16 Aralık 2014 Salı

Baba Yâsir bin Âmir radıyallâhu anh:

Nesebi:

Yâsir bin Âmir radıyallâhu anh arab asıllıdır. Kendilerine Arab-ı Âribe ismi verilmektedir. Kabilesinin yerleşim yeri Yemen olup, Kahtanîler olarak isimlendirilirler.

Mekke’ye Hicreti:

Yâsir radıyallâhu anh’ın kardeşlerinden bazıları bozuk yönetim, kıtlık ve kuraklık gibi sebebler yüzünden memleketlerini terkederek Mekke’ye hicret ettiler. Bir zaman sonra da Yasir, diğer kardeşleri Mâlik ve Hâris ile birlikte Mekke’de bulunan kardeşlerini aramak ve oraya yerleşmek için yola koyuldular. Bu dönemde birçok insan vatanını terkederek iş bulmak ve geçimini sağlamak için Mekke’ye hicret etmekteydi. Yâsir, kardeşleri Mâlik ve Hâris’le birlikte çıktığı bu yolculuk sonunda Mekke de kaldı. Kardeşleri ise geri döndüler.
Yasir, Mekke’ye yerleşmek için kendisine bir halîf bulmalıydı. Arablar eman verdikleri kimseleri -düşmanları dahi olsa- koruyorlardı. Yasir de benî Mahzûm kabilsesine mensub olan ebû Huzeyfe bin Muğire bin Abdillâh bin Ömer bin Mahzûm ile dostluk anlaşması yaptı. Artık Mekke’de rahatca hareket edebilecekti. Yâsir’in dürüst ve güvenilir olduğunu iyice anlayan ebû Huzeyfe, cariyesi olan Sümeyye binti Hayyat ile Yâsir’i evlendirdi. Bu evlilikten dünyaya gelen Ammâr’ıda doğduktan sonra azad etti.
Yâsir ailesi, zaman zaman putperest Mekke toplumunun durumunu kendi aralarında konuşurlardı. Birgün Yâsir Sümeyye’ye “Kureyş ahalisinden birtakım kimseler bana neden kendi putlarına tapmadığımı soruyorlar. Kendi elleriyle yaparak fayda ve zarar sağlayamayacak olan şeylere tapmalarına hayret ediyorum. Üstelik kimi zaman bu putları helva ve hurmadan yapıyorlar, acıktıklarında ise taptıkları bu putları yiyerek karınlarını doyuruyorlar”.
Subhanallâh! Allâh subhânehu ve teâlânın eşrefi mahlûkat kılarak kendilerine akıl nimeti verdiği bu kimselerin durumları gerçekten de şaşkınlık vericidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de aynı sapkınlıklar devam etmektedir. Değişen sadece putların ismi ya da şeklidir. Sonuç itibariyle yapılan fiil aynıdır. Canlı ya da cansız putlardan yardım isteniyor, onlara dua ediliyor, fayda ya da zarar vermeleri bekleniyor. Heyhat! Yalnızca Allah’u Teâlâ’ya ait bu sıfatların bir başkasında da bulunduğuna inanmak kişiyi şirk ehli kılar. Bu hal üzere ölen kimselerin akıbeti ise -neûzubillâh- sonsuz bir cehennem hayatından başkası değildir.
Yâsir ailesi, bu şirke bulaşmış toplumun arasında yaşamalarına rağmen hiçbir zaman putlara tapmayan ve toplum tarafından sevilen kimselerdi. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i risâletinden önce de tanıyorlar, zulme karşı durmak adına kurulan Hılfu’ Fudûl adlı toplulukta bulunduğunu ve zulme karşı mücadele ettiğini biliyorlardı. Allâh azze ve celle Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e risâlet görevini verdikten sonra, Yâsir ailesi oğulları Ammâr’ın kendilerine aktardıkları bilgiler sonucunda müslüman oldular.
Bu durumu öğrenen ebû Huzeyfe öncelikle Yâsir ailesini korkutma cihetine giderek onların atalarının dinine dönmelerini istedi. Fakat bu teklifi red edilmişti. Yâsir ailesi için zor günler başlıyordu. Çeşitli işkencelerle dinlerinden dönmeleri istense de onlar bu teklifleri kabul etmiyorlardı. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem bazı zamanlarda Yâsir ailesine yapılan işkenceleri bizzat görüyordu.
Bir keresinde Yâsir, yapılan işkencelerin şiddetinden dolayı Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ‘zaman hep işkenceli mi olacak? Deyince, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ona “Sabretmelerini söylemiş ve Allah’ım! Yâsir ailesine böyle işkence edilirken merhamet et” diye dua etmiştir. Bir başka zaman ise onları şu sözleriyle cennetle müjdelemiş ve teselli etmiştir: “Sabrediniz ey Yâsir ailesi! Hiç şüphesiz sizin mükâfâtınızı alacağınız yer veya varacağınız yer cennettir”.
Kaynaklarda Yâsir radıyallâhu anh’ın şehit oluşunun keyfiyeti hakkında kesin bir bilgiye ulaşılamamaktadır. Fakat, onun ilk İslam şehitlerinden olduğu rivayetlerle sâbittir. Rabbim kendisinden razı olsun.
Anne Sümeyye binti Hayyât radıyallâhu anh:
Ashâbı Kirâm’ın hayatlarını anlatan eserler incelendiğinde Sümeyye radıyallâhu anh ‘ın değişik isimlerle künyelendiğine şahit olunmaktadır. Fakat kaynaklarda en çok Sümmeyye binti Hayyât şeklinde geçmektedir. Mücahid rahimehullâh’dan gelen rivayetlerinin birinde ise, Sümeyye binti Hayyât’ın İslâm Dinî’ni kabul eden ilk yedi kişinden biri olduğu naklolunmuştur.
Sümeyye radıyâllahu anh, küfrün önderlerinden ebû Cehil tarafından işkence edilirken şehit edilmiştir. Bir rivayette karnına saplanan mızrak sebebiyle şehit düşerken, başka bir rivayette ise ebû Cehil, mızrağı önce uyluğuna veya kalbine saplamış, ardından oradan çıkararak karnından mızraklayarak Sümeyye radıyallâhu anh’ı şehit etmiştir. İslâm’ın bidayetinde “ilk kadın şehit” olma şerefini kazanmış olan bu güzide insandan Allâh subhânehu ve teâlâ razı olsun.

Ammâr bin Yâsir radıyallâhu anh:

Şemâili ve Kişiliği:

Ammâr radıyallâhu anh; geniş omuzlu, esmer ve uzun boylu bir kimse idi. Çok fazla konuşmaz ve devamlı fitnelerden Allâh’u Teâlâ’ya sığınırdı. Bu hakikati ibni Ömer radıyallâhu anhuma şu sözleri ile ifâde eder: “Fitnelerden Allâh’a bu kadar sığınan kimse bilmiyorum.” Dünyaya ve dünyalıklara karşı ilgisi olmayan sahâbînin hiçbir zaman namazlarını kazaya bırakmadığı da rivayet olunmaktadır. Hatta bir keresinde cünub olduğu, gusül abdesti için su bulamadığından kendisini toğrağa buladığı rivayeti meşhurdur.
Bu durumu Rasûlullâh aleyhisselâtu vesselâm öğrendiğinde ona teyemmümü öğreterek bir kez daha bu hal başına gelirse, bu şekilde yapmasını söylemiştir. Kendisinden nakledilen güzel sözlerden birkaç tanesi şöyledir:
“Salih dost güzel kokuya benzer, onda ancak güzel koku bulursun, onun kokusu sana ulaşır. Kötü dost ise körük gibidir. Onun ateşini yakmazsan şerri sana isabet etmez. Kokusu da iğrenç kokar.”
“Öğüt olarak ölüm yeter, zenginlik olarak yakîn yeter, meşguliyet olarak ise ibâdet yeter.”

Nesebi:

Babası gibi arab asıllı olan Ammâr radıyallâhu anh, Ans kabîlesinin Yâm kolundandır. Ans kabilesine mensubiyetinden dolayı el-Ansi diye de anılan sahâbînin künyesi Ebûl-Yakzân’dır. Hangi tarihte doğduğu ise kesin olarak bilinmemektedir. Vefat yılından yola çıkılarak yapılan hesablamalar neticesinde, yaklaşık olarak miladi 563-567 yıllarında dünyaya gelmiştir.
Ammâr radıyallâhu anh, Müslüman olmadan evvel de putlara tapmayan sayılı kimselerdendi. Bir gün Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in Kâbe’de Kur’an tilavetini işitti. Ammâr radıyallâhu anh Kur’an’dan daha fazla dinlemek ve peygamber aleyhisselâtu vesselam ile tanışmak için karar aldı. Müslümanların Erkâm bin ebil Erkâm’ın evinde gizlice toplandıklarından da haberdar idi. Kendisi de gizlice bu meclise katılmak ve Müslüman olmak istiyordu. Bu kararını uygulamak için birgün Erkâm bin ebil Erkâm’ın evine gitmek için yola koyuldu. Fakat evin önünde bir arkadaşı da bekliyordu. Bu kimse Süheyb’ti.
Ona burada ne işin var? diye sordu. Aynı soru Süheyb tarafından kendisine yöneltilince durumu ona acıkça anlattı. “Ben buraya Muhammed’in sözlerini dinleyip onun dinine girmek , Müslüman olmak için geldim.” Süheyb’te aynı şey için geldiğini söyleyince birlikte eve girdiler. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i dinledikten sonra Müslüman oldular.

Ammâr bin Yâsir radıyallâhu anh’ın Çocukları, Torunları ve Kardeşleri:

Ammâr bin Yâsir radıyallâhu anh’ın iki oğlu ve bir kızı vardır. Oğullarının isimleri Sa’d ve Muhammed, kızının adı da Ümmü’l-Hakem’dir. Sa’d’dan olan torunun ismi Abdullâh’tır. Abdullâh’ında Mihsan ve Nâc adında iki çocuğu olmuştur. Oğlu Muhammed’den olma torunu ise neseb âlimi olan ebû Ubeyde’dir.
Kardeşleri ise Hureys ve Abdullâh’tır. Abdullâh, anne ve babası ile birlikte ilk iman edenler arasındadır. Ayrıca yine anne ve babası ile birlikte işkence edilirken şehit edilmiştir. Allâh kendisinden razı olsun.

Uğradığı işkenceler:

Mekke’de Müslümanların çoğalmasından rahatsız olan küfrün önderleri, İslâm dinîni kabul eden kimselere farklı şekillerde baskı uyguluyorlardı. Güçlü olan Müslümanlara karşı sözle tehditte bulunuyorlar, zayıf olanları ise bedeni işkencelerle dinlerinden döndürmek için uğraşıyorlardı. O zayıf, güçsüz sahâbîlerden biriside Ammâr bin Yâsir radıyallâhu anh’dır. Kimi zaman anne ve babasına yapılan işkenceler sebebiyle manen, çoğu zaman da bedenine yapılan eziyetler sonucu maddi işkencelere tâbi tutuluyordu.
Ammâr radıyallâhu anh’a sıcağın en kızgın olduğu öğlen vakitlerinde beni Mahzum tarafından işkence edilirdi. Mekke kayalığı olan Ramda’da çeşitli işkenceler yapılır, sıcaktan kendinden geçerdi. Öyle ki ne söylediğini bile anlayamazdı. Sıcak kumun ve uğradığı işkencelerin etkisiyle vücudunda oluşan yanık ve şişliklerin izleri geçmemiştir. Sonraları bu izleri gören müslümanlara başından geçenleri tek tek anlatmıştır.
Yine başka bir zaman sırtı ateşle dağlamış olan sahâbîyi gören Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem onun başından geçen bu üzücü hadiseyi öğrenmiştir. Sonra da onun gözyaşlarını silmiş ve teselli etmiştir.
Ammâr radıyallâhu anh bir başka zaman uğradığı işkenceler sonucunda çok güçsüz düştü ve dayanacak takâti kalmadı. Müşrikler ondan Muhammed aleyhisselama kötü söz söylemesini, sahte ilâhlarını da yüceltmesini taleb ettiler. Dayanacak gücü kalmayan sahâbî onların bu isteğini yerine getirdi ve ellerinden kurtuldu. Fakat yaptığı şeyden oldukça rahatsız olmuştu ve ağlayarak Rasûlullâh’ın sallallâhu aleyhi ve sellem yanına gitti. Başından geçen olayları anlattı.
-Beni kuyuya sallayıp, kızgın kumlara yatırdılar. Lat ve Uzza hakkında övücü, senin hakkında ise kötü sözler söylememi, aksi takdirde beni öldüreceklerini söylediler. Bende durumun ciddiyetinden istediklerini yaptım. Lat ve Uzza’nın dini Muhammed’in sallallâhu aleyhi ve sellem dininden daha hayırlıdır dedim. Bir yandan anlatıyor, diğer yandan bardaktan boşalırcasına ağlıyordu.
-Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Ammâr radıyallâhu anh’a ağlama sebebini sordu.
-O da hüzünlü bir şekilde çok çirkin bir iş yaptım. Onların isteklerini yerine getirdim ve senin hakkında kötü konuşup onların ilâhlarını övdüm dedi.
-Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem ey Ammâr! Sen bu sözleri söylerken kalbinin durumu nasıldı ? dedi.
- O da ya Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem kalbim imanla dolu ve inancım da sapasağlamdı dedi.
- Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem de onu teselli etti ve yine aynı şeyi tekrarlarlarsa onların söyletmek istediklerini söyle ve kurtul dedi. Ve ardından Nahl sûresinin 106. ayeti kerimesi nâzil oldu.
‘Kim imanından sonra Allah’a (karşı) inkâra sapıp da, -kalbi imanla tatmin bulmuş olduğu halde baskı altında zorlanan hariç- inkâra göğüs açarsa, işte onların üstünde Allâh’tan bir gazab vardır ve büyük azab onlarındır.
Ammâr radîyallâhu anh ayetin inişine çok sevinmiş ve rahatlamıştır.

Habeşistan Hicreti:

Mekke’de Müslümanlara karşı uygulanan işkenceler artınca Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem ashâbının Habeşistan’a hicret etmelerini istedi. Oranın hükümdarının zalim olmadığını bildiğinden dolayı bu kararı almıştı. Kaynaklarda geçtiği üzere Ammâr radıyallâhu anh’ta hicret edenler arasındaydı. Fakat Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’den ayrı kalmak yerine sıkıntı ve eziyetlere sabrederek O’nunla beraber olmayı tercih etmiş ve Mekke’ye geri dönmüştür.

Medine Hicreti:

Hicret emrine ilk tâbi olan sahabîler arasında Ammâr radîyallâhu anh’ta bulunmaktadır. Buhâri rahimehullâh Berâ bin Azib’ten radıyallâhu anh şöyle nakleder: “Bize ilk olarak hicret edip gelen Mus’ab bin Umeyr ile İbni Ümmi Mektûm olmuştur. Sonra Ammâr ve Bilâl geldiler.” Allah Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem Ensâr ve Muhâcirleri birbirlerine muâhât yani manevî kardeş yapmıştır. Ammâr radîyallâhu anh Medîne’de Huzeyfe bin el-Yemân radıyallâhu anh ile kardeş kılınmıştır.

İlk İnşâ Edilen Kûba Mescidi:

Müslümanlar Medine’ye hicret ettikten sonra, namazlarını kendilerine ait arazi ve bahçelerde eda ediyorlardı. Bir mescid inşâ edilmeliydi. Çünkü mescidin birçok fonksiyonu bulunmaktadır. Her ne kadar günümüzde camiler,mescidler genellikle namaz kılmak için kullanılsa da, bunun dışında düğün yapmak, istişare etmek, ilim tahsili ve birçok meşru iş için kullanılabilir. Ammâr radıyallâhu anh Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e öğleyin sıcaktan korunacağı, hem namaz kılıp hemde istirahat edebileceğimiz bir mescid binâ edelim fikrini arz etmiştir. Bu fikri onaylayan Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem mescidin yapılması için emir vermiştir. Tüm müslümanlar canla başla çalışmışlar ve kısa zamanda takvâ üzere kurulan ilk mescidi inşâ etmişlerdir. Allâh azze ve celle hepsinden râzı olsun.

Mescidi Nebevî:

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem Kubâ’dan sonra Medîne de bir mescid yapımı başlattı. Mescidin inşâsı sırasında Medîne’de ebû Eyyûb el-Ensarî’nin evinde kalmıştır. Ammâr radıyallâhu anh bu mescid yapımında da tüm gücüyle çalışmıştır. Herkes bir taş taşırken o iki taş taşıyor, bir yandan da şu sözleri söylüyordu. “Biz müslümanlar mescidler inşâ ederiz!…” Bu manzara karşısında Allâh Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem, ensar ve muhacir için Allâh’u teâla’dan bağışlanma diliyordu.
İbn Sa’d ve ibn Hişam’ın naklettiği başka bir rivayette ise Ammâr radıyallâhu anh’ın arkadaşlarından fazla kerpiç taşıdığını, bu durumu da şöyle açıkladığını naklederler. Birisini kendim için, diğerini de Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem için taşıyorum der. Peygamber aleyhisselatu vesselam kendisine ‘arkadaşların gibi bir tane taşısan olmaz mı?’ demiştir. O ise, daha çok taşıyarak fazla ecir murad ettiğini söylemiştir. Bu konuşma sonrasında Allâh’ın Nebîsi sallallâhu aleyhi ve sellem: “Ey Sümeyye’nin oğlu. Herkesin bir ecri, senin ise iki ecrin vardır” buyurmuştur.

Vâlilik Dönemi:

Ammâr radıyallâhu anh Ömer radıyallâhu anh döneminde Kûfe’ye vâli olarak seçilmiştir. Ayrıca namazlarda imâm olarak ta yine Ammâr radıyallâhu anh’ı seçmiştir. Kûfe halkının şikayetlerinin artması sonucu Ammâr radıyallâhu anh getirildiği bu görevden daha sonra azledilmiştir.
Müfettiş Ammâr radıyallâhu anh:
Osman radıyallâhu anh’ın hilâfeti döneminde, diğer şehirlerdeki vâlilerinin denetlenmesi için güvenilir ve ehil kimseler seçilerek görevlendirilmiştir. Bu kimseler arasında Ammâr radıyallâhu anh Mısır’a teftiş ve araştırma görevi için seçilmiştir. Bu teftiş harekatından sonra münafıkların çıkardığı fitne ve karışıklar sonucunda birçok üzücü hâdise yaşanmıştır.

Hakkında Nâzil Olan Âyetler:

Müfessirler esbâb-ı nüzûlden yola çıkarak bazı ayetlerin Ammâr radıyallâhu anh hakkında indiğini söylemişlerdir. Bu ayeti kerimeler; Nahl Sûresi 106, En’âm Sûresi 52 ve 122 ve Âl-i İmrân Sûresinin 69. âyeti kerîmesidir.

Rivâyet Ettiği Hadis Sayısı:

Ammâr radıyallâhu anh’ın Buhâri, Müslim ve diğer hadîs kitaplarında yaklaşık olarak 62 adet rivâyet ettiği hadîs bulunmaktadır.
Hakkında Rivâyet Olunan Bazı Hadîsler:
“Ali radıyallâhu anh’tan rivayetolunduğuna göre, Ammâr radıyallâhu anh Rasûlullâh’ın sallallâhu aleyhi ve sellem yanına girmek için izin istedi. Peygamber de ona müsade edin girsin! buyurdular. Ammâr girince de Tayyib (temiz) ve mutayyeb (temizlenmiş) Ammâra merhaba! diyerek selâmladılar.” (Tirmizî, Ahmed b. Hanbel …)
Tirmizî’nin Enes b. Mâlik’ radıyallâhu anh’tan rivâyet ettğine göre Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Cennet, üç kişiye özlem duyar. Ali, Ammâr ve Selmân.”

Katıldığı Savaşlar:

Ammâr radıyallâhu anh rivayetlere göre Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in katıldığı tüm gazvelerde bulunmuştur. Şimdi de bu gazvelerde aldığı görevleri ve mücadelesini öğrenerek kendimize dersler çıkaralım.
1- Bedir Gazvesi’nde Ammâr radıyallâhu anh: Ammâr radıyallâhu anh müslümanların küffara karşı ilk savaşı olan ve zaferle sonuçlanan Bedir’de hem habercilik yapmış, hem de birçok müşriği kendi elleriyle öldürmüştür. Bu savaşta küfrün önderleri olan ebû Cehil, Ümeyye bin Halef ve diğerleri öldürülmüştür.
2- Uhud ve Hendek Gazvesi’nde Ammâr radıyallâhu anh: Ammâr radıyallâhu anh Uhud’da bulunmuş ve İslam ordusuna faydalı olmuştur. Yine Hendek’te canla başla mücadele eden sahâbîler arasında da kendisine rastlamaktayız. Rabbim onlar gibi bizleride dinîne hizmetkâr eylesin. Allâhumme âmin.
Ammâr radıyallâhu anh bunlardan başka Tebük’te Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e yapılacak suikasti öğrenerek O’nun sırdaşı olmuş, Zatu’r Rika’da Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’i korumak için nöbet tutmuş, Ali radıyallâhu anh ile Zu’l Uşeyre gazvesine katılmış, Rıdvan beyatı ve Mekke’nin fethinde de bulunmuştur. Cemel ve Sıffın savaşlarına da katılan sahâbî Sıffın’da şehit düşmüştür. Ammâr radıyallâhu anh Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra da Hulefâi Raşidin’le birlikte birçok fetih hareketinde yer almıştır. Allâh’u teâlâ kendisinden râzı olsun.

Vefâtı:

Ammâr radıyallâhu anh Sıffın savaşında milâdi 657 yılında şehit edilmiştir. Bir rivâyete göre onu öldürenler ibn Havva Esaksaki ve Ebu el-Adiye’dir. Cemel ve Sıffın savaşları müslümanlar arasında yaşanmış üzücü olaylardandır. Günümüzde İslâm düşmanları bu olayları gündeme getirmekte, yaşanan olayları çarpıtarak insanların sahabeye karşı bakış açılarını bozmaktadırlar. Ehli Sünnet’in inanç esaslarından bir tanesi de sahabeyi hayırla yâd etmek, onların birer insan olmaları hasebiyle düştükleri hatalardan ibret almak, bu hataları sebebiyle onlara en küçük bir tan etmemek,onlara duâ etmek ve hesâblarını Allâh’u teâlâ’ya havale etmektir.
Son olarak Allâh Rasûlü sallallâhu aleyhi ve sellem’in birkaç hadîsini okuyalım ve az önce zikredilen hakikatin ehemmiyetini iyice idrak edelim.
Ömer radîyallâhu anh’dan rivâyete göre, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ashâbıma dil uzatanları gördüğünüz vakit, Allâh’ın laneti üzerinize olsun deyiniz.”(Tirmizî)
“Allâh, Ashâbıma sövene lânet etsin” (Ebû Dâvud)
“Arkadaşlarıma sövmeyin! Muhammedi’in canını elinde bulunduran Allâh’a yemin olsun ki, siz Uhud dağı kadar altın infak etseniz onların yaptığına, hatta yarısına bile ulaşamazsınız!” (Ebû Dâvud)
Hamd âlemlerin rabbi olan Allâh’u teâlâ’ya, salât ve selâm yaratılmışların en hayırlısı olan Muhammed sallallâhu aleyhi ve sellem’in üzerine olsun.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder