet ettiler. Ikrime yanındakilere şöyle dedi:
—  Çocuklara ok atın.
Halid İbnu'l-Velîd'le beraberindekiler, mümkün olduğu kadar, sa­vaştan uzak durdular. Ama Süheyl.İbn Amr, Safvan İbn Umeyye, İkri-me İbn Amr İbn Hişam'la yanındakiler kılıçlarını sıyırıp müslümanlarm üzerine yürüdüler. Halid İbnu'l-Velîd onlarla savaşmaktan başka çare bulamadf. Onları mescidin kapısındaki Hazvere'ye varıncaya kadar ko­valadı. Bir grup dağa çıktı. Müslümanlar da onları takip etti. Safvan İbn Umeyye Cidde'ye kaçtı. Ikrime İbn Ebi'l-Hakem Yemen'e gitti. Hi­mas İbn Kays İbn Halid de evine kaçtı. Hanımjnın yüzündeki korkuyu görünce :
—  Kapımı üzerime kapat, dedi.
Hanımı onun, daha önce söylediği sözleri hatırlayıp:
—  Hani söylediklerin? Söz verdiğin hizmetçi nerde? dedi.
Himas İbn Kays :
—  Handeme gününde bulunsaydın, çünkü Safvan'la Ikrime kaçtı­lar, dedi.
Hz. Muhammed (S..V) Mekke'ye girdi. Kabe'nin etrafındaki ve üs­tündeki putları (360 tane) kırdı. Mekke halkını da affedip onlara :
—  Gidin, siz tulakâsıntz (serbestsiniz) dedi.
Erkekler bey'at ettiğinde Ummu Hakîm Bintu'l-Haris İbn Hişam'la müsiüman olan bazı kadınlar geldiler ve :
- Ya Rasûlellah! Biz de sana bey'at edeceğiz, dediler.
Peygamber (S.A.V) :
—  Ben kadınlarla musafaha yapmam fel sıkışmam], ancak benim bin kadına söylediğim bîr tek kadına söylediğim gibidir, buyurdu.
Rasûlüilah [S.A.V) aralarında Rasûlüllah'tan [S.A.V) korktuğu için yöaü peçeii olan Hind Bint Utbe'nin de bulunduğu kadınlarla bey'at için ayağa kalktı ve şöyle dedi :
—  Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak ve hırsızlık yapmamak üze­re bana bey'at edin.
Hind Bint Utbe îbn Rabîa :
—  Vallahi, Ebû Sufyan'ın malından biraz alıyordum. Bunun helâl olup olmadığını bilmiyordum? dedi.
Orada bulunan Ebû Sufyan İbn Harb :
—  Geçmişte aldıkların helâl olsun, Allah seni affetsin, dedi. Peygamber (S.A.V) onu tanıyıp güldü ve şöyle dedi:
—  Sen, Hind Bint Utbe'sin. Hind Bint Utbe :
- Evet, geçmiştekiler! affet, Ya RasÛlallah! Allah da seni affet­sin, dedi.
Hind, peçesini açtı. Bunun üzerine Rasûlüilah (S.A.V) :
—  Hoşgeldin, dedi.
Daha sonra Rasûlüilah [S.A.V) şunu ilâve etti :
—  Zina yapmayın.
—  Hind Bint Utbe ve Ummu Hakîm Bintu'l-Haris :
—  Ya Rasûleliah! Hür kadın zina eder mi? diye sordular. Rasûlüilah (S.A.V) :
—  Çocuklarınızı öldürmeyin, dedi. Hind Bint Utbe :
dedi.
— Küçükken onları yetiştirdik, büyüyünce sen onları öldürdün,
Peygamber (S.A.V) gülümseyerek şunu ilâve etti:
—İftira etmeyin.
Ummu Hakîm Bintu'l-Haris İbn Hişam :
— Vallahi, iftira etmek çirkin birşeydir. Sen bize ancak i oğruyu ve güzel ahlâkı emrediyorsun, dedi.
Rasûlüilah (S.A.V) :
—  Mârufta [iyi olan şeyde) bana karşı gelmeyin, dedi. . Hind Bint Utbe'yle Ummu Hakîm Bintu'l-Harîs :
—  Vallahi, burada mâruf konusunda sana karşı gelmek İçin bu­lunmuyoruz, dediler.
Bazı kadınlar sordular:
—  Sana karşı gelmemiz uygun olmayan bu mâruf nedir? Peygamber (SAV) buyurdu :
—  Ölülere ağıt yakmayın, ağlarken yüz göz tırmalamayın, üst baş
yırtmayın, saç baş yolmayın, ah vah diyerek bağırıp çağırmayın.
Rasûlüilah [S.A.V) kadınlarla olan beyatinde onlarla el sıkışmadı, elini bir kabın içine daldırdı. Kadınların da ellerini o kaba daldırmaları­nı emretti.. Böylece kadınların bey'ati tamam oldu.
Ummu Hakîm Bintu'l-Harîs Rasûlüllah'ın yanına varıp kocası Ik-rime İbn Ebî Cehl için emân diledi.
Çünki, ikrime o vakit babası gibi İslâmın en şiddetli düşmanların dan olarak öldürülmesi gereken kimselerden olduğundan kendisi de şüphe etmediğinden Mekke'nin fethi üzerine Yemen'e kaçmıştı...
İkrime  babasının  liderlik otoritesiyle kendini Hz.  Muhammed'e düşman olarak bulmuştu. O, Peygamber'e en şiddetli düşmanlığı ve onun ashabına en ağır eziyeti yapmış, İslam'a ve müslümanlara ba sini memnun edecek felâket ve belâları yağdırmıştı...
Ummu Hakîm, Peygamber Efendimiz'e bey'attan sonra:
— Yâ Resûlallah! İkrime  sen onu öldüreceksin diye  kaçıı Yemen'e gitti. Ona teminat ver, dedi.
Peygamber. Efendimiz de ona teminat verdi. Bunun üzerine Ürn-mü Hakîm rum asıllı kölesini yanına alıp onu aramaya çıktı ve yolda köle ona sarkıntılık yaptı, O da onu kandıra, kandıra Âk kabilesinin bir obasına varıp onlara durumu anlattı. Onlar da köleyi tutup bağladılar ve Ümmü Hakîm yoluna devam edip nihayet Ikrime'yi Tehâme sahille­rinin birinde buldu. O sırada Ikrime deniz yolculuğu için bir gemiye binmişti-
Ümmü Hakîm gemiye yaklaşıp İkrime'ye :
—  Gel kurtul, dedi. İkrime de :
—  Kurtulmam için ne demem lâzımdır? diye sordu. Ümmü Hakîm :
—- Allah'dan başka ilâh yoktur, de! dedi.
ikrime :
—Benim kaçışım bunu söylememek için değil midir? dedi.
Fakat Ümmü Hakîm ısrar edip :
—  Akrabalık hakkını en çok gözeten, insanlara en iyi davranan ve insanların en hayırlısı olan bir kimsenin yanından geliyorum, gel ken­dini tehlikeye sokma, dedi.
ikrime de onu dinleyip durdu ki, Ümmü Hakîm ona yetişip:
—  Ben Resûlüllah'tan sana teminat almişimdır, dedi. İkrime :
—Gerçekten bana teminat almış mısın? dedi. Ümmü Hakîm de :
—  Evet, bu hususta Peygamber Efendimizle konuştum, sana te­minat verdi, dedi.
Bunun üzerine İkrime hanımıyla birlikte geri döndü ve hanımı yol­da kendisine köle ile arasında geçen olayı anlattı. Bu sebeple İkrime de köleyi öldürdü ki, o zaman daha   müslüman olmamıştı.
İkrime Mekke'ye yaklaştığı zaman Peygamber Efendimiz, ashâbı-
— Ebû Cehil oğlu İkrime mü'min ve muhacir oiarak geliyor. Sakın babasına sövmeyin. Zira ölüye sövmek ölüye yetişmediği gibi, sat olanları da incitir, dedi.
O sırada İkrime de hanımına yaklaşmak istiyor, fakat hanımı buna engel olup ona :
—  Sen kâfirsin, ben müslümanım, diyor, İkrime de :
—  Seni benden alakoyan büyük bir şeydir, diyordu. Peygamber Efendimiz Ikrime'nin geldiğini görünce o kadar sevindi  ki, yerinden fırlayıp sırtındaki cübbesi bile düştü. Sonra oturdu ve ikrime onu karşısına dikildi. Hanımı da peçeli olarak beraberinde idi.
İkrime :
—Yâ Muhammedi (Sallallâhu aleyhi ve sellem] Bunun deyişine bakılırsa sen bana teminat vermişsin, dedi.
Peygamber Efendimiz :
—  Doğru söylemişdir, sen eminsin, dedi. İkrime :
—  Sen bizi neye davet ediyorsun,   yâ  Muhammed?   [Sallallâhu aleyhi ve sellem) dedi.
Peygamber Efendimiz :
—  Seni, Allah'dan başka iiâh bulunmadığına ve benim de Allah in Resulü olduğuma şehâdet etmeye, namaz kılmaya, zekât vermeye, şunu, şunu yapmaya da'vet ediyorum, deyip bütün İslâm hasletlerini
saydı.
İkrime:                                                                  i|.
—  Vallahi sen hak, iyi ve güzel vasıflardan başka bir şeye da'vet etmiyorsun. Allah'a yemîn ederim ki, sen bizi bunlara da'vet etmeden önce de bizim aramızda idin ve hepimizden doğru sözlü, doğru özlü, iyi kalpli ve güzel davranışh bir kimse idin. Şu halde Allah'dan başke ilâh bulunmadığına, Senin de O'nun kulu ve Reslü olduğuna şehâdet ederim, dedi ve sonra :
—  Yâ Resûlallah! Bana söylemem gereken en güzel şeyi öğret dedi.
Peygamber Efendimiz de kendisine :
—- Allah'dan başka İlâh bulunmadığına ve Muhammed'in. Allah ku!u ve Resulü olduğuna şehâdet getir, dedi. Ikrime :
—  Şehâdet kelimesinden sonra ne diyeyim? dedi. Peygamber Efendimiz :
—  Hazır olanlara; şâhid oiun ki, ben müslümanım, mücâhidim v muhacirim de, dedi ve ikrime de bunu söyledi.
Bundan sonra Peygamber Efendimiz kendisine :
—  Bugün benden ne istersen—eğer o şeyi herhangi bir kimseye verebiliyorsam— sana vereceğim, dedi.
İkrime de :
—  Öyle ise, sana ne kadar düşmanlık yapmış isem, seninle sa­vaşmak için ne kadar adım atmış ve ne kadar kol sallamış isem ve se­nin hakkında ister yüzüne, ister arkandan olsun ne kadar kötü laf söy-lemişsem bunların hepsi için bana AMah'dan mağfiret dile, dedi.
Peygamber Efendimiz de :
—  «Yâ Rab! ikrime ne kadar bana düşmanlık etmiş ise, senin nu­runu söndürmek için ne kadar adım atmış ve isyanda buiunmuş ise ve benim hakkımda —ister yüzüme karşı, ister arkamdan olsun-kadar kötü laf söylemiş ise hepsini affet,» diye duâ etti.
İkrime de :
—  Bu benîm için yeter yâ Resûlallah! dedi ve ilâve etti:
—  Şâhid ol yâ Resûlallah! Ben insanları Allah yolundan alakoy-mak için nerede ve ne kadar kesemi açmişsam, onun iki katını Allah yolunda vereceğime ve yine insanları Allah'ın yolundan alakoymak için nerede ve ne kadar can çürütmüş isem onun iki katını Allah yo­lunda yapacağıma söz veriyorum, dedi.»
Bunu Hâkim de Abdullah b. Zübeyr radıyallâhu anhümâdan riva­yet etmiştir. Ancak Hâkim, «İkrime kapıdan içeri girdiği zaman Resû-lüllah sallallâhu aleyhi ve sellem sevincinden fırlayıp ayaklan üstün­de durdu,» sözünden sonra başka bir şey dememektedir.
Hâkim, bundan sonra Urve b. Zübeyr radıyailâhu anhümâdan da şöyle naklediyor :
«ikrime dedi ki :
— Ben Resûlüllah sallallâhu aleyhi vesellem'in yanına girdiğim zaman kendisine :
—  Yâ Muhammed! (Sallallâhu aleyhi ve sellem) Bu, senin bana teminat verdiğini söylüyor, dedim.
Resûlüllah sallallâhu aleyhi ve sellem de :
—  Evet, sen teminatlısın, dedi. Bunun üzerine :
—  Şâhidlik ederim ki, Allah'dan başka ilâh yoktur, yalnız O'dur ve O'nun şeriki yoktur. Sen de Allah'ın kulu ve Resulüsün. İnsanların en iyisi, en doğru söyleyeni ve en vefâlısısın, dedim.
Bunu söylerken kendisinden o kadar utanıyordum ki, başımı eğ­miş, hiç yüzüne bakamıyordum.
Sonra kendisine :
—  Yâ Resûlallah Sana bugüne kadar yapmış olduğum düşmanlık­lardan ve şirke yardım etmek için katıldığım, bütün savaşlardan ötürü bana Allah'dan mağfiret dile, dedim.
O da:
—  «Allah'ım! Ikrime'nin bana yaptığı bütün.düşmanlıkları ve se­nin yoluna mâni olmak için girdiği ve giriştiği bütün savaş ve hare­ketleri affet,» diye duâ etti.
Kendisine :
— Yâ Resûlallah! Bildiğin şeyler içinde en iyisi ne ise onu bana söyle ki, bileyim, dedim.
Bana :
«— Allah'dan başka ilâh bulunmadığına ve benim de Allah'ın ku­lu ve Resûlu olduğuma şehâdet getir ve Allah yolunda cihâd et» dedi.
Bunun üzerine kendisine :
Şâhid ol yâ Resûlallah! Ben insanları Allah yolundan afakoylahmak için nerede ve ne kadar kesemi açmışsam, onun iki katını Ayolunda vereceğime ve yine insanları Allah yolundan alakoymak için nerede ve ne kadar can çürütmüş isem, onun iki katını Allah yolunda yapacağıma söz veriyorum, dedim.»
Ikrirne artık gündüz yiğit gece âbid ve Peygamber'in (S.A.V) ya­nında savaşan birisi oldu. Ebû Bekr es-Sıddîk halife olunca, gölgesi altında Ikrime'nin, Allah yolunda savaşmadığı hiçbir sancak yükseltil­medi.
Hz. Ebû Bekir'in hilâfeti döneminde Hz. Hâlid b. VeÜd'in komuta­sında Bizanslılarla yapılan Yermûk savaşında, hanım Ummu Hakîm ile bu savaşa katılan Ikrime, sıcağı kavurucu bir günde kendini soğuk su­ya atan susuz bir kimse gibi harbe atıldı...
Zamanının süper gücü olan Bizans ordusunun karşısında bir ara müslümanlar sıkışmıştı. İşte o zaman İkrime atından inip kılıcının kı­nını kırdı ve Bizans saflarına daldı. Halid İbnu'l-Velîd ona koşup şöyle dedi :
«— Böyle yapma İkrime. Senin ölümün müslümanlar için bü kayıp olur.» Ikrîme :
«— Beni bırak Halid! Senin Rasûlüliah'ia güzel bir geçmişin var. Halbuki ben ve babam Rasûlüllah'a en çok eziyet edenlerdendik. Beni bırak da daha önce yaptıklarımı ödeyeyim. Rasûlüllah'a karşı birçok yerde savaştım. Bugün Bizanslılara karşı savaşmaktan mı kaçayım?
İşte bu asla olamaz.»
Bunun üzerine İkrime, müslümanların,içinde şöyle haykırdı:
«— Kim ölünceye kadar savaşmak üzere sözleşecek?»
Dört yüz müslüman arasında amcası el-Hâris İbn Hişam ve Dİrar
İbnu'l-Ezver onunla   sözleşti.  Halîd   İbnu'l-Velîd'in  çadırının  önünde
canla başla çarpışıp onu en güzel şekilde korudular.
Yermûk savaşı müslümanların büyük zaferiyle sonuçlandığında, harp meydanında aldığı yaralar sebebiyle güç ve takati kalmayan üç mücâhid uzanıyordu. Bunlar; ei-Hârîs İbn Hîşâm, Ayyaş İbn Ebî Rabîa ve İkrime İbn Ebî Cehl idi. El-Hârîs içmek için su istedi. Su getirildi­ğinde, İkrime ona doğru baktı ve ei-Hârîs :
«— Suyu Ikrime'ye verin.» dedi. Suyu Ikrime'ye yaklaştırdıkların­da, bu defa Ayyaş ona doğru baktı ve ikrime :
«„ Suyu Ayyaş'a verin.» dedi.
Ayyaş'm yanına geldiklerinde, onun canını teslim ettiğini gördü­ler... Tekrar Ikrime'ye döndüklerinde onun da şehîd olduğunu gördü­ler... Dünyada içemedikleri suya karşılık, âhiretteki kevser havuzun­dan bir daha hiç susamıyacak şekilde içmek üzere âhirete göç ettiler...
Ikrimenin Yermûk harbinde şehîd olmasından sonra Ummu Ha­kîm, ashabdan Hâlid b. Saîd hazretleriyle nişanlandı... Yermûk savaşın­dan sonra Bizanslılar, başlarında Heraküeosun ana-baba bir kardeşi Tozarik olmak üzere Ecnâdînde toplanmışlardı.. Ummu Hakîm ile Hâ-lîd b. Saîd nişanlandığı esnada, Ecnâdîn vakası ortaya çıktığında Hâlid, nikâhlısı bu Ummu Hakîm'i beraber alıp çıkmış, zifafı da yolda icra et­meyi düşünmüştü. Mercü's-Safer'e varılıp konduklarında zifafı burada yapmayı arzu ettiğini Ummu Hakîm'e bildirdiğinde Ummu Hakîm :
«— Bu işi, düşman saflarının Allah'ın izniyle bozulup perişan ol­maları vaktine tehir etseniz.» dediyse de Halîd :
«— Peki ama, nefsim bana bü muharebede şehîd olacağımı haber veriyor.» demesiyle Ummu Hakîm'in de muvafakat etmesiyle hemen oracıkta bulunan köprünün yanına bir çadır kurularak zifafa girdiler.
Bundan dolayı bu köprü «Kantaratu Ummu Hakîm» Ummu Hakîm Köprüsü diye tanındı.
Gerçekten yemek hazırlanıp yenildikten hemen sonra düşman as­kerleri baş göstermekle muharebeye tutuşulur ve Hz. Halid şehîd dü­şer. Ummu Hakîm, o günde gerdeğe girdiği çadırın direğiyle 7 düşma­nı öldürmüştür...
Bizim bu devirde bırak bir kadını, bir erkek bile öyle bir durumda evlenmeye yanaşmaz. Hadi evlense bile öleceğim, şehîd olacağım di­ye ağıtlar yaparak mateme girer. Allah kulu o mübarek kadın cihada iştirak ederek yedi kişiyi öldürmüştür...
Allah (C.C) onlardan razı olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder