PEYGAMBER EFENDİMİZİN AMCASI ABBAS BİN ABDUL MUTTALİB HAYATIPeygamberimizin amcası - ABBÂS BİN
ABDÜLMUTTALİBin Hayatı
Peygamberimizin amcası: ABBÂS BİN
ABDÜLMUTTALİB
Hz. Abbâs, gençlik zamanında, ticâretle uğraştı ve çok zengin
oldu. Kardeşlerinin içinde en zengini oydu. Abisi Ebû Tâlib’in ise mâli durumu
çok kötü idi. Resûlullah efendimizin teklîfi ile Ebû Tâlib’in oğlu Ukayl’in
yetişmesine yardımcı oldu ve abisinin yükünü hafifletti.
Resûlullah
efendimiz, İslâmiyeti anlatmaya başlayınca, Hz. Abbâs muhâlefet etmeyip,
akrabâlık şefkatinden dolayı, Peygamber efendimize yardımda bulundu ve destek
oldu.
Biz Onu koruduk
Müslüman olmadığı hâlde, Akabe bî’atında Peygamber
efendimizin yanında bulunup, orada te’sîrli konuşmalar yaptı. Bî’at etmek için
gelen Medîneli Müslümanlara şöyle hitâb etti:
- Ey Medîneliler! Bu,
kardeşimin oğludur. İnsanların içinde en çok sevdiğim Odur. Eğer, Onu tasdîk
edip, Allahtan getirdiklerine inanıyor ve beraberinizde alıp götürmek
istiyorsanız, beni tatmîn edecek sağlam bir söz vermeniz lâzımdır.
Bildiğiniz gibi, Muhammed aleyhisselâm bizdendir. Biz, Onu, Ona inanmıyan
kimselerden koruduk. O, bizim aramızda izzet ve şerefiyle korunmuş olarak
yaşamaktadır. Bütün bunlara rağmen, herkesten yüz çevirmiş ve sizinle beraber
gitmeye karar vermiş bulunmaktadır.
Eğer siz, bütün Arap kabîlelerinin
birleşip, üzerinize hücûm ettiğinde, onlara karşı koyacak kadar savaş gücüne
sahipseniz, bu işe karar veriniz! Bu husûsu aranızda iyice görüşüp konuşunuz.
Sonradan ayrılığa düşmeyiniz! Verdiğiniz sözde durup, Onu düşmanlarından
koruyabilecek misiniz?
Bunu lâyıkıyla yapabilirseniz ne âlâ. Yok, Mekke’den
çıktıktan sonra Onu yalnız bırakacaksanız, şimdiden bu işten vazgeçiniz ki,
yurdunda şerefiyle korunmuş hâlde yaşasın!
Buna karşılık Medîneli
Müslümanlar, “Biz, Resûlullahı malımız ve canımız pahasına koruyacağız. Biz, bu
sözümüzde sâdıkız” dediler ve Resûlullah efendimize bî’at ettiler. Sonra Hz.
Abbâs şöyle duâ etti:
- Allahım! Sen onların, yeğenim hakkında verdikleri
sözü, Onu korumak için ettikleri yemîni işiten ve görensin. Kardeşimin oğlunu
sana emânet ediyorum yâ Rabbî!
Peygamber efendimizin amcası olan Hz. Abbâs
çok zengin olup, çok cömert idi. İkrâm ve ihsânları çok meşhûr idi. Fakîr,
fukarâyı sevindirmeyi çok severdi. Özellikle köle satın alıp, azâd etmekten çok
memnun olurdu. Yetmiş kadar köle azâd etmiştir.
Yakın akrabâyı ziyâret
etmeye, onların haklarına riâyete çok dikkat ederdi. Peygamber efendimiz,
kendisini çok severdi. Bir defasında buyurdu ki:
- Allahım, Abbâs’ı ve
oğullarını magfiret eyle ve bağışla! Öyle ki, hiç günâhları kalmasın! Yâ Rabbî,
onu ve oğullarını meydana gelecek âfet ve belâlardan koru!
Akrabâlık hakkı
Peygamber efendimiz birgün, Hz. Abbâs’a sordu:
- Sana bir ihsânda
bulunayım mı? Sana, akrabâlık hakkını ödeyip faydalı olayım mı?
- Evet yâ
Resûlallah!
- Sana bir şey öğreteyim ki, onu yaptığın zaman, eski- yeni,
önceki-sonraki, gizli-açık, hatâen veya kasten işlediğin bütün günâhları Allahü
teâlâ affeder.
- Yâ Resûlallah öğreteceğin bu şey nedir?
- Dört rek’atli
namaz kıl! Her rek’atte, sübhânekeden sonra on defa, (Sübhânallahi
velhamdülillâhi velâ ilâhe illâllahü vallahü ekber) dersin. Fâtiha’dan sonra bir
zammı sûre okuyup ayakta iken onbeş defa tekrar, (Sübhânallahi velhamdülillâhi
velâ ilâhe illâllahü vallahü ekber) dersin!
Rükü’a eğilince bunu on defa
söylersin! Rükü’dan kalktığında ayakta olduğun hâlde, bunu on defa söylersin!
Sonra secdeye varır, orada on defa söylersin! Secdeden kalkıp oturduğunda on
defa söylersin! Tekrar secdeye vardığında on defa söylersin!
Sonra ikinci
rek’ata kalkarsın! Birinci rek’attaki gibi dört rek’atı da kılarsın! Bu her
rek’atta yetmişbeş, dört rek’atta üçyüz eder. Artık senin günâhların Alic’in
(yürümekle dört gecede katedilen kumluk bir yer) kumlarının sayısı kadar da
olsa, Allahü teâlâ seni bağışlar. Bunu hergün bir defa kılmaya gücün yeterse
kıl!
- Yâ Resûlallah, bunu hergün yapmaya kimin gücü yeter?
- Hergün
kılmaya gücün yetmezse, her Cum’a bir defa kıl! Her Cum’a kılamazsan, ayda bir
defa kıl! Ayda bir defa kılamazsan senede bir defa kıl! Senede bir defa
kılamazsan ömründe bir defa olsun kıl!
Kazâ borcu olanlar
Kazâ borcu
olan, nâfile namaz yerine kazâ namazlarını kılarak, önce borcunu ödemelidir!
Çünkü kazâ borcu olanların nâfilelerine sevâb verilmez.
Hz. Abbâs, Kureyş’in
ileri gelenlerinden ve reislerinden idi. Mescid-i Harâmın tâmirâtı ve gelen
hacılara su dağıtmak (sikâye) hizmetini yürütürdü. Müslüman olduktan sonra da bu
vazîfeyi devam ettirdi. Hz. Abbâs ve kardeşleri, hac mevsiminde zemzem kuyusu
önünde dururlar, isteyenlere, kuyudan su çekip verirlerdi.
Hz. Abbâs,
Peygamber efendimizin en çok sevdiği amcalarındandır. Abdülmuttalib’in en küçük
oğludur. Peygamber efendimizden üç yaş büyüktür.
Kurtuluş akçesi
Bedir
savaşında daha Müslüman olmamıştı. Müşriklerin zoruyla savaşa sokuldu. Savaş
sonunda, esîr edilip Medîne’ye götürüldü. Peygamber efendimiz kendisine buyurdu
ki:
- Ey Abbâs, kendin, kardeşinin oğlu Ukayl bin Ebû Tâlib ve Nevfel bin
Hâris için kurtuluş akçesi öde! Çünkü sen zenginsin.
- Yâ Resûlallah, ben
Müslümanım. Kureyşliler beni zorla Bedir’e getirdiler.
- Senin
Müslümanlığını Allahü teâlâ bilir. Doğru söylüyorsan Allah sana elbette onun
ecrini verir. Fakat senin hâlin, görünüş i’tibâriyle, aleyhimizedir. Bunun için
sen kurtuluş akçesi ödemelisin!
- Yâ Resûlallah, yanımda 800 dirhemden başka
param yoktur.
- Yâ Abbâs, o altınları niçin söylemiyorsun?
- Hangi
altınları?
- Hani sen Mekke’den çıkacağın gün, hanımın Hâris’in kızı Ümmül
Fadl’a verdiğin altınlar. Onları verirken, yanınızda sizden başka kimse yoktu.
Sen, Ümmül Fadl’a, “Bu seferde başıma ne geleceğini bilmiyorum. Eğer bir
felâkete duçar olup da dönemezsem, şu kadarı senindir. Şu kadarı Fadl içindir.
Şu kadarı Abdullah içindir. Şu kadarı Ubeydullah içindir. Şu kadarı da Kusem
içindir” dediğin altınlar?
Peygamber efendimiz altınlar hakkında bu kadar
teferruatlı bir şekilde bilgi verince, Hz. Abbâs çok şaşırdı:
- Allaha yemîn
ederim ki, ben bu altınları hanımıma verirken yanımızda kimse yoktu. Bunları sen
nereden biliyorsun?
- Allahü teâlâ haber verdi.
- Senin, Allahü teâlânın
Resûlü olduğuna şimdi gerçekten inandım. Doğru söylediğine şehâdet ederim.
Hemen Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldu.
Hz. Abbâs Müslüman
olunca, Resûlullah onu Mekke’de görevlendirdi. Müslüman olduğunu kimseye
söylemedi. Mekke’de olup bitenleri, gizlice Peygamber efendimize bildirirdi. Bir
zaman sonra Peygamber efendimizin hasretine dayanamayıp, Medîne’ye gelmek
istediğini mektupla bildirdiğinde, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
- Senin
bulunduğun yerdeki cihâdın daha güzel ve faydalıdır.
Muhâcirlerin sonuncusu
Hz. Abbâs, Mekke’nin fethine dâir yapılan hazırlıkların son safhada olduğunu
haber alınca, artık Mekke’de kalmayı lüzûmlu bulmayıp, fetihten az bir zaman
önce Medîne’ye hicret için yola çıktı. Zü’l-huleyfe’de Resûlullaha kavuştu.
Âilesini Medîne’ye gönderip, kendisi Mekke’nin fethinde, Peygamber
efendimizin yanında bulundu. Peygamber efendimiz ona buyurdular ki:
- Ey
Abbâs! Ben, Peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi, sen de muhâcirlerin
sonuncususun.
Hz. Ebû Süfyân, Mekke’nin fethi sırasında Müslüman oldu.
Kendisiyle Hz. Abbâs ilgilendi. Ebû Süfyân, Müslümanların bir sabah vakti namaz
için coşkun hazırlıklarını görünce dedi ki:
- Ey Abbâs! Müslümanlara yeni
bir şey mi emredildi?
- Hayır, onlar namaza hazırlanıyorlar.
Daha sonra
Ebû Süfyân’a abdest aldırıp, Resûlullaha götürdü. Resûl aleyhisselâm namaz için
cemâ’atin önüne geçip tekbîr aldı. Cemâ’at da büyük bir vecd içinde Ona uydu.
Onların rükü ve secdedeki hâllerini gören Ebû Süfyân dedi ki:
- Ey Abbâs!
Böyle itâati ne İran saraylarında, ne Rum diyârlarında gördüm. Doğrusu, yeğenin
büyük bir hükümdâr olmuş.
Bunun üzerine Hz. Abbâs dedi ki:
- Ey Ebû
Süfyân! Bu iş saltanat değil, nübüvvettir.
Hz. Abbâs, Resûlullahın yakını
olması sebebiyle, Eshâb-ı kirâm arasında ayrı bir yeri vardı. Sözü dinlenirdi.
Peygamber efendimiz vefât edince, Eshâb-ı kirâmın aklı başından gitti.
Mescidde ağlaşmaya başladılar. Hiç kimsenin inanası gelmiyordu.
Hele Hz.
Ömer, tamamen kendinden geçmiş bir hâlde idi. Peygamber efendimizin mübârek
yüzüne bakıp, “Resûlullah bayılmış, fakat baygınlığı çok ağır” diyordu. Ölüm
sözünü ağzına almadığı gibi, kimsenin de söylemesini istemiyordu. Dışarı çıkıp
dedi ki:
- Kim, “Resûlullah öldü” derse, kılıcımla boynunu vururum!
Duyan var mı?
Hz. Ebû Bekir ile Hz. Abbâs’ın Eshâb-ı kirâm arasında bir
ağırlığı vardı. Eshâb-ı kirâmı ancak bunlar teskîn edebilirdi. Bunun için
beraber mescide gittiler. Hz. Abbâs buyurdu ki:
- Ey insanlar! Resûlullahın,
“Ben vefât etmiyeceğim” dediğini içinizde duyan var mı?
- Hayır böyle bir
söz duymadık.
Sonra Hz. Ömer’e dönüp sordu:
- Yâ Ömer, bu husûsta sen
birşey duydun mu?
- Hayır duymadım.
Sonra Eshâb-ı kirâma dönüp buyurdu
ki:
- Hiç kimse Resûlullahın vefât etmiyeceğini söyleyemez. Cenâb-ı Hakka
yemîn ederim ki, Resûlullah ölümü tatmış bulunmaktadır. Allahü teâlâ Kur’ân-ı
kerîmde, “Muhakkak, sen de öleceksin, onlar da ölecektir” buyurmaktadır.
Resûlullah efendimiz, İslâmiyetin bütün hükümlerini tamamladıktan sonra
aramızdan ayrıldı. Artık kendimize gelip, defin işlerini tamamlayalım.
Sonra, Hz. Ebû Bekir de buna benzer konuşmalar yaptı. Böylece Eshâb-ı
kirâmın aklı başlarına geldi.
Hayber gazâsından sonra, Haccâc bin İlât
hazretleri, Peygamber efendimizin huzûruna gelip dedi ki:
- Yâ Resûlallah,
benim Mekke’de çoluk çocuğum, mallarım var. Bunları buraya getirmek istiyorum.
Fakat, benim Müslüman olduğumu öğrenirlerse, bunları vermezler. Mekke’ye
gittiğimde, sizin hakkınızda uygun olmayan sözler söylesem uygun olur mu?
Bunun üzerine Peygamber efendimiz izin verdi.
Zafere ulaştı
Bu izin
üzerine Mekke’ye gelip, Peygamber efendimizin esîr alındığını, öldürülmesi için
Mekke’ye getirileceğini söyledi.
Bu habere müşrikler çok sevindi. Hz. Abbâs
ise, haberi alır almaz, üzüntüsünden bayıldı. Kendinden geçmiş bir hâlde evine
götürdüler. Bir müddet sonra kendine geldiğinde, işin aslını öğrenmek için,
kimsenin bulunmadığı bir zamanda, Haccâc’ı evine çağırdı. Hz. Abbâs’ın perişan
hâlini gören Haccâc dedi ki:
- Yâ Abbâs sana müjde! Resûlullah, Hayber’de
zafere ulaştı. Ben mallarımı kurtarmak için Resûlullahtan izin alarak böyle
söyledim. Buradan ayrıldıktan üç gün sonra, yaptığım hîleyi onlara
söyleyebilirsin.
Hz. Abbâs, Mekke’nin fethinden sonra yapılan Huneyn
gazâsında da, Peygamber efendimizin yanından ayrılmadı. İslâm ordusu, sabah gün
ışımadan çukur ve geniş bir vâdiden aşağı iniyordu. Düşman ordusu, önceden oraya
geldiği için, vâdinin her iki yanında gizlenip pusu kurmuştu.
Resûlullahın
yanından ayrılmadı
Müslümanlar tam oraya geldiklerinde, düşman etraftan
saldırmaya başladı. Müslümanlar ne olduklarını anlayamadılar. Bir an karışıklık
oldu. Hz. Abbâs, Hz. Ebû Bekir ve birkaç kahraman, ölümü göze alıp, Resûlullahla
birlikte bir adım gerilemediler.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz buyurdu
ki:
- Yâ Abbâs! Sen onlara; “Ey Medîneliler! Ey Semüre ağacının altında
bî’at eden sahâbîler!” diye seslen!
Hz. Abbâs, iri yapılı ve heybetli idi.
Bağırdığı zaman sesi çok uzaklardan duyulduğu için, bütün gücüyle bağırdı:
-
Ey Medîneliler! Ey Semüre ağacının altında Peygamberimize söz veren Eshâb!
Buraya toplanınız! Dağılmayınız!
Bunu işiten Eshâb-ı kirâm geri dönmek
istediler. Fakat binek hayvanları öyle ürkmüşlerdi ki, ba’zıları hayvanlarını
geri döndüremediler. Binek hayvanlarından kendilerini atmak mecbûriyetinde
kaldılar. Müslümanlar toparlandılar ve şiddetli bir muhârebeden sonra düşman
yenik düştü. Askerlerinin çoğu öldürüldü. Bir kısmı da esîr alındı.
Hz.
Abbâs bin Abdülmuttalib, çok yiğit idi. Hz. Câbir anlatır:
“Resûlullah
efendimiz Tâif’e gittiğinde, oradaki halka, elçi olarak Hanzala bin Rebî’i
göndermişti. Hanzala Tâiflilerle görüşürken, kendisini yakalayıp kaleye
hapsetmek istediler. Bunu gören Resûl aleyhisselâm buyurdu ki:
- Kim
bunların elinden Hanzala’yı kurtarır? Bu işi başarana bütün gâzilerin sevâbı
verilecektir.
Hz. Abbâs bin Abdülmuttalib yerinden fırlayıp, yıldırım gibi
koştu. Hanzala’yı kaleye sokmak üzere olan Tâiflilere yetişerek, ellerinden
aldı. Kaleden Hz. Abbâs’a taş atıyorlardı. Bu sırada Resûlullah efendimiz de,
Hz. Abbâs’a duâ ediyordu. Hz. Abbâs yaralanmadan Hanzala’yı Resûlullaha
getirdi.”
Fâizini kaldırdı
632 senesinde Resûlullah efendimiz Eshâbıyla
vedâ haccına gittiler. Peygamber efendimiz, vedâ hutbelerinde, sevgili
amcasından da bahsettiler... Fâizin yasak olduğunu, ilk kaldırdığı fâizin,
amcası Hz. Abbâs’ın fâizi olduğunu bildirdiler.
Peygamber efendimizin
vefâtından sonra mübârek cenâzelerini yıkamak üzere; Hz. Ali, Hz. Abbâs ve
oğulları Fadl ve Kusem, Üsâme bin Zeyd ve Sâlih odaya girip kapıyı kapadılar.
Peygamber efendimizi, gömleği üzerinde olduğu hâlde yıkamaya başladılar.
Hz.
Abbâs ve oğulları su döküp, Peygamber efendimizi sağa, sola döndürdüler. Hz. Ali
de yıkadı. Yıkadıkça, evin içine eşine rastlanmamış çok güzel bir koku yayıldı.
Üç parça kefen ile kefenledikten sonra, vefât ettiği yere kabr-i şerîfi kazılıp,
lahd şekline getirildi ve Resûlullah efendimizi, kabr-i şerîfine koydular.
Hz. Ömer, fetihlerden elde edilen ganîmetlerden, Hz. Abbâs’a hisse ayırırdı.
Hz. Ömer, Mescid-i Nebevînin genişletilmesini istedi. Mescidin hemen yanında Hz.
Abbâs’ın evi vardı. Halîfe bu evi satın almak istedi. Hz Abbâs ise evini hediye
olarak verdi.
Ayağa kalkarlardı
Hz. Ömer, Medîne’de kuraklık olunca, Hz.
Abbâs’ın duâ etmesini istedi. Hz. Abbâs duâ edip, duâsı bereketiyle yağmur yağdı
ve toprak yeşerdi. Bundan sonra Hz. Ömer buyurdu ki:
- Abbâs, Allahü teâlâ
ile bizim aramızda vesîledir.
Hz. Abbâs, Peygamber efendimize yakınlığı ve
fazîletlerinin çokluğundan dolayı herkes tarafından sevilir, sayılır, hürmet
edilir bir zât idi. Herkes kendisine imrenirdi. Dört büyük halîfe gibi büyük
zâtlar, o gelince, hürmetlerinden ve tevâzularından ayağa kalkarlardı.
Çok
zengin idi. Medîne’ye yerleştikten sonra yapılan bütün muhârebelerde ve
özellikle, Bizans’a karşı gerçekleştirilen seferde, İslâm ordusunun techîzi için
çok yardım etti.
Ziyâdesiyle cömert olup, ikrâm ve ihsânları çok idi.
Köleleri satın alıp azâd eder ve böyle yapmayı çok severdi. Yetmiş köle azâd
ettiği meşhûrdur. Yakın akrabâyı ziyâret etmeye, onların haklarını yerine
getirmeye çok dikkat eder, muhtaç olanlara yardım ederdi.
Hz. Abbâs bin
Abdülmuttalib, ömrünün sonunda göremez oldu. Hz. Osman’ın şehîd edilmesinden iki
sene evvel, 652 senesinde 88 yaşında Medîne-i münevverede vefât etti. Cenâze
namazını Hz. Osman kıldırdı. Bakî’ kabristanına defnedildi.
Kızlarından
başka on erkek evlâdı vardı. Bunların içinde, Abdullah bin Abbâs hazretleri
ilimde çok yüksekti. Kızları içinde Ümmü Gülsüm ba’zı hadîs-i şerîfler rivâyet
etti.
Hz. Âişe şöyle anlatır:
“Resûlullah efendimiz Eshâb-ı kirâmı ile
oturuyordu. Yanında Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ömer vardı. O esnâda Hz. Abbâs içeri
girdi. Hz. Ebû Bekir ona yer verdi. Hz. Abbâs, Resûlullahla Ebû Bekir arasına
oturdu. Resûl aleyhisselâm bu hareketinden dolayı Hz. Ebû Bekir’e buyurdu ki:
- Büyüklerin kıymetini büyükler bilir.”
Ben Abbâsdanım
Peygamber
efendimiz Hz. Abbâs hakkında yine buyurdular ki:
(Bu Abdülmuttalib oğlu
Abbâs’dır. Kureyşte en cömert ve akrabâlık bağlarına en saygılı olandır.)
(Abbâs, bendendir. Ben Abbâs’danım.)
(Abbâs, amcamdır. Beni korumuştur.
Ona ezâ eden, bana ezâ etmiş olur.)
(Abbâsoğullarından melikler olacak,
ümmetimin başına geçecekler. Allahü teâlâ dîni onlarla azîz ve hâkim kılacak.)
Hz. Abbâs bin Abdülmuttalib, ekseriyâ şöyle derdi:
- Kendisine iyilik
yaptığım hiç kimsenin kötülüğünü görmedim. Kendisine kötülük yaptığım hiç
kimsenin de iyiliğini görmedim. Onun için, herkese iyilik ve ihsânda bulunun!
Çünkü bunlar, sizi kötülüğün zararlarından korur.
İbni Şihâb’dan
bildirildiğine göre; Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’in hilâfetleri sırasında,
kendileri bir binek üzerinde iken Hz. Abbâs’a rastlarlarsa, bineklerinden
inerler, onunla beraber gideceği yere kadar yürürler, sonra dönerlerdi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder