20 Mart 2015 Cuma

İŞTE BİR PAPAZ MÜSLÜMAN OLUYORDA MÜSLÜMAN DİYARINDA YAŞAYANLAR NERDEYSE DİNİNİ BIRAKIYOR YAŞAMIYOR


                                                       

Abdullah et-Tercüman (Anselmo Turmedo)


... Mayorka adasında Anselmo Turmedo adlı papaz vardır. Ondördüncü - Onbeşinci Asır'da yaşamış bu papaz... Mayorka-Miyorka adaları, İspanya'nın doğusundadır. İtalya ile İspanya arasında, Akdeniz'dedir. O adalarda doğmuş, İspanya'da ve Fransa'da tahsil görmüş. Fransa'da çok yüksek bir papazın manastırında diğer genç talebe papazlarla beraber ders okurken, yani hristiyanlık yüksek tahsili yaparken; bir gün hocaları gelmemiş derse, rahatsızlanmış. Hoca gelmeyince onlar da kendi aralarında meşgul olmuşlar, dersi müzâkere etmişler.
     Akşam bu çalışkan talebe Anselmo Turmedo, hocasının, üstadının yanına gittiği zaman hocası soruyor:
   "--Ne yaptınız ben gelmeyince?.."
   "--Efendim, baktık siz gelmiyorsunuz, onun üzerine bizde açtık İncil'in açıklamasını yapan filânca kitabı okuduk."
   "--Hangi bölümü okudunuz?"
   "--İşte, Paraklit'i anlatan bölümü okuduk, Paraklitos meselesini anlatan kısmı okuduk."
Paraklitos dediği kısım, bir teselli verici gelecek diye böyle birinin geleceğini anlatan kısım...
   "--Peki, o Paraklitos kimmiş? Ne yazıyor kitap?.." diye soruyor talebesine...
Talebesi diyor ki:
   "--Efendim siz daha iyi bilirsiniz ya; işte kimisi buna Ruhül Kudüs demişler."
   "--Hayır, Ruhül Kudüs olamaz! Çünkü orada bir insandan bahsedildiği belli oluyor."
   "--O zaman şudur..."
   "--Hayır!"
   "--O zaman budur... İşte filanca kitap şöyle demiş, falanca kitap böyle demiş..."
   "--Hayır!.."
   "--Şu arkadaş şöyle dedi..."
   "--Hayır!.."
   "--Bu arkadaş böyle dedi..."
   "--Hayır!.."
   "--Pekiyi, elinizi bırakayım ayağınızı öpeyim; bunun aslı nedir, lütfen söyleyin, çok meraklandım!" diyor.
   "--Evlâdım! Söylerim ama tahammül edemezsin, gerçeği hazmedemezsin!" diyor.
   "--Ben size bağlıyım, ne söylerseniz size itimadım tamdır; hay hay kabul ederim, itiraz etmem."
Diyor ki:
   "--Söyleyeceğim ama, bir şartla: Bunu burada söylemeyeceksin ve benden duyduğunu söylemeyeceksin. Eğer benden duyduğunu söylersen ve burada söylersen, halk arasında şâyi olursa; o zaman ben söylediğimi inkâr ederim. Seni yalnız bırakırım, burada açıklamayacaksın!" diyor.
   "--Peki efendim!" diyor.
Onun üzerine diyor ki:
   "--Bu ayette bahsedilen kişi müslümanların peygamberi Hazret-i Muhammed'dir (SAS). Bu ayet, müslümanların peygamberi Hazret-i Muhammed'in geleceğini bildiriyor."
   "--Aman efendim, mâdem bu böyle, siz niye burada papazlık yapıyorsunuz o zaman?.." diye talebe soruyor, üstadına...
   "--Evlâdım, bu bilgiye ben geç ulaştım, yaşlı zamanımda ulaştım, hasta zamanımda ulaştım. Ama sen gençsin, sen müslüman diyarına git, ben gidemem. Ben imanımı saklayarak burada yaşayacağım, kıpırdayacak halim yok, ihtiyarım. Sen gençsin, gidebilirsin. Sana tavsiye ederim, İslâm diyarına git!" diyor.
   O da hocasının bu verdiği bilgi üzerine, Fransa'nın güneyindeki hangi şehirse, ordan İtalya'ya geçiyor. İtalya'da Roma'ya geliyor. Roma'dan aşağı Sicilya'ya geçiyor. Sicilya'dan Palermo limanına geliyor, oradan Tunus'a geçiyor. Tunus'ta da hristiyanlar var... Tunus şehrinde müslümanlar da var, hristiyan tüccarların oluşturduğu bir mahalle de var; yani karışık... Orada onu karşılıyorlar, her yerde büyük izzet ü ikramda bulunuyorlar.
   O zamanki Tunus beyinden bir randevu sağlıyor, Tunus beyinin yanına gidiyor.
   "--Efendim, ben İslâm'ın hak din olduğunu anladım, müslüman olmak istiyorum!" diyor Tunus beyine...
   O da:
   "--Mübarek olsun, doğru bir iş yapmış olursun! Allah sana doğruyu göstermiş, iyi bir şey yapmış olursun!" diyor.
   "--Fakat, sizden bir ricam var: Ben müslümanlığımı ilân etmeden önce, buradaki hristiyan kolonisine beni sorun, nasıl bir insan olduğumu anlayın lütfen; ondan sonra açıklayalım!.. Ben açıkladıktan sonra belki bana iftira ederler, bir şeyler söylerler aleyhimde; ilk önce bir tahkik edin!" diyor.
   "--Olur." diyor bey...
Tunus beyi şehrin tüccarlarından adamlar çağırttırıyor, Bunu perdenin arkasına saklattırıyor, diyor ki:
   "--Buraya sizin meşhur tanınmış alimlerinizden Anselmo Turmedo isminde bir papaz gelmiş. Nasıl bir adamdır bu?.. Yâni dürüst bir adam mıdır, sahtekâr mıdır, alim midir, cahil midir?" filân diye böyle bir soruyor.
   Onlar da diyorlar ki:
   "--Efendim, o bizim çok büyük papazımızdır, çok büyük alimimizdir. Uzun seneler okumuştur, İncil'i çok iyi bilir, hristiyanlık tarihine aşinadır, hristiyanlık akaidinin ince meselerine vâkıftır."
   "--Dürüst bir adam mıdır? Sever misiniz, itimat eder misiniz?"
   "--Severiz, canımızı veririz." filân diyorlar.
Oradan yokluyor buradan yokluyor, ters konuşuyor, düz konuşuyor, adamlar diyorlar ki:
   "--İyi.."
   "--Bak benden bir şey saklamayın, bir kusuru varsa söyleyin!"
   "--Yok efendim, kusuru yok; meziyetli bir insadır." filân diyorlar.
   Bütün bunları böyle iyice kıs-kıvrak konuşturup, bağladıktan sonra diyor ki:
   "--Peki, o şahıs müslüman olursa ne dersiniz?.. Aliminiz olarak o müslüman olursa, sizler ne dersiniz?" deyince;
   "--Yapmaz böyle şey!" diyorlar. Hepsi ayağa kalkıyor, "Yapmaz böyle şey, yapmaz böyle şey..." diyorlar.
   O saklandığı yerden çıkıyor, diyor ki:
   "--Ey hristiyan topluluğu, ey benim kardeşlerim!.. Ben Tevrat'ı, İncil'i, Ahd-i atik'i, Ahd-i cedid'i inceledim. Uzun seneler ömrümü hristiyanlık ilimlerini tahsilde geçirdim, şu gerçeği buldum ki, İncil'in sayfaları, ayetleri arasında bildirilen, Paraklit denilen şahıs, müslümanların peygamberidir. Ben bu gerçeği bulduğum, öğrendiğim için müslüman oldum. Sizin de müslüman olmanızı tavsiye ederim!" diyor o topluluğa...
   O topluluk artık büyük bir şamata, gürültü çıkartarak, itirazlar ederek oradan gidiyorlar ve diyorlar ki:
   "--Bu adam papazdı, papazlar umumiyetle evlenmedikleri için evlenmemek zor geldiğinden, nefsine uyduğundan müslüman oldu."
   Yani böyle iftira ediyorlar artık... İlk başta iyice te'kid etmiş oldukları halde, böyle bir bahâne buluyorlar ve gidiyorlar. Bu Anselmo Turmedo, Abdullah adını alıyor.
   Umumiyetle müslüman olanlar, Abdullah gibi isimleri alıyorlar. Meselâ, Yirminci Yüzyıl'ın başında müslüman olmuş bir başka papaz var, o da Abdul'ehad adını almış. Yâni, tek olan Allah'ın kulu... O hristiyanlar teslise inanıyorlar ya, üçlemeye inanıyorlar ya; onun için Abdul'ehad... Müslüman olurken de ismiyle bir tebliğ yapıyor, bir hamle yapıyor yâni...
   O Tunus beyi sonradan bakmış, onu incelemiş, çeşitli şekillerde kontrolünü yapmış; kendisine tercüman olarak almış. Çünkü kendisi latin... Latinceyi ve saireyi biliyor, eski metinleri biliyor, İtalyancayı biliyor, Fransızcayı, İspanyolcayı biliyor... Yanında görev veriyor ve adı Abdullah et-Tercüman diye geçiyor, kitaplarda...
   Bu şahıs Tuhfetul-erîb fî reddi alâ ehli salib diye bir kitap yazmış. Yani, ehl-i salibin, hristiyanların, haç erbâbının kanaatlerinin, itikadlarının doğru olmadığına, İncil'den delilleri ihtiva eden bir kitap yazmış. Bu kitap, Hristiyanlığa Reddiye adıyla Türkçeye tercüme edildi. CAN CAN CAN PEYGAMBERİM
          

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder