17 Aralık 2014 Çarşamba

SAHABENİN EN ÇOK HADİS BİLDİRENLERİNDEN

CABİR BİN ABDULLAH  RAN HAYATI
Bizzat Resûlullah’dan (s.a.v.) ilim öğrenmiş sonra Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Ebû Ubeyde, Talha, Muaz bin Cebel, Ammar’dan (r.anhüm) öğrenmeye devam etmiştir. Sonra ilim neşretmeye başlamıştır. Mekke, Yemen, Kûfe, Basra, Mısır’dan onun derslerini dinlemeğe gelenler de bulunurdu. Bunlar hadîs, teftir, fıkıh ilimlerini tahsil ederlerdi. Bütün ömrünü Resûlullahın (s.a.v.) hadîs-i şerîflerini neşr etmeğe vakfetmiş, çok hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Kendisinden, Ata bin Ebî Rebah, Mücâhid bin Cebr, Ebû Süfyân, Talha bin Nafi, Said bin Müseyyeb, Vehb bin Keysan, Şa’bî, Ka’b bin Mâlik gibi tabiînin büyükleri rivâyette bulunmuşlardır. Toplam 1540 hadîs-i şerîf bildirmişdir. Bunlardan 210 hadîs-i şerîf, Sahih-i Buhârî ve Sahih-i Müslim’de mevcuttur. Bunların 68’i her ikisinde 26’sı yalnız Buhârî’de, 126’sı da yalnız Müslim’de yer almaktadır. Rivâyetleri son derece sağlam ve ihtiyatlıdır. Tabiînin her tabakası onun ilminden istifâde etmiştir.
“Tezekkî eden muhakkak kurtulmuştur” Âyet-i kerîmesindeki Tezekkî’yi şöyle tefsîr etmiştir “Allahü teâlâ’dan başka ilah olmadığına, benzeri, eşi, ortağı olmadığına, Hazret-i Muhammed’in hak peygamber olduğuna, şehâdet etmektir.”
İşte bu sıkıntılı ve ızdıraplı günlerden birinde, Hz. Câbir’in evinde bir miktar arpa ile bir oğlak vardı. Hanımıyla konuşarak; onları Resûl aleyhisselâm ve beraberindeki birkaç Eshâba ikram etmeye karar verdiler. Zaten fazla kimseye yetecek kadar değildi. Câbir (r.a.), Resûl aleyhisselâma gelerek, “Biraz, yemeğim var, siz ve bir kaç kişi buyurun” dedi. Resûl aleyhisselâm, “Peki, hanımına söyle, ben gelinceye kadar yemeği ocaktan indirmesin, arpa ekmeğini de tandırdan çıkarmasın” buyurdu. Hz. Câbir hendek mahallinden ayrılıp evine döndü. Biraz sonra Peygamberimiz (s.a.v.), bütün hendek ahalisini Câbir’in (r.a.) dâvetine çağırmışlardı. Yüzlerce sahâbî bu davete icâbet ederek O’nun evine geldiler. Câbir (r.a.) gelenleri görüp, bir yemeğe, bir gelenlere bakarak, mahcubiyetinden ne yapacağını şaşırmıştı. Sonra Resûlullah geldi ve yemeği ortaya koymalarını emretti. Yemeği dağıtmaya başladılar. Gelenlerin hepsi yediği halde yemek yine bitmemişti.
Hz. Câbir yakışıklı, sevimli, güzel ahlâklı, sünnet-i seniyyeye uymakta çok gayretli; merhametli, nazik, gönül alıcı muhterem birisiydi. Hz. Câbir’in evi Mescid-i Nebî’den bir mil (2 kilometre) uzak olmasına rağmen her namazı Peygamber efendimizle, Mescid-i Nebî’ye gelerek kılar idi. Hakkı söylemede, adaletten ayrılmaz, emr-i ma’ruf ve nehy-i münkeri bildirmede çok gayret gösterirdi. Resûl-i ekrem’in (s.a.v.) nasıl namaz kıldığını görmek isteyen ona gelir, Câbir (r.a.) da onlara tarif ederdi.
Gönülleri îmân ile dolu olan, Peygamberimizi her şeyden çok seven müslümanlar toplanarak: “Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) müşrikler tarafından hakaret, eziyet edilmesine ne zamana kadar müsaade edeceğiz?” dediler. Bunun üzerine içimizden 70 kişi hac mevsiminde Medine’den hareket ederek Resûl-i ekrem’i bulduk. Resûl-i ekrem (s.a.v.) ile Akabede mülakat etmek üzere anlaştık. Birer, ikişer o mevkide toplandık. Resûl-i Ekrem’e (s.a.v.) “Size bîat edeceğiz” dedik. Resûl-i ekrem (s.a.v.) “Bana iyi ve fena zamanlarda itaat etmek, darlık ve bolluk zamanında infak etmek, emr-i bil Ma’ruf ve nehy-i anil münkere riâyet etmek, her sözü Allahü teâlâ için söyleyerek, bu yolda birşeyden korkmamak bana yardım etmek, canlarınızı, mallarınızı, çocuklarınızı her neden koruyorsanız beni de öyle korumak üzere bîat ediniz, mükâfatınız Cennettir” buyurdu. Resûlullah (s.a.v.) sözlerini bitirdikten sonra kalkıp ona bîat ettik.
“Resûlullah (s.a.v.) birinin evi önünde nehir olsa, her gün beş kere bu nehirde yıkansa üzerinde kir kalır mı?” diye sordu. Eshâb-ı kirâm “Hayır Yâ Resûlallah” dedi. Resûlullah “İşte, beş vakit namazı kılanların da böyle küçük günahları affolur.”

KAYNAKLAR 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder