Kabir azabı var mıdır, bununla ilgili Kur'an'da ne gibi ayetler bulunmaktadır? Kabir azabı var ise, bu azap bedene mi yoksa ruha mı olacaktır? Kabir azabı Allah'ın adaletine ters düşer mi?
Her insan ister ölerek toprağa gömülsün, ister
boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya
yanarak külü havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı geçirecektir.
İnsan öldükten sonra kabre konulunca, Münker ve
Nekir adında iki melek, kendisine gelerek; "Rabbin kimdir? Peygamberin kimdir? Dinin
nedir?" diye sorarlar. İman ve güzel amel sahipleri bu gibi sorulara
doğru cevap verirler. Bu gibi ölülere cennet kapıları açılır ve Cennet
kendilerine gösterilir. Kâfir veya münafık olanlar ise bu sorulara doğru cevap
veremezler. Onlara da Cehennem kapıları açılır, oradaki azap kendilerine
gösterilir. Müminler nimet içerisinde, sıkıntısız ve huzurlu yaşarken, kâfir ve
münâfıklar ise kabirde azap göreceklerdir (bk. ez-Zebîdî, Tecrîdi Sarih, terc.
Kamil Miras, Ankara 1985, IV 496 vd.).
Kabirde azap ve nimetin varlığını gösteren birtakım
ayet ve hadisler vardır. Bir ayet-i kerimede;
"Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopacağı gün de denilir ki; Firavun hanedanını ateşin en şiddetlisine sokun."(Mümin, 40/46)
buyurulur. Buna göre kıyamet kopmadan önce de yani
kabirde de azap vardır. Peygamber Efendimiz (asm);
"Allah, iman edenlere bu dünya hayatında ve ahirette, o sabit sözlerinde daima sebat ihsan eder." (İbrahim, 14/27)
ayetinin kabir nimeti hakkında indiğini
açıklamıştır. (Buhârî, Tefsîr, sure: 14).
Kabir azabı ile ilgili hadis kitaplarında pek çok
hadis-i şerif zikredilmektedir. Bunlardan bir kaçı şöyledir:
Hz. Peygamber (s.a.s) bir mezarlıktan geçerken, iki mezardaki ölünün bazı küçük şeylerden dolayı azap çekmekte olduklarını gördü. Bu iki mezardaki ölülerden biri hayatında koğuculuk yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bölmüş ve her bir parçayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu gören ashap, niye böyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı sürece, o ikisinin çekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur." (Buhârî Cenâiz, 82; Müslim, İmân, 34; Ebû Dâvud, Tahâret, 26) buyurmuşlardır.
Hz. Peygamber (asm) diğer bir hadislerinde şöyle
buyururlar:
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçedir veya cehennem çukurlarından bir çukurdur." (Tirmizî, kıyamet, 26).
Başka bir hadiste de şöyle buyurur:
"Ölü mezara konulunca, birine Münker, diğerine Nekir adı verilen siyah mavi iki melek gelir; ölüye derler ki: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" O da şöyle cevap verir. "O, Allah'ın kulu ve Resuludur. Ben şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur, Muhammed de O'nun kulu ve elçisidir." Bunun üzerine melekler; "Biz senin böyle diyeceğini zaten bilmekte idik", derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra bu ölünün mezarı ışıklandırılır ve aydınlatılır. Daha sonra melekler ölüye: "Yat ve uyu " derler. O da; "Aileme gidin de durumu haber verin" der. Melekler ona; "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi, mahşer gününe kadar sen uyumana devam et." derler.""Eğer ölü münâfık olursa, melekler şöyle der: "Şu Muhammed (s.a.s) denilen zat hakkında ne dersin?" Münâfık da şöyle cevap verir: "Halkın Muhammed hakkında bir şeyler söylediklerini işitmiş, ben de onlar gibi konuşmuştum. Başka bir şey bilmiyorum." Melekler ona; "Böyle diyeceğini zaten biliyorduk" derler. Daha sonra yere "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" diye seslenilir. Yer de sıkıştırmaya başlar. Öyle ki o kimse kemiklerini birbirine geçmiş gibi hisseder. Mahşer gününe kadar bu sıkıntı devam eder." (Tirmizi Cenâiz 70).
Kur'an'da şehitlerin kabir hayatıyla ilgili olarak
şöyle buyurulur:
"Allah yolunda öldürülenleri, sakın ölüler sanmayın. Bilâkis onlar diridirler. Rableri katından rızıklandırılmaktadırlar." (Âli İmrân, 3/169),
"Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilâkis onlar dirildirler. Fakat siz farkında değilsiniz." (Bakara, 2/154).
Kabir azabının
yalnız ruha mı, yoksa bedene mi olacağı konusuna gelince:
Ölüm yokluk değildir. Daha güzel bir alemin
kapısıdır. Nasıl ki, toprak altına giren bir çekirdek, görünüşte ölüyor, çürüyor
ve yok oluyor. Fakat gerçekte daha güzel bir hayata geçiş yapıyor. Çekirdek
hayatından ağaçlık hayatına geçiyor.
Aynen bunun gibi, ölen bir insan da görünüşte
toprağa giriyor, çürüyor ama geçekte berzah ve kabir aleminde daha mükemmel bir
hayata kavuşuyor.
Beden ile ruh, ampul ile elektrik gibidir. Ampul
kırılınca elektrik yok olmuyor ve var olmaya devam ediyor. Biz onu görmesek de
inanıyoruz ki, elektrik hala mevcuttur. Aynen bunun gibi, insan ölmekle ruh
vücuttan çıkıyor. Fakat var olmaya devam ediyor. Cenab-ı Allah ruh’a münasip
daha güzel bir elbise giydirerek, kabir aleminde yaşamını devam ettiriyor. Ruh,
mükafatı veya cezayı bu yeni giydiği elbise ile görecektir.
Bu sebeple Peygamberimiz (asm),
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
buyurarak, kabir hayatının varlığını ve nasıl
olacağını bize haber veriyor.
İmanlı bir insan iyileşmeyen bir hastalıktan
ölürse şehittir. Böyle şehitlere manevi şehit diyoruz. Şehitler ise kabir
hayatında serbest dolaşırlar. Kendilerinin öldüğünü bilmezler. Sanki
yaşadıklarını zannederler. Sadece daha mükemmel bir hayat yaşadıklarını
bilirler. Peygamberimiz (asm),
“Şehit ölüm acısını hissetmez.” buyurur.
Kur’an-ı Kerim de şehitlerin ölmediği bildirilir.
Yani kendilerinin öldüğünün farkında değillerdir. Mesela iki adam düşünün.
Rüyada çok güzel bir bahçede beraber bulunuyorlar. Biri rüya olduğunu bilir;
diğeri ise rüya olduğunun farkında değil. Hangisi daha mükemmel lezzet alır?
Elbetteki rüya olduğunu bilmeyen. Rüya olduğunu bilen, "şimdi uyanırsam şu lezzet kaçacak" diye
düşünür. Diğeri ise tam ve gerçek lezzet alır.
İşte normal ölüler, öldüklerinin farkında olduğu
için lezzetleri eksiktir. Halbuki şehitler öldüklerini bilmediğinden aldıkları
lezzet tamdır.
İmanlı ölen ve kabir azabı görmeyen insanların
ruhları serbest dolaşır. Bu sebeple pek çok yere gidip gelebilirler. Bir anda
çok yerde bulunabilirler. Aramızda dolaşmaları mümkündür. Hatta şehitlerin
efendisi Hz. Hamza (ra) pek çok insana yardım bile etmiştir ve halada yardım
ettiği insanlar vardır.
Ruhlar aleminden anne karnına gelen insanlar,
oradan dünyaya doğarlar. Burada buluşup görüşürler. Aynen bunun gibi bu
dünyadaki insanlar da, ölüm ile öbür tarafa doğarlar ve orada dolaşırlar. Nasıl
ki buradan öbür tarafa gideni uğurluyoruz. Kabir tarafından da buradan gidenleri
karşılayanlar var. İnşallah bizleri de başta Peygamberimiz (asm) olmak üzere,
bütün sevdiklerimiz orada karşılarlar. Yeter ki bizler Allah’a gerçek kul
olalım.
Yeni doğan çocuğu burada karşıladığımız gibi,
buradan öbür tarafa giden bizleri de inşallah dostlarımız karşılayacaktır. Bunun
şartı Allah’a iman, O’na ve Peygamberine (asm) uymak ve iman ile ölmektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder