19 Aralık 2014 Cuma

ÜMMÜ GÜLSÜM BİNTİ UKBE
DURURKEN ADIMLAR ATMAK

Yürüyebiliyorken
durmaya sabretti.
Gidebilecekken kalmaya.
Hiç tanımadığı, görmediği insanları özlerken tanıdığı ancak artık yabancı olmuş
insanlara sabretti.
Gökten düşüvermişti sanki bu şehre, öyle gelirdi
Oysa babasıyla, annesiyle, kardeşleriyle birlikteydi.
O; yola çıkmadan yolcu, hicret etmeden muhacir olmuştu şimdi

KAPILAR AÇILIR

Ümmü Gülsüm binti Ukbe (r.a) Allah Rasulü’ne (s.a.v) biat etmiş, Müslüman olmuştu.
Lakin babası ve kardeşleri hicretine mani oldular.
Babası azılı din ve peygamber düşmanlarından Ukbe bin Ebu Muayt’tı. Düşmanlığı o derecedeydi ki bir gün Peygamber’i (s.a.v) Kabe’de namaz kılıyorken
boğmaya kalkmıştı.
Kızına da türlü eziyet ve baskılar yapıyordu. Ümmü Gülsüm (r.a) ise hakiki bir Müslüman’dı,
asla taviz vermedi
Hicret sonrasında yedi yıl Mekke’de yaşadı.
Yedi yıl Mekke’de
kalmaya sabretti.
Oysa burası kendi şehriydi.
Sürekli gitmeyi hayal ediyor, planlar yapıyordu
Mekke’nin çıkışında bir yerde bahçeleri vardı. Oraya sık sık gitmeye başladı. Ev ahalisi de onun oraya gitmesine
bir hayli alıştılar.
Ve bir gün bahçeden
usulca ayrılıverdi.
O gün hicret etti
Ümmü Gülsüm (r.a)
İnsan bir şeyi istemeye görsün.
Arzu etsin, sabırla beklesin
Beklerken nice adımlar atsın yolları açmak adına.
Allah nice şehrin kapılarını açardı.
Ve evinden bahçelerine gider gibi Medine’ye hicret etmişti.
Medine her kapısıyla bekliyor, her kapısıyla gel diyordu şimdi.

YER ÜZERİNDEKİ CENNETİM

Medine’deydi
Lakin şimdi bir başka telaş, bir başka heyecan vardı içinde.
Yüreği pır pır ediyordu.
“Ya, Allah Rasulü (s.a.v) beni Mekke’ye iade ederse?”
Zira bu arada Mekkelilerle Medineliler Hudeybiye Antlaşması’nı imzalamışlardı. Bu antlaşma şartlarına göre Mekke’den Medine’ye iltica edenler Kureyşlilere
iade edilecekti.
Ümmü Gülsüm (r.a) çok iyi biliyordu ki Allah Rasulü (s.a.v) insanların en emini en sözüne sadık kalanıydı. Böyle bir söz vermişse ki vermişti mutlaka sözünde dururdu.
“Allahım, hasretim şimdi dinmişken tekrar mı başlayacak?
O’ndan uzakken yine dayanırdım bir şekilde ama şimdi bir daha nasıl ayrılırım? Yardım et Rabbim. Sen yaşadığımı görüyorsun kalbimi biliyorsun.
Kalbim seninle ve
Rasulünle atıyor.
Seninle ve Rasulünle
kalmak istiyor.”
Daha önce Mekke’den Medine’ye gelen bazı mümin erkekler geri iade edilmişti. Fakat o bir kadındı ve o müminlerle bir tutulmayacağını düşünüyor, umuyordu. Bu umudu Peygamber (s.a.v) tarafından da dile getirildi:
“Yüce Allah muhakkak kadınlar hakkındaki ahdi bozar,
hükümsüz bırakır.”
Ve Allah Teala peygamberini doğruladı:
“Ey İman Edenler!
Mümin kadınlar hicret ederek size gelirlerse onları imtihan edin. Onların imanını en iyi Allah bilir. Eğer onları iman etmiş olarak görürseniz kafirlere geri göndermeyin.
Mümin kadınlar kafir erkeklere helal değillerdir.
Kafir erkekler de mümin
kadınlara helal değillerdir…”
(Mümtehine, 10)
Surenin ismi “imtihan olan
kadın” manasına gelmektedir.
Gönlünde taşıdığıyla imtihan vermişti Ümmü Gülsüm (r.a)
Ve gönlünde Allah ve Rasulü’ne iman ile hicreti taşıdığını Peygamber (s.a.v) doğrulamıştı.
Artık Medine’deydi, Medineliydi.
Sabır ekmiş güller devşiriyordu.
Sabır her gülün dikenine yazılanmış, bilmişti.
“Sana geldim Medine.
Allah Rasulü sana geldi diye geldim.
Medine;
Özlediğim, düşlediğim.
Dualarıma koyduğum.
Cennetim…”

O’NUN PENCERELERİNDEN BAKMAK

Bu hicret hadisesi hayatımıza yeni bir pencere açmıştı. Bundan böyle hicret eden mümin
kadınlar müşriklere teslim edilmeyecekti ve mümin kadınlar artık müşrik erkeklerle evlenmeyeceklerdi.
Mümin kadınlara sahip çıkılacağı emriydi bu.
Veda hutbesinde de Allah
Rasulü (s.a.v) kadınları erkeklere emanet edecekti.
Kızlarını diri diri toprağa gömerken artık onu Allah’ın birer emanet olarak
görecekti bu insanlar.
“Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim.
Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allahın emriyle helal kıldınız…” (Veda Hutbesi’nden)

ANLASALARDI…

Babası kısa sürede kızının Medine’ye hicret ettiğini öğrendi ve oğullarını kız kardeşlerini oradan alıp getirmeleri için Medine’ye gönderdi.
İki kardeş çok rahat ve
kendinden emin bir şekilde Medine’ye geldiler çünkü antlaşma gereği mutlaka kardeşlerini alacaklarını düşünüyorlardı. Fakat Allah Rasulü (s.a.v) Ümmü Gülsüm’ü (r.a) kardeşlerine vermedi.
Ve buyurdu:
“Allah antlaşmanın o şartını hanımlar konusunda bozdu.”
İki kardeş elleri boş olduğu halde Mekke’ye geri döndüler.

İNSAN İÇİN

Ümmü Gülsüm (r.a) mutluydu, huzurluydu.
Allah Rasulü’nü (s.a.v) dinlerdi, Allah Rasulü’nden (s.a.v) öğrenmeye çalışırdı.
Ve O’ndan duyduklarını bizlerle paylaşır:
“İnsanların arasını bulmak için aslı olmasa bile hayır konuşan, güzel söz söyleyen ve bu sözleri birinden diğerine taşıyan kimse yalancı sayılmaz.”
“Peygamber halkın söyleyip durduğu yalanlardan sadece üçüne izin vermiştir.
Bunlar; savaşta (düşmanı aldatmak için) ve iki kişinin
arasını bulmak maksadıyla söylenen yalanlarla, eşlerin birbirine (aile düzenini korumak düşüncesiyle) söylediği yalandır.”

* * *
Bilmeden özlediği, tanımadan sevdiği şehirdeydi.
Şehir ne demek ki, ne demek ola ki o şehirde biri yoksa şehirden öte.
Şehir taşıyla, toprağıyla, havasıyla değil Allah’a inanmış insanıyla / insanlarıyla güzeldi.
O insanların elinde medeniydi.
O insanlarla hayat bulurdu.
İşte ancak o vakit Mekke ve Medine bir olurdu. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder