22 Aralık 2014 Pazartesi

DARAGACINDA İLK NAMAZ KILAN SAHABE

 HUBEYB BİN ADİY RAN HAYATI
Eshâb-ı kirâmın şehîdlerinden. Ensârdan ve Evs kabilesindendir. Hicretten önce müslüman oldu. Bedir ve Uhud savaşına katıldı. Bu savaşlarda büyük kahramanlıklar gösterdi. Bedir savaşında Hâris bin Nevfel adındaki meşhûr müşriki öldürmüştür. Hicretin 4. (m. 625) senesinde vuku bulan Recî’ vak’asında esir edilip, Mekke ve götürülerek müşriklere verildi ve orada onlar tarafından şehîd edildi. Uhud savaşında kendilerinden bazılarının öldürülmesi üzerine müslümanlara kin tutan Lihyanoğulları öç almak istediler. Bu maksatla Adal ve Kare kabilesiyle anlaşıp, bu kabilelerden bir heyeti Medine’ye göndermeyi plânladılar. Müslüman olduğunuzu söylersiniz. Zekât vereceğiz, bunu almak ve bize İslâmı öğretmek üzere muallim istiyoruz dersiniz. Gelenlerin bir kısmını öldürür öcümüzü alırız. Bir kısmını da Mekke’ye götürüp Kureyş’e satarız dediler.
Bu iki kabileden altı veya yedi kişilik bir heyet Peygamberimize (s.a.v.) gelerek “Müslüman olduk, bize Kur’ân-ı kerîmi ve dîni öğretecek muallimler ver” dediler. Bu sırada Peygamberimiz (s.a.v.) Mekkeli müşriklerin savaş hazırlığı içinde olup, olmadıklarını kontrol etmek üzere on kişiden meydana gelen bir seriyye (keşif kolu) hazırlamıştı. Adal ve Kare kabilesinden de böyle bir heyetin gelip muallim istemeleri üzerine durumu araştırmak inceleyip, ilgilenmek üzere bu on kişilik keşif kolunu gelenlerle birlikte gönderdi. Eshâb-ı kirâm’dan kurulan bu seriyyede bulunanlardan üçünün ismi bilinmemektedir. İsmi bilinen yedi Sahâbî şunlardır; Mersed bin Ebî Mersed Hâlid bin Ebî Bükeyr, Âsım bin Sâbit, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târık, Muattib (Mugir) bin Ubeyd (r.anhüm).
Lihyanoğulları bu haber üzerine yüzü okçu olmak üzere ikiyüz kişilik bir kuvvetle izlerini takip edip, bulundukları dağı kuşattılar. Sonra onları dağın tepesinde buldular. Teslim olmalarını, kendilerini tutup, Mekkeli müşriklere teslim edeceklerini söylediler. Bu keşif kolu kendi aralarında istişare yaptıktan sonra teslim olmayı reddettiler. Kılıçlarını çekip üzerlerine hücum eden ikiyüz kişilik düşmana karşı görülmemiş bir kahramanlıkla çarpıştılar. Üzerlerine saldıran kuvvetten bir kısmını öldürdüler. Nihayet çarpışa çarpışa on Sahâbî’den yedisi okla vurularak orada şehîd düştü. Üçü de esir edildi. Esir edilen bu Sahâbîler; Hubeyb bin Adiy (r.a.) Zeyd bin Desinne (r.a.) ve Abdullah bin Târık (r.a.) idi. Lihyanoğulları üçünü de yayların kirişleri ile bağladılar, içlerinden Abdullah bin Târık (r.a.) Mekkeli müşriklere götürülmeye râzı olmadı. Gitmemek için zorlandı. Şehid edilen arkadaşlarımdan güzel misaller vardır diyerek haykırdı. Bir zorlayışta ellerinin bağını kopardı. Lihyanoğulları O’nu taşa tuttular, sonunda O’nu da şehîd ettiler. Hubeyb bin Adiy (r.a.) ve Zeyd bin Desinne (r.a.), Resûlullah’ın (s.a.v.) verdiği keşif vazifesini yapmaya belki imkân buluruz düşüncesi ile sabrettiler. (Bkz. Âsım bin Sâbit)
Lihyanoğulları her ikisini de Mekke’ye götürdüler. Bu sırada müslümanlarla Bedir ve Uhud savaşını yapmış ve bu savaşlarda yakınları öldürülmüş olan müşrikler kin ve intikam hırsı içinde bulunuyorlardı. Bu bakımdan her an fırsat arıyorlardı. Hubeyb’i (r.a.) müşriklerden Huceyr bin Ebî Ihab-ı Temimi, Bedir Savaşında öldürülen kardeşinin intikamı için satın aldı. Zeyd bin Desinne’yi de (r.a.), Safvan bin Ümeyye, Bedir savaşında öldürülen babası Ümeyye bin Halefin intikamını almak üzere satın aldı. Müşrikler her ikisini de satın aldıktan sonra öldürmeye karar verdiler. Ancak savaş yapmayı yasak saydıkları aylar girmiş olduğundan hapsetmek suretiyle bu ayların çıkmasını beklediler. Bir müddet her ikisini de ayrı yerlerde hapis tuttular. Her iki Sahâbî de bu esaret karşısında büyük bir sabır, takat ve asalet gösterdiler.
Hubeyb bin Adiy’in (r.a.), hapsedildiği evde bulunan ve azatlı bir cariye olan Mâviye (Bu kadın daha sonra müslüman olmuştur.) şöyle anlatmıştır, “Hubeyb (r.a.), benim bulunduğum evde bir hücreye hapsedilmişti Ben ondan daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün baktım elinde insan başı gibi kocaman bir üzüm salkımı vardı. Ondan yiyordu. Hergün böyle üzüm salkımı elinde görülürdü. O mevsimde hem de Mekke’de üzüm bulmak asla mümkün değildi. Allahü teâlâ ona rızık veriyordu. Hapsolunduğu hücrede namaz kılar, Kur’ân-ı kerîm okurdu. Onun okuduğu Kur’ân-ı kerîmi dinleyen kadınlar ağlaşırlar. Ona acırlardı. Ona bir isteğin var mı dediğimde: “Bana tatlı su ver, putlar için kesilen hayvanların etinden getirme, bir de beni öldürecekleri zaman önceden haber ver, başka bir şey istemem” dedi. Öldürüleceği gün kararlaştırılınca gidip kendisine söyledim. Hayret ettim, öldüreceği zamanı öğrenince onda en ufak bir değişiklik ve zerre kadar üzüntü eseri görülmüyordu, öldürüleceği gün yaklaşınca Ölmeden önce vücut temizliği yapmak istediğini söyledi ve bir ustra istedi. Ben de çocuğumun eline bir ustura verip, gönderdim. Çocuk yanına gidince birden korktum. Eyvah bu adam çocuğu ustura ile keser o nasıl olsa öldürülecek dedim. Koşup çocuğa baktım. Hubeyb (r.a.) gönderdiğim usturayı çocuğun elinden alıp, çocuğu sevmek için dizine oturtmuştu. Ben bu durumu görünce çok korkup, feryad etmeye başladım. Durumu anlayınca, “Bu çocuğu öldüreceğimi mi zannediyorsun? Bizim dînimizde böyle şey yok Haksız yere cana kıymak bizim hal ve şanımızdan değildir” dedi.
Müşrikler, esirleri idam edecekleri yerde iki darağacı kurmuşlardı. Hubeyb’i (r.a.) darağacına kaldırıp bağlamak istedikleri sırada: “Beni bırakınız iki rekât namaz kılayım” dedi. Bıraktılar, “kıl orada” dediler. Hubeyb (r.a.), hemen namaza durup, büyük bir sükûnet içinde huşu’ile iki rekât namaz kıldı. Toplanan müşrikler, kadınlar, çocuklar heyecanla onu seyrediyorlardı. Namazını bitirdikten sonra “Vallahi eğer ölümden korkarak namazı uzattığımı zannetmeyecek olsaydınız, namazı uzatırdım ve daha çok kılardım” dedi. Böylece idam edilirken iki rekât namazı ilk kılan, âdet ve sünnet olmasına sebep olan Hubeyb bin Adiy’dir (r.a.). Peygamber efendimiz (s.a.v.) onun idam edilirken iki rekât namaz kıldığını işitince bu hareketini yerinde ve uygun bulmuştur.
Hubeyb (r.a.) namazı kıldıktan sonra, onu tutup darağacına kaldırarak bağladılar. Yüzünü kıbleden Medine’ye doğru çevirdiler. Sonra haydi dininden dön seni serbest bırakalım dediler. Şöyle cevap verdi: “Vallahi dönmem! Bütün dünyâ benim olsa, bana verilse yine İslâmiyyetten dönmem!” Bu cevabı alan müşrikler, şimdi senin yerine Muhammed’in olmasını onun öldürülmesini ister misin, sen de evinde rahat oturasın dediler. Hubeyb (r.a.): “Ben Muhammed aleyhisselâm’ın ayağına bir diken bile batmasına asla râzı olmam!” dedi. Müşrikler alay edip, gülüşerek, “Ey Hubeyb, İslâm dininden dön eğer dönmezsen seni muhakkak öldüreceğiz” dediler. Hubeyb. (r.a.), “Allah yolunda olduktan sonra benim için öldürülmenin hiç ehemmiyeti yoktur” dedi. Zeyd bin Desinne’ye de (r.a.) bu şekilde söylediler. O da aynı cevabı vererek şehîd oldu.
Bundan sonra Hubeyb (r.a.), “Allahım! Şuracıkta düşman yüzünden başka yüz görmüyorum. Allahım benden Resûlüne (s.a.v.) selâm ulaştır. Bize yapılan bu işi Resûlüne bildir..” diyerek duâ etti. “Esselâmü aleyke yâ Resûlallah” dedi. Hubeyb bu duayı yaptığı sarada sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Eshâb-ı kirâmla oturuyordu. Zeyd bin Hârise (r.a.) şöyle anlatmıştır: “Bugün Resûlullah (s.a.v.), Eshâbıyla otururken kendisine vahy geldiği sırada kaplayan hal gibi bir hal kapladı. Sonra, “Ve aleyhisselâm” dedi. Eshâb-ı kirâm, “Ya Resûlullah (s.a.v.) bu selâmı kimin selamına karşılık verdiniz?” dedi. “Kardeşiniz Hubeyb’in selâmına karşılık, Cebrâil aleyhisselâm, Hubeyb’in selâmını bana ulaştırdı.” buyurdu. Ve Hubeyb ile Zeyd’in şehîd edildiğini Eshâbına duyurdu.
Hubeyb’in (r.a.) etrafında toplanan Kureyş müşrikleri, işte babalarınızı öldüren bu adamdır diyerek gençleri üzerine mızraklarıyla saldırttılar. Mızraklarını saplayarak vücudunu yaralamaya başladılar. Bu sırada Hubeyb’in (r.a.) yüzü Kâ”be’ye doğru döndü. Müşrikler Medine’ye doğru döndürdüler. Hubeyb “Allahım eğer ben senin katında hayırlı bir kul isem yüzümü kıbleye çevir” diyerek duâ etti. Yüzü yine kıbleye döndü. Müşriklerden hiçbiri onun yüzünü Kâ’be’den başka bir tarafa çeviremedi. Bu esnada Hubeyb (r.a.) darağacı üzerinde düşman arasında garip bir halde şehîd edilmekte olduğunu dile getiren bir şiir söyledi. Müşrikler ellerindeki mızrakları vücuduna saplayarak işkence yapmaya başlayınca “Vallahi ben müslüman olarak öldürülecek olduktan sonra vurulup hangi yanım üstüne düşersem düşeyim gam yemem. Bunların hepsi Allah yolundadır..” dedi. Hubeyb (r.a.) bundan sonra müşriklere şöyle beddua etti. “Allahım Kureyş müşriklerinin hepsini mahvet, topluluklarını dağıt, birer birer canlarını al, onları sağ bırakma.” Müşrikler bu bedduayı duyunca çok korkup, bir kısmı oradan kaçıp uzaklaştılar. Sonra mızraklarım peşpeşe saplamaya başladılar, içlerinden biri göğsüne mızrağı sapladı, mızrak sırtından çıktı. Hubeyb (r.a.) vücudundan kanlar nşkırırken ve darağacında sallanarak son nefesini verirken “Eşhedû enlâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh” diyerek şehîd oldu.

KAYNAKLAR 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder