10 Aralık 2014 Çarşamba

Kurân-ı kerîmi açıktan okuyan ilk sahâbî - ABDULLAH BİN MESÛDun Hayatı
.:..:.. ABDULLAH BİN MESÛD ..:..:..
Abdullah bin Mesûd hazretleri, Eshâb-ı kirâmın meşhûrlarından olup, ilk îmâna gelenlerdendir.
Gençliğinde fakîr idi. Bundan dolayı çobanlık yapıyordu. Bir gün koyun güderken Peygamber efendimiz ve Hz. Ebû Bekir ile karşılaştı. Resûlullah efendimiz:
- Ey genç! İçmemiz için sütün var mı? diye sordu. O da:
- Yok efendim, deyince, Peygamber efendimiz, hiç yavrulamamış bir koyunun memesini elleri ile sıvazlayıp, duâ etti. Koyunun memesi derhal süt ile doldu. Hz. Ebû Bekir, büyük bir kap getirip doldurdu. Bu sütten içtiler. Peygamber efendimiz sonra: "Çekil, büzül" buyurdu. Koyunun memeleri eski hâline geldi.
Nasıl sağdınız?
Abdullah bin Mesûd, olanları hayretler içinde seyretti. Dayanamayıp sordu:
- Bu nasıl oldu? Hiç sütü olmayan koyundan bu kadar sütü nasıl sağdınız? Söylediğiniz duâyı lütfen bana da öğretin.
Peygamber efendimiz, başını sıvazlayıp:
- Allahü teâlâ sana rahmet etsin! Sen Hakkı öğrenebilecek bir çocuksun, buyurdu.
Bu mucizeyi gören ve konuşmaları işiten genç:
- Siz sıradan bir kimse değilsiniz. Senin, Cenâb-ı Hakkın Peygamberi olduğuna inandım, deyip Kelime-i şehâdet getirdi ve Müslüman oldu.
Kimse yok mu?
Abdullah bin Mesûd hazretleri Mekkede ilk defa açıktan Kurân-ı kerîm okuyan sahâbîdir.
Bir gün Eshâb-ı kirâm, bir yerde oturup sohbet ediyorlardı. İçlerinden birisi:
- Resûlullahtan başka, hiç kimse çıkıp da Kurân-ı kerîmi müşriklere karşı açıktan okuyamadı. Bunu yapacak kimse yok mu? dedi. İbni Mesûd hazretleri hemen atılıp:
- Ben okurum, dedi.
- Biz, sana bir zarar vermelerini istemeyiz. Müşriklerin, kabîlesinden korkacakları bir kimse okusun.
- Bırakın gideyim! Siz dua edin! Allahü teâlâ beni korur!
Ertesi gün, Makâm-ı İbrâhime gitti. Müşrikler orada toplanmış hâldeydiler. İbni Mesûd hazretleri Besmele-i şerîfe çekip, "Errahmânu allemel Kurâne..." diyerek Rahmân sûresini okumaya başladı.
Müşrikler hep birlikte üzerine yürüdüler. Tekme tokat vurmaya başladılar. Yüzü gözü her tarafı yara bere içersinde kaldı. Fakat o, sanki hiç bir şey yapılmıyormuş gibi sâkin sâkin Kurân-ı kerîmi okumaya devam etti. Okuması bittikten sonra Eshâb-ı kirâmın yanına vardığında dediler ki:
- Korktuğumuz başımıza geldi. Bir daha gidip onların yanında okuma!
- Hayır yine gidip okuyacağım. Müşrikleri ilk defa böyle perişan hâlde gördüm. Onların âcizliği beni çok sevindiriyor. Bana yapılan işkencelerden acı duymuyorum.
O, ertesi günü yine gidip, tekrar okudu. Yine tartakladılar. Hattâ kızgın çöllere yatırıp işkence ettiler. O yine aldırmadan okumalarına devam etti. Sonunda müşrikler çâresiz kaldılar.
Mekkeli müşrikler diğer Müslümanlara yaptıkları gibi, Abdullah ibni Mesûda da çok eziyet ve işkence yaptılar. İşkenceler dayanılmayacak hâle gelince izin ile iki defa Habeşistana hicret etti. Resûlullah efendimizin hicret etmesinden sonra, Habeşistandan Medîneye hicret etti. Burada önce Muâz bin Cebelin evinde misâfir kaldı. Sonra Mescid-i Nebînin yanında bir ev yaptırarak taşındı.
İbni Mesûd hazretleri, cüssesinden umulmayan kahramanlıklar göstermiştir. Savaşlarda, Resûlullahın yanından ayrılmayıp, canfedâ bir şekilde savaşırdı. Bedir savaşında, küfrü ve îmânsızlığı meşhûr Ebû Cehilin başını o kesmiştir.
Savaşta, Eshâb-ı kirâmdan Afra hatûnun çocukları Muâz ve Muavviz, kılıç darbeleri ile Ebû Cehili kımıldayamıyacak şekilde yaralayıp, yıktılar. Öldüğünü zannedip oradan ayrıldılar. Peygamber efendimiz Ebû Cehili merak edip:
- Acaba Ebû Cehil ne yaptı, ne oldu? Kim bakar? buyurarak, araştırılmasını emretti. Aradılar bulamadılar. Gelip durumu bildirince Peygamber efendimiz:
Allahü teâlâ zelil etti
- Aramaya devam ediniz! Eğer onu tanıyamazsanız, dizindeki yara izine bakınız. Birgün ben ve o, Abdullah bin Cûdanın ziyâfetine gittik. İkimiz de gençtik. Ben ondan biraz büyükçe idim. Orada onu itince düştü, dizlerinden birisi yaralandı. Bu iz onun dizinden kaybolmadı, buyurarak Eshâbına kolay tanımaları için işâret verdi.
Bunun üzerine, İbni Mesûd hazretleri yerinden fırlayıp aramaya gitti. Epey bir aramadan sonra, ölüler arasında tarife uygun yaralı birisini gördü. Yanına yaklaşıp sordu:
- Sen Ebû Cehil misin?
- Evet, Ebû Cehilim.
- Ey Resûlullah düşmanı! Nihâyet Allahü teâlâ seni hakîr ve zelîl etti?
Aldığı yaralardan, acılar içinde kıvranan İslâm düşmanı Ebû Cehil, hâlâ inadına, düşmanlığına devam ediyordu. En ufak bir pişmanlık eseri yoktu. Ebedî olarak, Cehennemde kalmak üzere dünyadan ayrılmakta iken bile melûn hâlâ ağzından kin kusuyordu:
- Ne diye beni zelîl ve hakîr edecek ey koyun çobanı! Hakîr olan sizler olacaksınız! Sen bana zaferden bahset! Kim kazandı kim kaybetti?
- Zafer Allah ve Resûlünün tarafındadır, ey melûn. Artık sonun geldi. Zehir kusan başını, şu iğrenç vücûdundan ayıracağım.
- Doğrusu beni, senin gibi birisinin öldürmesi bana çok ağır gelecek.
- İşte Allah ve Resûlüne karşı gelen, onlara düşmanlık besliyenin sonu böyle zelîl olmaktır. Sen ve senin gibi olanların sonları böyle olacak. Burada zelîl olduğunuz gibi, âhırette daha zelîl olacaksınız! Ebedî olarak, Cehennem ateşi ile yanacaksınız. Cehennemde, şimdiki bu hâlinizi çok arayacaksınız. Fakat bulamıyacaksınız.
İbni Mesûd hazretleri, başını kesmek için Ebû Cehilin miğferini çıkartırken:
- Ne olur hiç olmazsa, boynumu gövdeme yakın kes ki, başım heybetli görünsün, diyerek küfrünün, gurur ve kibrinin ne dereceye çıkmış olduğunu gösterdi.
Ümmetin firavnı
İbni Mesûd, Ebû Cehilin başını kılıcıyla kopardı. Kılıcını, miğferini aldı. Başına bir ip bağlayıp, sürükliyerek Resûlullahın huzûruna götürdü. Sevinç içinde:
- Yâ Resûlallah! Bu, Allahü teâlânın düşmanı Ebû Cehilin başıdır, dedi. Peygamber efendimiz de:
- O Allah ki, Ondan başka ilâh yoktur, buyurdu.
Sonra İbni Mesûd hazretleri ile beraber, Ebû Cehilin cesedinin yanına gitti. Ona hitap ile:
- Allahü teâlâya hamd olsun ki seni zelîl ve hakîr kıldı. Ey Allahın düşmanı! Sen bu ümmetin firavnı idin! buyurdu.
Hz. Abdullah bin Mesûd, Uhudda, Hendekte, Biat-ı Rıdvanda, Mekkenin fethinde ve Tebük seferlerinde bulundu. Peygamber efendimizin vefâtından sonra da Yermük harbine katıldı. Kûfe kadılığına tayin olundu. Orada hazine muhafızlığı da yaptı. Hz. Ömer, Kûfe halkına yazdığı mektupta şöyle diyordu:
- Ey Müslümanlar! Size iki arkadaşımı yolluyorum. Ammâr vâlî, Abdullah kâdı olacaktır. Onları dinleyiniz ve söylediklerini yapınız. Çünkü ikisi de Resûlullahın Eshâbından olup, Bedir kahramanlarındandır. İbni Mesûdu yanımda alıkoymayarak sizi kendime tercih ettim. Kendisi aynı zamanda beytülmâl hesaplarına da bakacaktır.
Günâhtan şikâyet
Hz. Osmanın son zamanlarında Medineye döndü. 60 yaşının üzerinde iken hastalandı. Halife Hz. Osman, ziyâretine geldi. Dedi ki:
- Bir isteğin mi var?
- Allahü teâlânın rahmetini isterim.
- Bir tabib getirelim mi?
- Hâcet yok! Beni hasta eden tabibdir.
Bu hastalıktan vefât etti. Cenâze namazını Hz. Osman kıldırdı. Vasiyeti üzerine Cennet-ül-Bakî Kabristanına defnedilmiştir.
Abdullah bin Mesud, Resûlullahın huzurunda, meclislerinde sık sık bulunurdu. O derece ki, Resûl-i ekremin Ehl-i beytinden olduğu sanılırdı. Resûlullahın eşyalarını taşırdı. Onlara hürmetinden çok güzel giyinirdi.
Peygamber efendimiz, Abdullah bin Mesûdu Kurân-ı kerîm öğretenlerin başında sayardı ve, "Kurân-ı kerîmi, İbni Mesûd, Salim, Übey bin Kab ve Muaz bin Cebelden öğrenin!" buyururdu. 70 sûreyi Resûlullahın mübârek ağızlarından işiterek ezberlemiştir. Âsım, Hamza, Kisaî, Halef, Ameş gibi meşhur kırâat imâmlarının silsilesi, İbni Mesûdda son bulmaktadır.
Resûl-i ekrem Kurân-ı kerîmi ondan dinlemeyi çok severdi. Peygamber efendimiz bir gün ona buyurdu ki:
- Nisa suresini oku, dinleyelim.
- Kurân-ı kerîm size indi. Biz Onu sizden okuduk ve sizden öğrendik. Resûl-i ekrem bunun üzerine buyurdu ki:
- Evet öyledir. Fakat ben Kurân-ı kerîmi başkasından dinlemeyi severim.
İbni Mesûd okumaya başladı. Meâlen; (Halleri ne olacak? Her ümmetten bir şahit getireceğimiz zaman...) Nisa: 41] âyet-i kerimesine gelince, Resûlullahın mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.
İbni Mesûd gibi
İbni Mesûd hazretleri, Kurân-ı kerîmi çok güzel okurdu. Hz. Ömer anlatır:
Bir gün Resûlullah efendimiz, Hz. Ebû Bekir ile Müslümanların durumunu konuşuyordu. Ben de yanlarındaydım. Sonra beraber dışarı çıktık. Baktık, tanımadığımız birisi mescidde Kurân-ı kerîm okuyor. Resûlullah efendimiz dinlemeye başladı. Daha sonra da bize dönüp buyurdu ki:
- Kim Kurân-ı kerîmi indiği andaki tazeliği ile okumaktan hoşlanıyorsa, İbni Mesûd gibi okusun!
İbni Mesûd hazretlerinin vücûdu zayıf yapılı idi. Peygamber efendimiz birgün Eshâbına buyurdu ki:
- Siz İbni Mesûdun vücutça zayıf olduğuna bakmayın. Mîzânda hepinizden ağırdır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder