22 Aralık 2014 Pazartesi

İLK MÜSLÜMANLARDAN HALİD BİN SA İD BİN AS RAN

Sibgatullah:
Hz. Halid Bin Said El-As (R.Anh)


Rasûlüllah efendimiz, İslâmiyeti gizli olarak açıklamaya yeni bağlamıştı. Daha birkaç kişi Müslüman olmuştu. Bu sırada Hâlid 'bin Sa'îd bir rüya gördü. Rüyasında, Cehennemin kenarında dururken, babası gelip, kendisini oraya itip düşürmek istedi. Tam o sırada, Peygamberimiz belinden yakalayıp, Cehennemin içine düşmekten koruduğunu gördü.

Feryat ederek uyandı. Kendi kendine dedi ki:

"Vallahi bu rü'yâ gerçektir. "

Dışarı çıkınca Hz. Ebû Bekir ile karşılaştı. O'na rüyasını anlattı. Hz. Ebû Bekir ona dedi ki:

"Hakkında hayırlı olsun! Bu kimse, Allahû Teâlanın peygamberidir. Hemen git, O'na tâbi ol! Sen, O'na tâbi olacak, İslâm dînine girecek ve O'nunla birlikte  bulunacaksın. O da  seni, rü'yâda  gördüğün  üzere Cehenneme girmekten koruyacaktır. Baban ise Cehennemde kalacaktır!"

Hâlid bin Said, rüyasının etkisinden kurtulamamıştı. Vakit kay­betmeden hemen, Ecyâd denilen yerde bulunan Peygamber efendimizin yanına gitti. Onun huzuruna varıp dedi ki:

Yâ Muhammed! Sen, insanları neye da'vet ediyorsun? Peygamberimiz cevaben şöyle buyurdu:

"Ben, insanı, eşi ve benzeri olmayan tek Allah'a ve benim de O'mın kulu ve peygamberi olduğuma inanmaya ve işitmeyen, görmeyen, hiçbir zarar ve fayda vermeyen, kendisine tapınanları da, tapınmayanlan da bi­linemeyen birtakım taş parçalarına tapınmaktan vazgeçmeye davet edi­yorum."

Bunun üzerine, Hâlid bin Said hemen, "Ben de şehâdet ederim ki, Allah'tan başka tapılacak ilâh yoktur ve yine şehâdet ederim ki, Sen Allahü Teâlânın peygamberisin!" diyerek Müslüman oldu.

Onun Müslüman olması Peygamberimizi çok sevindirdi. Hanımı Ümeyye'ye de gelip îslâmiyeti anlattı. O da hemen severek Müslüman oldu.

Hz. Hâlid bin Said, kardeşlerinin de Müslüman olmaları için da'vette bulundu. Kardeşi Amr bin Sa'îd de, Müslüman olmuştu.

Şiddetli bir İslâm düşmanı olan babası Ebû Uhayha, Hâlid bin Said'in Müslüman olduğunu öğrenip, Mekke'nin tenhâ bir yerinde namaz kıldığını haber alınca, çocuklarından Müslüman olmayanları gönderip onu huzuruna getirtti. Ona yeni girdiği dinden ayrılmasını söyledi. Azarlayıp dövmeye başladı. Sonra dedi ki:

"Sen Muhammed'e mi tâbi oldun? Halbuki sen, Onun kavmine aykırı hareket ettiğini ve getirdiği şeyle onların putlarını ve geçmiş atalarını ayı­pladığını görüyorsun!"

Hâlid bin Said de dedi ki:

"Allaha yemîn ederim ki, Muhammed aleyhisselâm doğru söylü­yor. Ona tâbi oldum. Ölürüm de onun dîninden dönmem!"

Bunun üzerine babası Ebû Uhayha'nın kızgınlığı daha çok arttı. Sopa, başında kınlıncaya kadar vurdu ve sonra bağırdı:     

"Ey zelil yaramaz oğlum! İstediğin git! Yemîn olsun ki, sana ekmek vermeyeceğim!" Hz. Hâlid cevap verdi:

"Sen benim nafakamı keser Allahû Teâla da,  elbette bana geçineceğim rızkımı ihsan eder."

Bunun üzerine, babası, Hz. Hâlid'i evinden çıkarttı ve diğer çocukları­na da dedi ki:

"Eğer sizden biriniz, onunla konuşacak olursa, ona yapmadığım şeyi yaparım."

Sonra, Hz. Hâlid'i tutup evinin mahzenine hapsettirdi. Üç gün onu Mekke'nin sıcağında aç ve susuz bıraktırdı. Hz. Hâlid bin Sa'îd bir kolayını bulup, babasının elinden kurtuldu. Mekke'nin kenarında bir yerde gizlendi. Peygamberimizin yanından ayrılmadı.

Mekkeli müşriklerin, Müslümanlara zulüm ve işkenceleri her gün artıyordu. Bitmek, tükenmek bilmeyen bu eziyetleri, dayanılmaz hâle gelince, Rasûlullah efendimiz, Müslümanların Habeşistan'a hicret etmelerine izin verdi. Orada rahat edebileceklerdi.

Hâlid bin Sa'îd hanımı ile birlikte hicrete çıkacakları sırada, babası çok hastalandı. Yatağa düştü. Bu hâlinde bile, Bu hastalığımdan kurtulup ayağa kalkarsam, Mekke'de bir tek kimse putlardan başkasına ibâdet edemiyecektir" diyordu.

Hz. Hâlid, babasının, hak dîne olan bu düşmanlığının sona ermesi için, "Ey Allahım! Onu yataktan kaldırma!" diye duâ etti. Nitekim bu hastalıktan ayağa kalkamadan öldü.

Habeşistan'a hicret için, ilk olarak Mekke'den çıkan Hâlid bin Sa'îd ve hanımı oldu. Kendisi ile beraber Kureşli Müslümanlardan bir grup da Habeşistan'a hareket etti. On seneden fazla orada kaldı. Oğlu Sa'îd ve kızı Ümmü Hâlid orada doğup büyüdü.

Hâlid bin Sa'îd, kardeşi Amr bin Sa'îd ve Hz. Ca'fer bin Ebî Tâlib ile beraber, Habeşistan'dan Rasûlullahın yanına Medîne'ye geldi. Hicretin altıncı yılına rastlayan bu dönüşte, Hayber'in fethi gerçekleşmişti. Ganimetlerinden bir hisse de Hz. Hâlid'e ayrıldı.

Bundan sonra Hâlid bin Sa'îd önce Umretül-kazaya, sonra sırası ile Mekke'nin fethine, Huneyn harbine, Tâif ve Tebük seferlerine ve bunların yanında, ba'zı küçük seriyyelere iştirak etti. Fakat Bedir ve Uhud harblerine katılmadığı için çok üzgündü. Bu üzüntüsünü, bir ara Resûlullah efendimize açıkladığında, Peygamberimiz ona:

Üzülecek bir durum yok! Başkaları bir hicret etti. Fakat siz, iki hicrete katılmış oldunuz, buyurarak, gönlünü aldı.

Hz. Hâlid bin Saîd, ilk Müslümanlardan olmak şerefinin yanında, Resûlullahın kâtiplik hizmetini de yapmıştır. Kızı Ümmü Hâlid de, Hz. Hadice, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali, Hz. Zeyd bin Harise ve Sa'd bin Ebî Vakkâs'tan sonra altıncı Müslüman olduğunu bildirmektedir.

Hz. Hâlid bin Said, Medîne-i münevvereye döndükten sonra, Resûl-i ekrem efendimiz yazışma ve mektuplaşma işlerini ona verdi. Ashâb-ı kiramın içinde okuma-yazma bilenlerden biriydi. Mekke'de iken de bu işleri, o yürütürdü. O, yazılacak çeşitli mektupları yazar, gönderir ve yabancılarla yapılan görüşmeleri kaydeder ve buna benzer her türlü işleri yerine getirirdi. Rasûlullahın özel kalem müdürü vazifesini îfa ediyordu.

Hicretin dokuzuncu senesinde Tâif'te oturan Benî Sakif'ten gelen heyetle, Resûlüllah efendimiz arasındaki yazışma işlerini ve sulh antlaş­masını Hâlid bin Sa'îd kaleme almıştı.

Hz. Hâlid'in Müslümanlığı kabulünden ve Habeşistan'dan Medine'ye gelerek orada ikâmetinden sonra, onu zekât memuru, sonra da vali olarak tâyin etti.

Hz. Hâlid Yemen'deki görevine, Rasûlullahın vefatına kadar devam etti. Hz. Ebû Bekir'in halifeliğinin ilk yıllarında, İslâmiyetten ayrılan ve "Namaz kılarız, fakat zekât vermeyiz" diyenlerle yapılan muharebelere katılarak mürtecilerin, bozguncuların bastırılmasında vazife aldı.

Bu temizlik harekâtı tamamlandıktan sonra, İslâm ordusu şam taraflarına sevkedildi. Bizans ile Yermük'te çetin savaşlar yapıldı. 46.000 kişilik İslâm ordusunun karşısında 240.000 kişilik Rum ordusu vardı. 100.000 düşman askeri öldürüldü; 3.000 Müslüman şehid oldu.

Bu arada halîfe, Hz. Hâlid bin Sa'îd'e, ordunun bir kısmının kuman­danlığını verdi. Askerlerin harbe hazırlanması ve ihtiyaçlarının gide­rilmesi ona aitti. Hz. Hâlid, yardımcı kuvvetlerin kumandanı olarak Filistin'de Remle şehrine yakın Ecnadeyn taraflarına gönderildi.

Yolda, askerleri arasında bazı ihtilaflar başgösterdi. Tam bu sırada, Bizans kumandanı Mahân da, ordusu ile Hz. Hâlid'e karşı taarruza geçti. Hâlid bu taarruzu geri püskürttü ve yardım istedi. İslâm ordusunun tamamı seferberlik hâlinde olduğundan, Hz. İkrime ve Hâlid bin Velîd derhal Hz. Hâlid'e yardıma geldiler.

Bizans ordusu üzerine tekrar hücum edildi ve Şam'a kadar sürüldü. Şam ile Vakusa arasında ordusunu düzenleyen Bizans kumandanı Mahân, Hz. Hâlid bin Sa'îd kumandasındaki İslâm ordusu üzerine tekrar saldırdı. Yapılan savaşta, Hz. Hâlid'in oğlu Sa'îd bin Hâlid şehîd oldu.

Tam bu sırada İkrime bin Ebû Cehil’in kuvvetleri yardıma geldi. Bizans komutanı Mahân kaçtı. Hâlid bin Sa'îd, ordusunu Zü'l-Merre'ye getirerek orada konakladılar. Ayrıca durumu, Medine'de bulunan halîfeye bildirdi.

İslâm ordusu ile Bizans Rum ordusu arasında şiddetli çarpışmalar oldu. Bu muharebelerde Müslüman kadınlar da harp etti. Başkumandan Hz. Hâlid bin Velîd ile bir kolun komutanı Hz. İkrime'nin şaşılacak kahramanlıkları görüldü. Hz. Hâlid bin Sa'îd de, büyük bir cesaret örneği göstererek kahramanca dövüştü. Ordunun diğer askerleri, onun bu hâlini görünce, kendilerine bir canlılık ve cesaret geldi.

Şam şehrinin alınmasında ve Fihl muharebesinde canını ortaya koyarak kahramanca çarpışan Hz. Hâlid bin Sa'îd, 635 yılında İslâm orduları ile birlikte Merc-i Safer denilen yere geldi. Ertesi gün, düşman üzerine saldırıya geçildi. Hâlid bin Sa'îd hemen ön sallara geçerek dövüşmeye başladı. Düşman askerinden birisi, kendisi ile yeke yek dövüşecek bir er istedi.

Hâlid hemen oraya çıkıp vuruşmaya başladı. Burada kendisi şehîd oldu. Kocasının şehid edildiğini gören bir günlük evli hanımı Ümmü Hakîm, hiç feryat ve figân etmeyerek, eline aldığı bir kılıçla düşman üze­rine yürüdü. Kahramanca vuruşmaya başladı. Onun bu hâlini gören İslâm askerleri büyük bir şevk ve arzu ile saldırıya geçtiler. Bizanslıları kılıçtan geçirmeye başladılar. Bu arada Ümmü Hakîm de bir kâfir askerini öldürmüştü.[110]

Allah yolunda kiminin imtihanı barış olur, kiminin de savaş olur. Sahabeler, hem barış ve hem savaş imtihanını vermişlerdir. Elbetteki Al­lah yolunda sıvışanlar ile savaşanlar hiçbir zaman bir olmazlar. Sahabe­lerden İslâm ümmetine Allah yolunda sıvışmak değil, fiilen savaşmak miras kaldı.

Sahabelerin oluşturdukları aile, bir cihad ailesiydi. Sahabelerin eşleri onların aynı zamanda Allah yolundaki silah arkadaşlarıydı. Dikkat edilirse, Hz. Hâlid bin Sa'îd (R.a.)'in şehadetinden hemen sonra bir gün­lük evli hanımı Ümmü Hakîm (R.anha), eline aldığı bir kılıçla düşmanın üzerine yürümüştür. Bunun anlamı; İslâmî ailede cihad kesintiyi kabul etmeyen ve mekruh hiçbir vakti olmayan bir ibadettir. Allah yolunda cihad etmede mü'min erkek ile mü'min kadın birbirlerinin yardım­cılarıdır. Dolayısıyla aile ocağını, bir cihad ocağı haline getirmek, sahabe fıkhındandır.

Sahabeler topluluğu, Allah yolunda canlarını cihada adamışlar toplu­luğudur. Allah yolunda imanımız kadar haklı ve cihadımız kadar da can­lıyız.


[110] Hayatü's Sahâbe/M. Yusuf Kândehlevî; Hilyetü'l Evliya; El- İsabe Fi temyizi Sahâbe/İbn-i Hacerü'l Askalani; Suverun Min Hayatü's Sahâbe/Abdurrahman Ref at el-Başâ, Beyrut/ty

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder