اَلْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ. وَالصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَلىَ سَيِّدِناَ مُحَمَّدٍ وَآلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَصَلُّواعَلَي رَسُولِناَ مُحَمَّد . صَلُّوا عَلَي طَبِيبِ قُلُوبِناَ مُحَمَّد . صَلُّوا علَي شَفِيعِ ذُنُوبِنَا مُحَمَّد.
رَبِّ اشْرَحْلِى صَدْرِى وَيَسِّرْلِى اَمْرِى وَاحْلُلْ العُقْدَةً مِنْ لِسَانِى يَفْقَهُوا قَوْلِى
سُبْحَانَكَ لا عِلْمَ لَنَا اِلا ماَ عَلّمْتَناَ اِنّكَ اَنْتَ السميع العليم
وَتُبْ عَلَيْناَ ياَ مَوْلانا إِنَّكَ أَنْتَ التَّوَّابُ الرَّحِيم
وَهْدِناَ وَ وَفِّقْناَ اِلَي الْحَقِّ وَ اِلَي طَرِيقٍ مُسْتَقِيم.
بِبَرَكَةِ الْقُرْآنِ الْعَظِيم. وَ بِحُرْمَةِ مَنْ اَرْسَلْتَهُ رَحْمَةً لِلْعَالَمِين.
وَقَالَ اللّهُ فِي كِتاَبِهِ الْكَرِيم
أَعُوذُ بِاللهِ مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيم.
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ.
صَدَقَ اللّهُ العظيم
وقَالَ رَسُولُ اللهِ صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَ سَلّم فِي حَدِيثهِ الشَّريف صَدَقَ رَسُولُ اللهِ فِيمَا قَال اَوْ كَمَا قَال.
Elhamdulillahi Rabbi’l-Aâlemîn. Ve’s-Salâtü ve’s-Selâmü alâ Rasûlinâ Muhammedin ve Âlihî ve Sahbihî ecmeîn. Sallû alâ Rasûlinâ Muhammed. Sallû alâ Tabîbi Gulûbinâ Muhammed. Sallû alâ şefîği zünûbinâ Muhammed.
Rabbi’şrah lî sadrî ve yessir lî emrî vehlul ğugdeten min lisânî yefgahû gavlî. Sübhâneke lâ ğılme lenâ illâ mâ ğallemtenâ inneke ente’s-Semîğu’l-ğalîm. Ve tüb ğaleynâ yâ Mevlânâ inneke ente’t-Tevvâbü’r-Rahîm. Vehdinâ ve veffignâ ilel hakkı ve ilâ tarîgımmüstegîm. Bi beraketü’l-Kur’âni’l-Azîm ve bi hürmeti men erseltehû rahmeten lil Alemîn.
Ve Qâlellâhu fî kitâbihi’l-Kerîm. Eûzu billâhi mine’ş-Şeytâni’r-Racîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. “……..” Sadegallahulğazîm.
Ve Qâle Rasûlullâhi (SAV) fî hadîsihi’ş-Şerîf: “…….” Sadega Rasûlüllâhi fî mâ gâl. Ev kemâ gâl
İnsan ebediyen yaşayacak. Ama burada değil, ahirette… Bu dünya köprüsünden nasıl geçtiğine göre kimilerinin yolu cennete çıkacak, kimilerinin ise cehenneme.Allah Tealâ’nın dört büyük meleğinden İsrafil aleyhisselam, zamanı geldiğinde nurdan yaratılmış Sûr’u üfleyecektir. Bu üfleme farklı zamanlarda iki kez gerçekleşecektir. Birinci kez Sûr’un üfürülmesiyle Allah Tealâ, arş, kürsü, levh, kalem, cennet ve cehennem haricinde ne kadar yaratılmış varsa hepsini helak edecektir. Bu hususta Allah Tealâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Artık Sûr’a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur (kıyamet kopar). Gök de yarılır ve artık o gün çökmeye yüz tutar.” (Hâkka, 13-16)
İkinci yaratılış
Bunun ardından belli zaman geçtikten sonra Allah Tealâ alemi tekrar yaratacaktır. Bu işin ne zaman olacağı hususunda Ebu Hüreyre r.a., Rasulullah s.a.v. Efendimiz’in “İki Sûr arasında kırk vardır!” buyurduğunu nakletmiştir. Bunun üzerine oradakiler, “Kırk gün mü?” diye sormuşlar, o “Bir şey diyemem!” cevabını vermiştir. “Kırk ay mı?”, “Kırk yıl mı?” sorularına da “Bir şey diyemem!” cevabını verip şöyle devam etmiştir:
“Sonra Allah semadan su indirecek ve insanlar yerden ot biter gibi bitecekler. İnsanda bir kemik hariç hepsi çürür. Bu çürümeyen, acbuzzeneb denen kuyruk sokumu kemiğidir. Kıyamet günü yeniden yaratılış bundan terkip edilecektir.” (Buharî; Müslim vd.)
İsrafil a.s. ikinci defa sûra üfürdüğünde insanlar dirilip Allah Tealâ’nın huzurunda toplanmak için harekete geçerler. Allah Tealâ, “Sûra üflendiği gün bölük bölük Allah’a gelirsiniz.” (Nebe, 18) buyurmaktadır.
Büyük şaşkınlık
İnsanlar kabirlerinden uyandırılıp kaldırıldıklarında yetmiş yıl sarhoş bir şekilde kendi halleriyle baş başa kalırlar. Ne olduğundan ya da neye uğradıklarından haberdar olmazlar.
Daha sonra her melek bir kişiyi önüne alıp onu mahşer yerine doğru götürür. Bu sırada güneş yükselerek tepelerinde durur ve büyük bir sıcaklık olur. Zorluk ve sıkıntılar had safhaya ulaşır. Kimileri aşık kemiklerine kadar, kimileri dizlerine kadar, kimileri göğsüne kadar, kimileri boynuna kadar, kimileri de kulaklarına kadar terler.
Efendimiz s.a.v. şöyle buyurmaktadır:
“İnsanlar kıyamet günü öylesine ter akıtırlar ki, bu terler yerin içinde yetmiş ziralık derinliğe kadar iner ve bu ter (yer üstünde de birikerek insanları konuşamaz hale getirmek üzere ağızlarına) gem vurur ve kulaklarına kadar ulaşır.” (Buharî; Müslim)
Tüm bu sıkıntılara rağmen kimilerinin hiçbir şeyden haberi olmaz. Kimileriyse Allah Tealâ’nın arşı altında gölgelenirler.
Arasat meydanı
Allah Tealâ’nın emriyle insanlar arasat meydanında bir araya gelirler. Kâfirler yüzüstü sürünerek, müslümanlar ise kimisi binek üzerinde kimisi yaya bir şekilde gelirler. Ebu Hüreyre r.a.’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber s.a.v. Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet günü insanlar üç sınıf olarak haşrolunurlar: Yayalar, binekliler ve yüz üstü sürünenler.” (Tirmizî)
İnsanların toplanmasının ardından Allah Tealâ, yaptıkları tüm iyi ve kötü amellerine karşılık herkese hesap sorar. Ancak kıyamet günü Allah Tealâ kimi insanları hesaba çekerken yüzlerine bakmaz ve onlara karşı gazaba gelir. Bunlar Hz. Ebu Zer r.a.’ın rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre üç sınıftır:
“Üç kişi vardır ki, Allah kıyamet gününde onlara bakmayacak ve onları arındırmayacaktır. Onlar için acı verici bir azab vardır. Bunlar:
• İnsanlar arasında kibirle dolaşıp gösteriş yapanlar,
• Yaptığı iyiliği başa kakanlar,
• Ticaretine yalan katanlardır.”
Allah Tealâ insanların birbirleri üzerlerindeki haklarını alır ve hak sahiplerine verir. Hayvanlar da buna dahildir. Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyurdular ki:
“Kıyamet günü hak sahiplerine haklarını mutlaka eda edeceksiniz. Öyle ki boynuzsuz koyun için boynuzlu koyundan kısas alınacak, taşa (niye bir başka) taş üzerine yüklenip kaldığından; adamın adamı niye yaraladığından sorulacak.”
Bu hadisi rivayet eden Ebu Hüreyre r.a. şöyle söylemiştir: “Biz şunu da duyduk: ‘Kıyamet günü kişiyi tanımadığı birisi yakalar ve: ‘Sen beni yanlış şeyler yaparken görüyordun, fakat ondan men etmiyordun!’ der.” (Müslim; Tirmizî)
Daha sonra Allah Tealâ hayvanları yok eder ve bunu gören kâfirler “Keşke biz de onlar gibi yok olup gitseydik..” derler.
Güneşi ya da dolunayı görür gibi
O günde Allah Tealâ arada hiçbir perde ve herhangi bir vasıta olmadan tüm mahlukattan hesap sorar. Ashab-ı Kiram efendilerimiz, Peygamber s.a.v. Efendimiz’e:
– Kıyamet günü Rabbimizi görecek miyiz, diye sormuşlardır. O da:
– Bulutsuz bir günde öğle vaktinde güneşi görme hususunda bir şüpheniz var mı, diye sorar. Ashab-ı Kiram:
– Hayır, deyince Efendimiz s.a.v.:
– Peki, bulutsuz (dolunaylı) bir gecede ayı görme konusunda bir şüpheniz var mı, diye sorar. Ashab-ı Kiram, yine “Hayır!” deyince Efendimiz s.a.v.:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki Rabbinizi görme hususunda da hiçbir şüpheniz olmasın. Tıpkı güneşi
ve ayı görmede olmadığı gibi.” buyurmuş ve şöyle devam etmiştir:
“Sonra bir kul, Rabbiyle karşı karşıya gelecek ve Rabbi ona:
‘Ben sana ikram etmedim mi? Seni efendi yapmadım mı? Sana zevce vermedim mi? Atı, deveyi sana hizmetçi kılmadım mı? Reislik yapmana, ganimet malından dörtte bir almana müsaade etmedim mi?’ diye soracak. Kul, ‘Evet ey Rabbim!’ diyecek. Allah Tealâ:
‘Benimle karşılaşacağını hiç düşünmedin mi?’ diyecek. Kul bu soruya, ‘Hayır!’ karşılığını verecek. Allah Tealâ da:
‘Öyleyse şimdi de ben seni unutuyorum. Tıpkı senin beni unuttuğun gibi!’ diyecek.
Sonra ikinci kul Allah’ın karşısına çıkar. Allah Tealâ ona da aynı şeyleri söyler, aynı cevapları alır. Sonra üçüncüye de aynısını söyler. Bu sefer kul, ‘Evet! Ey Rabbim!’ der. Allah Tealâ da:
‘Benimle karşılaşacağını hiç aklından geçirdin mi?’ diye sorar. Kul, ‘Ey Rabbim, sana, kitaplarına ve peygamberlerine inandım. Namaz kıldım, oruç tuttum, sadaka verdim!’ der ve elinden geldiğince Allah Tealâ’ya tazim eder. Allah Tealâ:
‘Bu hususta lehine şahitlik edecek biri var mı?’ diye sorar. Kul, ‘Hayır, yok!’ der. Allah Tealâ:
‘Şimdi senin aleyhine bir şahit gelecek!’ der. Kul kendi kendine, ‘Benim aleyhime şahitlik yapacak da kim?’ diye içinden düşünür. Kulun ağzı mühürlenir. Uyluğuna ‘Haydi konuş!’ denir. Uyluğu, eti, kemiği konuşup, onun amelini haber verirler. Bu, onun kendisi için bir özür aramaması içindir. Bu kimse, Allah’ın gazabına uğrayan münafıktır.” (Müslim)
Ümmetin hesabı
Allah Tealâ, kimse ayıp ve kusurlarından haberdar olmasın diye ilk önce Peygamber s.a.v. Efendimiz’in ümmetinden hesap sorar. Müminin dünyada olduğu gibi mahşerde de günahları gizlenir. İbn Ömer r.a.’tan rivayetle Rasulullah s.a.v. Efendimiz buyuruyor ki:
“Mümin Rabbine yaklaştırılır. Öyle ki, (Allah onun) üzerine himayesini indirir ve günahlarını itiraf ettirir. Ona sorar: ‘Şu şu günahlarını biliyor musun?’ Mümin kul iki kere: ‘Evet ey Rabbim, biliyorum!’ der. Allah Tealâ da:
‘Dünyada iken bunları örterek seni teşhir etmemiştim. Bugün de onları senden affediyorum!’ buyurur. Sonra ona hasenat defteri verilir. Ama kâfirlere ve münafıklara gelince, bütün mahlukatın huzurunda:
‘Bunlar Allah namına yalan söylemişler (böylece büyük bir zulümde bulunmuşlardır). Haberiniz olsun! Allah’ın laneti zalimleredir’ diye nida olunur.”
Daha sonra Allah Tealâ’nın emriyle bir rüzgâr eser ve herkesin amel defterlerini götürüp boyunlarına asar. Melekler gelirler ve boyunlarda asılı olan kitapları alıp müslüman olan kimselerin sağ ellerine teslim ederler. “Artık kitabı sağ eline verilen kişi der ki: ‘Alın, kitabımı okuyun. Doğrusu ben hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum!’ Artık o, yüksek bir cennette hoşnut bir yaşama içindedir.” (Hakka, 19-22)
Kişinin kitabındaki ameller ne kadar iyi ise kitabı o kadar aydınlanıp parlar. “Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatıp gider de ‘Ey Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz sen her şeye gücü yetensin’ derler.” (Tahrim, 8)
Kararan yüzler
Bunun aksine kişinin kitabındaki ameller ne kadar kötü ise kitabı bir o kadar kararıp siyaha bürünür. Allah Tealâ ayet-i kerimede buyurur: “Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennem değil midir?” (Zümer, 60)
Kâfir olanların amel defterlerini arkalarından (sol ellerine doğru) verirler. Zira o zaman onların elleri arkalarından bağlıdır. “Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!” (Hakka, 25-27)
Amel defterleri böyle dağıtıldıktan sonra herkes kendi amelini okumaya başlar. İyi amelden başka bir şey görmeyen kimsenin yüzü parlar. Ameli iyi olmayanlara gelince, onların kitapları gibi yüzleri de kapkara kesilir.
Daha sonra sevaplar ve günahlar mizanda tartılır.Sevapları ağır olan cennete, günahları ağır olan cehenneme gider. Ancak Allah Tealâ’nın affettikleri bundan müstesnadır. “Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.” (Enbiya, 47)
Sırat köprüsü
Mizan bittikten sonra Allah Tealâ cehennemin üzerine sırat köprüsünü kurdurur ve tüm mahlukata onun üzerinden geçmelerini emreder. Sırat köprüsü, kıldan ince ve kılıçtan keskindir. Yüksekliği ve uzunluğu bin yıllık mesafededir. Bir de Allah Tealâ sırat köprüsünü kişinin ameline göre daraltıp genişletir.
Kâfir ve günahkâr olanlar engellere takılarak sırat köprüsünden cehenneme düşerler. İyilikte bulunan kimseler ise her biri kendi ameline göre geçer. Bazıları göz açıp kapayıncaya kadar, bazıları şimşek gibi, bazıları binek üzerinde ve bazıları yürüyerek geçip cennete gider.
Ahiret halleri bu anlattıklarımızla sınırlı değildir. Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde başka pek çok tasvir bulunmaktadır. Bütün bunlardan çıkan sonuç ise hiç kimsenin akıbetinden emin olamayacağı, ömür sermayesinin o çetin zamanlar için iyi kullanılması, Allah Tealâ’dan daima hayır akıbet ve bağışlanma dilenmesi gerektiğidir.
Rabbimizden sırat-ı müstakim, yani dosdoğru yol üzere olmayı dileriz. Ahiret hayatının zorluklarına karşı O’nun merhametine sığınırız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder