23 Aralık 2014 Salı

ÜMMÜ VARAKA RANHANIN HAYATI 

Hicret… Allah’ın son dininin hüzün yıllarındaki büyük göç. İnsanlık tarihinin en önemli dönüşüm noktalarından biri.
Allah Rasulü A.S., doğduğu, büyüdüğü Mekke’den her şeyini geride bırakarak yola çıkmaktadır. Haber çoktan Medine’ye ulaşmıştır. Yolculuk ne kadar tehlikeli olsa da, Yüce Allah Habibi’nin koruyucusudur. Tüm çabalarına rağmen müşriklerin kirli elleri o Kutlu Elçi’ye bir türlü ulaşamaz.
İnsanlığın Gözbebeği Medine’ye doğru ilerlemektedir. O toprakları, o toprakların insanını kutlu bir sevince doyurmak üzere ilerlemektedir. O’nun Medine ufkunda belirmesiyle adeta yer-gök coşuyor, melekler  Medineliler’in yüreklerinden bir çağlayan gibi akan şarkılara eşlik ediyordu:
“Ay doğdu üzerimize
Veda tepelerinden
Şükürler etmeliyiz şimdi
Tek şükredilmesi gereken Allah’a.”
Medine halkı bütün varlıklarıyla yardım ve itaat etmek üzere kollarını açmıştı. Onlar “Ensar” olmaya hazırlanıyordu. Onlar, artık “Yardım Edenler”di.
Bu, tarihî bir şenlikti. Mahzun akan ırmakların okyanusa kavuşması gibi bir şenlik. Çatlamış toprakların yağmurla coşması gibi bir şenlik…
Bütün Medine halkı erkeği-kadını, yaşlısı-genciyle o ay yüzlüyü karşılamak üzere yollardaydı. Uzaklardan O’nun ışığıyla aydınlanmış kalpler, şimdi bir an önce O’nu görebilmek için çırpınıyordu. Defler, kalplerin heyacanına eşlik edercesine bir başka coşuyordu şimdi. O’nu görmek… O’na gözükebilmek…
O Rahmet Elçisi, Kasvâ adlı devesinin üzeride ilerlerken, “hoşgeldin” sesleriyle Medine inliyordu. Acaba kelimelerin kalplere tercüman olmaktan bu kadar aciz kaldığı böyle bir an görmüş müydü tarih? O gelmişti. Efendimiz, nebimiz, sevgilimiz gelmişti. Şehrimize gelmişti, sokağımıza, evimize gelmişti, yanımıza, yanıbaşımıza gelmişti. O gelmişti… O…
“Sen, ey bize gönderilen
Getirdiklerin başımız üstüne
Gelişinle şereflendirdin şehrimizi
Hoşgeldin ey güzelliklerin davetçisi…”
 Yapayalnız Bir Hanım
Kalabalığın içinde bir hanım… Sevinç gözyaşlarını artık saklayamayan bir hanım: Abdullah b. Hâris’in kızı Ümmü Varaka… O da Allah’ın son elçisini görebilmek, hoşgeldin diyebilmek için oradaydı.
Ümmü Varaka’da diğer Medineli kardeşleri gibi evini de kalbini de Allah Rasulü’ne açmıştı. Hiç beklemeden biat etti. Ve bu kadarla da kalmadı…
Ümmü Varaka, Hz. Peygamber A.S.’ın dilinden birer inci tanesi gibi dökülen ayetleri öğrenip anlamaya da meftundu. Allah’ın insanlığa bu en son hitabını adeta içmek istiyordu. Büyük bir vecd içinde gece-gündüz ibadet ediyor ve Kur’an okuyordu. Ayetleri öğrenip ezberlemeye kendini adamıştı.
Efendimiz A.S., daha Medine’deki ilk günlerinde Hz. Ümmü Varaka’nın müthiş azmini, takvasını ve Allah’ın Kitabı’na ilgisini anlamıştı. Zaman zaman ashabıyla birlikte evine ziyarete gidiyordu.
Peygamberimiz A.S.’ın bu ziyaretleri, Ümmü Varaka’nın büyüklenmesine, kendisini üstün görmesine asla sebep olmuyordu. Aksine, Allah Rasulü’ne olan yakınlığı, onu daha bir tevazu sahibi yapmıştı. Müminlere ilgisi, merhameti, Rasul-i Ekrem’in tavsiye buyurdukları ölçülere tam uygundu.
Zegin bir hanım olan Ümmü Varaka’nın arazileri, bahçeleri vardı. Ama bu varlığın ortasında iki hizmetçisiyle yapayalnız bir hayat; ne anne, ne baba, ne de bir eş.
 ‘Evinde Kal, Sen Şehidesin’
Hz. Ümmü Varaka, Peygamber A.S. Efendimiz’in, Mekke’de müşrikler tarafından yağmalanan müslüman mallarına karşılık Kureyş kervanına baskın yapmak üzere müminleri topladığını duyunca yerinde duramadı. Doğruca Mescid-i Nebevî’ye giderek Allah Rasulü’nün huzuruna çıktı.
- Ya Rasulallah! Bana da izin ver, sizinle geleyim. Yaralılarınızı tedavi edip hastalarınıza bakayım. Belki Allah bana şehitlik nasip eder.
Bunu söyleyen Ümmü Varaka’nın hayata dair emelleri yok muydu dersiniz? Üstelik varlıklı bir hanım. Hepimiz değil ölümden, sağlığımıza bir zarar gelmesinden bile korkmuyor muyuz? Bir fark var, büyük bir fark: Ümmü Varaka, “ibadetlerim, hayatım ve ölümüm Alemlerin Rabbi Allah içindir” ayetini belli ki bizim gibi okumuyordu. O, şehit olmaya gerçekten talipti. Peygamber A.S. Efendimiz buyurdular:
“Allah sana şehit olmayı nasip edecek. Evinde kal, sen şehidesin!”
Bu cevap üzere Ümmü Varaka sustu ve itaat etti. Evine döndü.
 İlim Yuvasına Dönüşen Ev
Ümma Varaka evinde kaldı, ayrılmadı. Allah Rasulü A.S.’dan, evinin bir kısmını mescid yapmak için müsaade rica etti. Namaz vakitleri ezan okuyacak bir müezzin vermesini de talep etti. Rasulullah A.S.’da bu isteğini kabul etti. Artık Ümmü Varaka komşu kadınlara, arkadaşlarına namaz kıldırıyor, Allah’ın dinini öğretiyordu. Artık evi bir namazgâh ve medrese olmuştu. Kur’an’ı anlamak isteyen, bir arada namaza, zikir ve duaya özlem duyan hanımların toplantı yeri haline gelmişti.
Rasul-i Ekrem A.S. Efendimiz’in ashabıyla birlikte ziyaretleri de devam ediyordu. Böylece Allah Rasulü hem bu mescidi kontrol etmiş, hem de yeni gelen ayetleri öğretmiş oluyordu. Bir taraftan da yol gösteriyor, nasihatlar veriyordu. Onu ziyaret etmek istediği zaman ashabına, “gelin, Şehide’yi ziyaret edelim” buyururlardı. Allah Rasulü’nün Ümmü Varaka’ya verdiği bu isim, daha doğrusu bu müjde, artık onun lakabı olmuştu. Şehide ismiyle tanınıyor, o isimle çağrılıyordu.
Ümmü Varaka’nın hayatının ikinci dönemi, canından çok sevdiği Allah Rasulü A.S.’ın Beka Yurdu’na irtihalleriyle başlar. Hz. Ebubekr R.A. döneminde onu, Kur’an’ı Kerim’in mushaf halinde toplanması çalışmalarında en önlerde görürüz. Bu dönemdeki muharebelerde hafız sahabilerin önemli bir kısmının şehit olması, yazılı metinleri bir arada olmayan Kur’an-ı Kerim’in mushaflaştırılması ihtiyacını doğurur. Özellikle Hz. Ömer R.A.’ın öncülük etmesi ve Ümmü Varaka gibi alim sahabilerin gayretleriyle Mukaddes Kitabımız, Allah Rasulü A.S.’ın tasnif ettiği şekliyle bir kitap haline getirilir. Bu çok hassas işte Ümmü Varaka’ya da başvurulması, bu mübarek hanımın ilmî derinliğinin ve titizliğinin bir göstergesidir.
 Müjde Gerçekleşiyor
Hz. Peygamber A.S.’ın Şehide adını verdiği Ümmü Varaka, ikinci halife Hz. Ömer el-Faruk R.A. zamanında bütün kalbiyle arzuladığı şehitlik mertebesine ulaştı. Hem de hiç akla gelmeyecek bir sebeple.
Şefkatini, merhametini ve büyük ilgisini üzerlerinden eksik etmediği iki hizmetçisinin ihanetine uğradı. Genç köle ve cariye, Ümmü Varaka hayatta oldukça ona ait kalacaklarını düşündüler. Ayrıca kimi-kimsesi olmayan Ümmü Varaka’nın mal varlığı da iştah kabartıyordu. Nihayet bir gece hain plânlarını yaptılar. Böylece Bu Allah Rasulü’nün iltifatlarına mazhar olmuş bu mübarek hanıma suikast düzenlediler.
Ümmü Varaka, artık lakabı gibi bir şehideydi. Tıpkı Allah Rasulü A.S.’ın vaktiyle haber verdiği gibi. Şimdi bütün Medine hüzünlüydü. Hz. Ömer R.A. şöyle diyordu: “Rasulullah Efendimiz ‘gelin şehideyi ziyaret edelim’ dediği zaman ne kadar doğru söylemiş! İşte O’nun cennet müjdesi gerçekleşti.”
Ümmü Varaka bir hanımdı. Bir sahabi idi. Allah Rasulü’nün iltifatlarına mazhar olmuş bir sahabi. Bir alimdi. Bir imamdı. Bir hocaydı. Bir şehide idi. Ve o şimdi ilâhi lütuflar içinde bir şehit.
Bilmiyoruz ki, Allah ona bizim halimizden bir haber vermiş midir? Onun şahsında abideleşen o itaat ve teslimiyet ruhunun bugün ne halde olduğundan haberdar mı acaba?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder