31 Aralık 2014 Çarşamba

tüm dünyanın mekkenin fethini kutlar ve hayırlara vesile olmasını yüce ALLAH  dan niyaz ederim


Mekke'nin Fethi ile ilgili detaylı bilgilerin yer aldığı sayfa: Mekke'nin Fethi sayıca az olan ilkMüslümanların müşriklere karşı imanlarını korumak ve yaymak maksadıyla hicret ettikleri Mekke'yi, on yıl sonra güçlü ve kalabalık bir ordu halinde geri dönüp fethetmeleri. Hicretin altıncı yılında Peygamber efendimizle Hudeybiye Antlaşmasını yapan Mekkeli müşrikler, iki yıl sonra bu antlaşmayı bozdular. Sulhun devamı için Müslümanlara yapılan yeni tekliflere de uymadılar. Peygamber efendimizin hazırladığı İslam ordusu, hicretin onuncu yılında müşriklerden Mekke'yi kan dökülmeden aldı. 

Mekkeli müşrikler; Muhammed aleyhisselama Peygamberlik verilip insanları şirkten, puta tapmaktan vazgeçmeye ve Allahü tealaya iman etmeye davete başladığı günden itibaren sevgili Peygamberimizle Müslümanlara şiddetli düşmanlık gösterdiler. Bunun üzerine Allahü teala tarafından Müslümanların hicret etmelerine izin verildi. Böylece Mekkeli Müslümanlar mallarını mülklerini bırakarak Medine'ye hicret ettiler. ( Hicret) 

Peygamberimizin Mekkeli müşriklerle sulh ve harp devri olmak üzere iki şekilde münasebeti oldu. Sulh devrinde müşriklerin alay, hakaret, işkence bütün münasebetleri kesme ve şiddete başvurma gibi çeşitli safhalarda sürdürdükleri düşmanlık, hicretin ikinci yılında harp şekline dönüştü. 

Müslümanların Mekke'den Medine'ye hicret etmesinden sonra da düşmanlıklarını devam ettiren müşrikler, ordu hazırlayıp Medine'de bulunan Müslümanlar üzerine yürüdüler. Bedir, Uhud, Hendek gibi kanlı savaşlar yapıldı ( İlgili mad.). Bu savaşlarda Müslümanlar karşısında tutunamayıp perişan oldular. Nihayet hicretin altıncı yılında Peygamberimizle sulh yapmayı kabul ettiler ve Hudeybiye Antlaşmasını imzaladılar. 

On yıl süre için imzalanan bu antlaşmanın bir maddesine göre Kureyş kabilesi dışında kalan diğer Arap kabileleri, Müslümanlardan veya müşriklerden istedikleri tarafın himayesine girebileceklerdi ( Hudeybiye Antlaşması). Bu antlaşma gereğince Huzaa kabilesi Peygamberimizin, Beni Bekr kabilesi de müşriklerin himayesine girmişti. Bu iki kabile arasında eskiden beri sürüp gelen bir düşmanlık vardı. Bahaneler arayarak hadise çıkarmak isteniyordu. Bir gün Mekkeli müşriklerin himayesindeki Beni Bekr kabilesinden biri şiir okuyarak Peygamber efendimizi hicvetmeye yeltendi. Huzaa kabilesinden bir genç buna razı olmayıp, hicvedici şiir okuyan adama bundan vazgeçmesini söyledi. Fakat o vazgeçmedi. Bunun üzerine başına vurup, yardı ve susturdu. Beni Bekr kabilesi bu hadiseyi bahane ederek Huzaa kabilesi üzerine aniden saldırdı. Kureyş müşrikleri de bu saldırıda Beni Bekr kabilesine yardımda bulundukları gibi kıyafet değiştirerek onlarla birlikte Huzaa kabilesi üzerine saldırdılar. Hudeybiye Antlaşması gereğince emin bulunan Huzaa kabilesi, bu ani saldırıda hazırlıksızdı. Yerleşmiş oldukları Vetir Suyu denilen yerden Mekke'ye kadar kaçmak zorunda kaldılar. Kabe'ye ve hareme sığınmış oldukları halde üzerlerine hücum edildi ve neticede Huzaa kabilesinden yirmi üç kişi öldürüldü. 

Bu saldırıda himayelerinde bulunan Beni Bekr kabilesine at ve silah vermek gibi yardımda bulunmaktan başka bilfiil çarpışmaya da katılan Kureyş müşrikleri, Hudeybiye Antlaşmasını bozdular. 

Huzaa kabilesi durumu Peygamber efendimize arz etmek üzere kabileden 40 kişilik bir heyeti Medine'ye gönderdiler. Peygamberimiz Huzaa kabilesinden gelen heyeti, kendilerine mutlaka yardım edeceklerini vaad ederek, yurtlarına geri gönderdi. 

Sevgili Peygamberimiz bunun üzerine Mekkeli müşriklere haber göndererek; “Ya Huzaa kabilesinden öldürülenlerin diyetini (kan bedelini) ödeyiniz veya Beni Bekr kabilesini himayeden vazgeçiniz. Bunlardan birini kabul etmezseniz Hudeybiye Antlaşmasını bozduğunuzu ve bunun neticesi olarak sizinle harb edeceğimizi biliniz.” teklifinde bulundu. 

Mekkeli müşrikler bu teklifleri kabul etmediklerini ve harbe hazırlanacaklarını bildirdiler. Böylece Hudeybiye Antlaşması resmen bozulmuş oldu. Antlaşmayı bozan Kureyş müşrikleri, kısa bir müddet sonra da antlaşmayı yenilemek istediler. Bu maksatla o zaman henüz Müslüman olmamış olan Ebu Süfyan'ı Medine'ye gönderdiler.

Ebu Süfyan Medine'de kendi kızı ve Peygamberimizin zevcesi olan Ümmü Habibe'ye ve Eshab-ı kiramın ileri gelenlerine, sonra da Peygamberimize gidip, sulhu yenilemek istediklerini söylediyse de müsbet cevap alamadı. Ebu Süfyan son olarak hazret-i Ali ile görüştü. Ali radıyallahü anh ona; “Sen Kureyşin ileri gelenisin, çıkıp halk içinde antlaşmayı yeniliyorum.” dersin, diyerek başından savdı. 

Ebu Süfyan, Peygamberimizin mescidine girdi; “Ey insanlar ben her iki tarafı da himayeme alıyor sulhu yeniliyorum.” dedi. peygamberimiz; “Ya Eba Süfyan! Bunu sen söylüyorsun, ben değil.” buyurdu. Ebu Süfyan bundan sonra Mekke'ye döndü. Mekke'ye varınca Kureyş müşriklerine durumu anlatıp; “Hayatımda eshabının Muhammed'e gösterdiği bağlılık ve itaat gibi bir itaatle bağlanan bir kavim görmedim.” dedi. Müşrikler; “Sen hiçbir şey yapmamışsın, senin kendi kendine ilan ettiğin sulhun hiçbir hükmü olmaz. Sen bize sulh haberi getirmedin ki emin olalım, harp haberi de getirmedin ki harbe hazırlanalım.” diyerek Ebu Süfyan'a sitem ettiler. 

Ebu Süfyan Mekke'den döndükten sonra, Peygamberimiz, hazret-i Ebu Bekr'le Ömer'i çağırdı. İstişare yaptı ve harbe karar verdi. Hazırlığa başlanıp, ordu toplandı. Bütün hazırlıklar gizli tutuldu. Mekke yollarının tutulması ve kontrol işi Huzaa kabilesine verildi. Bu kontrol son derece titizlikle yapıldı. Ancak bu durum Medine'den Mekke'ye gitmekte olan bir kadın vasıtasıyla gönderilen mektupla Mekkelilere haber verilmek istendi. Bazı sebeplerle girişilen bu teşebbüs Peygamberimize Allahü teala tarafından Cebrail aleyhisselamla gönderilerek bildirildi. Peygamberimiz, hazret-i Ali ile hazret-i Zübeyr bin Avvam ve Mikdad bin Esved'i (radıyallahü anhüm) çağırıp; “Sür'atle gidiniz Hah denilen yere vardığınızda bir hatun bulursunuz. Onda bir mektup vardır. O mektubu alıp bana getiriniz.” buyurdu. Süratle gidip kadını buldular. Mektubu istediklerinde kadın; “Benim yanımda mektup yok.” diyerek gizlemek istedi. Hazret-i Ali kılıcını çekip; “Resulullah asla yalan söylemez.” deyince kadın saç örgüsünün arasına sakladığı mektubu çıkarıp verdi. Böylece haber verme teşebbüsü engellendi. 

Sevgili Peygamberimiz bütün hazırlıkları tamamladıktan sonra on bin kişilik bir ordu ile Mekke'ye doğru yola çıktı. Medine'den hareket Ramazanın ilk günlerinde idi. Bu sırada hazret-i Abbas da Medine'ye hicret ediyordu. Yolda İslam ordusu ile karşılaştı. Daha önce Müslüman olduğu halde durumu müşriklerden gizleyerek Mekke'de kalmıştı. Peygamberimiz, amcası hazret-i Abbas'a; “Muhacirlerin sonuncusu sen oldun.” buyurdu. 

Peygamberimiz ordusuyla Mekke'ye yaklaşırken yollar tamamen tutulmuş olduğu için Kureyş müşrikleri üzerlerine gelen İslam ordusundan habersizdi. Sevgili Peygamberimiz, savaş düzenine soktuğu ordusunda kabilelere bayrak ve sancaklar verdi. Merru'z-Zahran denilen yere varınca karargah kuruldu. Burada Peygamberimiz, gece vakti on bin ateş yakılmasını emretti. Her birlik kendi çadırı önünde ateş yaktı. Bir anda her tarafı aydınlatan binlerce ateşin yandığını gören Mekkeliler neye uğradıklarını bilemeyip iyice şaşırdılar. Hemen Ebu Süfyan'ın yanına toplandılar. Ebu Süfyan yanına aldığı üç dört kişiyle durumu öğrenmek için İslam ordusunun bulunduğu yere doğru yürüdü. Karargaha yaklaştığı sırada İslam askerleri onu yakaladılar. Hazret-i Abbas onu alıp Resulullah'ın huzuruna götürdü. Peygamberimiz Ebu Süfyan'ı affedip, amcası Abbas'a; “Onu bu gece çadırına götür sabah bana getir.” buyurdu. Sabah olunca Resulullah'ın huzuruna götürüldüğünde; “Ey Ebu Süfyan! Henüz, La ilahe illallah, diyeceğin vakit gelmedi mi?” buyurdu. Ebu Süfyan Peygamberimize; “Anam babam sana feda olsun. Bu kadar cefadan sonra beni hidayete çağırıyorsun, ne hoş hilm ve ne güzel kerem sahibisin. İnandım ki Allahü tealadan başka ilah yoktur.” dedi. Sevgili Peygamberimiz; “Benim peygamber olduğumu da tasdik etme zamanın gelmedi mi?” buyurunca Ebu Süfyan, Kelime-i şehadeti söyleyerek Müslüman oldu. 

Peygamberimiz Ebu Süfyan'a (radıyallahü anh); “Kim Ebu Süfyan'ın evine, Kabe'ye, Mescid-i Haram'a ve kendi evine sığınırsa emindir.” buyurarak Mekkeli müşriklere bunu bildirmesini emretti. Ebu Süfyan, Mekke'ye dönmek üzere izin istediğinde Peygamberimiz amcası hazret-i Abbas'a; “Ebu Süfyan'ı al, ordunun geçeceği yolun dar bir yerine götür İslam ordusunun büyüklüğünü görsün.” buyurdu. Abbas (radıyallahü anh); onu alıp ordunun geçeceği yolun dar bir yerine götürdü. Ordu hareket edip, Eshab-ı kiram kabile kabile Ebu Süfyan'ın önünden geçiyor “Allahü ekber” sedaları her tarafı çınlatıyordu. Her birlik geçtikçe Abbas (radıyallahü anh) ona tanıtıyordu. En son Peygamberimizin bulunduğu birlik geçti. Bundan sonra Ebu Süfyan süratle Mekke'ye döndü. Mekke'ye varınca kendisini heyecan ve endişe ile bekleyen Kureyşlilere: “Ey Kureyş! Bu gelen Muhammed'dir (sallallahü aleyhi ve sellem) karşısına çıkılmayacak bir kuvvetle Mekke'ye geliyor. Her kim Ebu Süfyan'ın evine, Mescide sığınır veya kendi evine kapanırsa emindir.” dedi. 

Ebu Süfyan'ın (radıyallahü anh) sözlerini heyecanla dinleyen Kureyş müşrikleri büyük bir şaşkınlık içine düşüp, bir kısmı Ebu Süfyan'ın evine bir kısmı Harem-i şerife girdi. Bir kısmı da kendi evine kapanıp dışarı çıkmadı. Silahını alıp sokaklarda dolaşanlar da görülüyordu. 

Peygamberimiz, Mekke'ye girerken kumandanlara şehre hangi semtlerden gireceklerini gösterip, orduyu dört kola ayırdı ve; “Size karşı konulmadıkça ve saldırılmadıkça hiç kimseyle çarpışmaya girmeyiniz! Hiç kimseyi öldürmeyiniz!” buyurdu. Yalnız Mekkelilerden bazı kimselerin bunun dışında olduğunu bildirdi. 

İslam ordusu, kollar halinde Mekke'ye girdi. Sadece Halid bin Velid'in (radıyallahü anh komuta ettiği birliğe karşı bir grup müşrik karşı koydu. Halid bin Velid hücum edenlerin on üçünü öldürdü, diğerlerini dağıttı. 

Peygamberimiz, Kusva adlı devesi üzerinde Fetih suresini okuyarak Mekke'ye girdi. Sağında Ebu Bekr, solunda Üseyd ibni Hudayr, etrafında Muhacirin ve Ensar'dan bir kısım eshab vardı. Kabe'yi görünce tekbir getirdiler. Yükselen tekbir sadalarının akisleri dağlardan geliyordu. Peygamberimiz Kusva adlı devesinin üzerinde Harem-i şerife girdi. Kabe'yi deve üstünde yedi defa tavaf etti. Tavaf sırasında Kabe'deki putlar, elindeki değnekle işaret ettikçe ve dokundukça, devriliyor ve; “De ki hak geldi batıl zail oldu, çünkü batıl yok olmaya mahkumdur.” mealindeki İsra suresi 8. ayetini okuyordu. Yüksek yerlerde bulunan putların da devrilmesi için Hazret-i Ali; “Ya Resulallah! Omuzuma basarak deviriniz.” deyince, “Ya Ali, sen nübüvvet sikletine tahammül edemezsin, sen benim omuzuma bas bu işi yerine getir.” buyurdu. Allah'ın Arslanı, emre uyarak mübarek omuzuna basıp yüksekte bulunan putları devirdi ve büyük nimetlere kavuştu. 

Peygamberimiz daha sonra Kabe'nin anahtarını isteyip kapısını açtırdı. Hazret-i Ömer ile Osman bin Talha'ya Kabe'nin içine girip oradaki putları devirmelerini ve putlardan temizlemelerini emretti. Onlar da girip buradaki putları kırıp parçaladılar. Böylece Kabe'nin içi putlardan temizlendi. Sonra Peygamberimiz, Ömer, Bilal-i Habeşi, Üsame-tübni Zeyd ve Osman bin Talha (radıyallahü anhüm) ile birlikte Kabe'nin içine girdi. İki rekat namaz kıldı ve Beyt-i şerifin içini dolaşıp her tarafında tekbir getirdi ve bir müddet Kabe'nin içinde kaldı. Bu sırada Mekkeli Kureyş müşrikleri de, Mescid-i Haram'a toplanıp, Kabe'nin etrafını sararak haklarında verilecek kararı heyecanla bekliyorlardı. 

Peygamberimiz, Kabe'nin kapısının eşiğine durup sabırsızlıkla bekleyenlere karşı şöyle buyurdu: “Allah'dan başka ilah yoktur. Yalnız Allah vardır. O'nun eşi ve ortağı yoktur. O vaadini yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Bütün düşmanlarımızı dağıttı. İyi biliniz ki cahiliyye devrine ait olan eski görenekler, kan ve mal davaları artık şu iki ayağımın altındadır, ortadan kaldırılmıştır. Yalnız Kabe hizmetiyle hacılara su dağıtma işi bırakıldı. 

Ey Kureyş cemaati! Allah sizden eskiden kalma gururu, babalarla, soylarla övünmeyi giderdi. Bütün insanlar adem'den, adem de topraktan yaratılmıştır.” Peygamberimiz devam ederek; “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık ve sizi milletlere, kabilelere ayırdık ki, birbirinizi tanıyasınız (öğünesiniz diye değil) Allah katında en iyiniz takvası en çok olanınızdır. Şüphesiz ki, Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. Mealindeki ayet-i kerimeyi okudu (Hucurat suresi: 13). 

Sonra da; “Ey Kureyş topluluğu! Şimdi size nasıl muamele edeceğimi sanıyorsunuz?” diye sordu. Kureyşliler: “Hayır umarız, sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin! Kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun! Ancak bize hayır ve iyilik yapacağına inanırız.” dediler. Peygamberimiz “Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi ben de size: Bugün artık size geçmişten sorumluluk yoktur, derim. Haydi gidiniz, serbestsiniz.” buyurdu. O gün öğle namazı vaktinde Bilal-i Habeşi Sevgili Peygamberimizin emriyle ezan okudu. 

Mekke'nin fethinin ikinci günü Peygamberimiz bir hutbe daha okudu. Bu Müslümanların kardeş olduğunu ve karşılıklı haklarını ve daha birçok hususu bildirdi. Peygamberimiz umumi af ilan ettikten sonra, Kureyşliler Müslüman oldular. Seneler önce kendilerini imana davet ettiğinde inanmayanlar, o gün Safa Tepesinde Peygamberimize biat ettiler. Erkekler, Allahü tealadan başka ilah olmadığına, Muhammed aleyhisselamın Allahü tealanın kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederek İslamiyet ve cihad üzerine; Kadınlar, imandan sonra Allahü tealaya şirk koşmamak, hırsızlık ve zina yapmamak, çocuklarını öldürmemek ve asi olmamak üzere biat ettiler. 

Mekkeli müşrikler içinden bazı azılı kimseler umumi aftan hariç tutulmuştu. Bunlardan Mekke'nin fethi sırasında kaçanların bazısı yakalandıkları yerde öldürüldü. Fakat pek çoğu yine affedildi. Bunlardan affa uğrayıp, Müslüman olanlardan Ebu Cehil'in oğlu İkrime, Abdullah bin Sad, Vahşi ve Ebu Süfyan'ın hanımı Hind, Safvan, Ka'b ibni Züheyr ve Habban (radıyallahü anhüm) gibi kimseler vardı. 

Peygamberimiz fetihten sonra on beş gün Mekke'de kaldı. Bu sırada Mekke çevresindeki yerlerde bulunan putlar da kırıldı. Böylece Mekke ve çevresi putlardan temizlendi. Orada bulunanlar Müslüman olmakla şereflenerek dünya ve ahiret saadetine kavuştular. 

Mekke'nin fethi İslam tarihinde değil, bütün cihan tarihinde benzeri bulunmayan bir hadisedir. İmanları-İslamlıkları sebebiyle yurtlarından ayrılan Sevgili Peygamberimiz ve Eshab-ı kirama Allahü tealanın en büyük lütuflarından biridir. Bu fetihle Arabistan Yarımadasında şirkin (Allah'a ortak koşmak) cemiyet ve güç halindeki varlığı sona ermiş, Kabe ve civarı putlardan temizlenmiş, tevhid inancı kesin hakimiyetini ilan etmiştir. Mekke'nin fethi ile Arabistan Yarımadasında ilk İslam Devleti de kuruluşunu tamamlamış, bundan sonra İslamiyet üç kıtaya hızla yayılmaya başlamıştır. Mekke'nin fethi, İslamiyette öylesine derin mana ve hikmetlerle doludur ki, daha sonraki asırlarda yaşamış İslam alim, evliya ve kumandanları da çeşitli vesilelerle bu fethi kendilerine örnek alıp, hal ve işlerine de ölçü kabul etmişlerdir. 

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi
AL İ İMRAN SÜRESİ AYET 62 Dogrusu işte budur o kıssanın gerçek ifadesi ALLAH tan başka bir ilah yoktur gerçekten ALLAH işite o herşeye gücü yeten yaptıgını saglam yapan ve yaptıgından hikmet bulunanadır

63 yüz çevirilerse muhakkak ALLAH bozguncuları bilir

64 DE ki ey kitap ehli ALLAH tan başka mabud tanımamak ona hiç bir şeyi ortak koşmamak ve bazımız bazımızın ALLAH ı bırakarak  rab edinmemek üzere sizinle bizim aramızda ortak bir kelimeye gelin  eger  buna karşı yüz çevirirlerse  o zaman şahit olun ki  biz gerçekten  müslüman olanlarız  deyin

65 EY kitap ehli  niçin ibrahim hakkında  tartışıyorsunuz  oysa tevrat  ve incil  ondan sonra indirildi bunu da mı düşünmüyorsunuz

66 İŞTE  siz öylesiniz  haydi biraz bilginiz olan şeyden tartıştınız  ya hiç bir bilginiz olmayan şeyden  niçin tartışıyorsunuz  halbuki ALLAH bilir siz bilmezsiniz
ESELAMUNALEYKÜM ÖYLE BİR GÜN GELİYO Kİ O GELİYOR O  O GELİYOR O HAZRETİ MUHAMMED ALEMLERE RAHMET OGELİYOR O  EFNDİM HAZRETİ MUHAMMED AS  ADINI ANDIKCA DOLDU GÖZLERİM ADINA BASTIGIN YERLERE KURBANIM CANIM PEYGAMBERİM

 PEYGAMBERI ULUDUR
ABDULLAH IN OGLU DUR
GÜZEL ADI MUHAMMED
YOLU ALLAH YOLUDUR

ANNESIDIR AMINE 
NUR YAGDI CAN EVINE
GÖRDÜ GÜZEL RÜYALAR
IMRENDI GÖK ZEMINE

HERKES KÖRDÜ SAGIRDI
GELIN DIYE BAGIRDI
HAKKIN DOGRU YOLUNA
INSANLARI CAGIRDI

YER YÜZÜNDE EN BÜYÜK
INSAN DIR PEYGAMBERIM
BÜTÜN HASTA KALPLERE
DERMANDIR PEYGAMBERIM
OLMAZ KUSUR HIC SENDE
YÜRÜYORUM IZINDE
EN BÜYÜK MUCIZENDE
KURANDIR PEYGAMBERIM

30 Aralık 2014 Salı

AL İ İMRAN AYET 55 o zaman  ALLAH şöyle buyurdu  ey isa ben seni vefat ettirecegim seni bana yükseltecegim seni o inkarcılardan temizleyecegim  sana tabi olanları kıyamet gününe kadar o inkarcıların üstünde tutacagım sonrada hep  dönüşünüz banadır  görüş ayrılıgına düşüp durdugunuz şeyler hakkında o vakit aranızda hükmü ben verecegim

56 hasıl o inkar edenleri dünyadan ve ahiretten şiddetli bir azap edecegim hem onlara yardımcılardan bir eser yoktur

57 AMMA iman edip salih ameller işleyenleri gelince onlara sevaplarını tamamen öderim ALLAH zalimleri sevmez

58 işte ( isa yla ilgili ) bu hükümü biz sana ( kur an ın ) ayetler(in)den ve hikmet ile ögüt dolu olan ku ran dan okuyoruz

59 dogrusu ALLAH katında isa nın durumu  ademin durumu gibidir  onu topraktan yarattı sonrada ona ol dedi oda olu verdi

60 BU hak senin rabbindendir bundan dolayı şüpelenenlerden olma

61 sana gelen ilimden sonra artık her kim seninle tartışmaya kalkışırsa haydi de gelin ogullarımızı ve ogullarınızı kadınlarımızı ve kadınlarınızı kendilerimizi ve kendilerinizi çagıralım sonra içtenlikle lanetleşerek duga edelim de  ALLAH ın lanetinin yalancıların boynuna geçirelim

29 Aralık 2014 Pazartesi

AL İ İMRAN AYET 49 (ONU) israil ogullarına bir resul olarak (gönderecek de o şöyle diyecek ) BEN size rabbinizden bir mucuzeyle geldim ben size çamurdan kuş biçiminde bir yaratık biçimlerim  de içine üflerim ALLAH ın izniyle derhal bir kuş olur yine ALLAH ın izniyle körü abraşı iyi eder ölüleri diriltirim evlerinizde ne yiyor  ve biriktiyorsanız size haberveririm elbette bundaeger iman edecekseniz size şüphesiz bir ibret vardır 

50 ( BİR DE ) tevrat tan önümüzde  bulunanın onaylayıp dogrulayıcı olarak ve size haram kılınanların bazısını size helal kılmak için (gönderildim ) size RABBİNİZDEN bir mücüze getirdim  ARTIK  ALLAH tan korkun da bana itaat edin 

51 şüphe yok ki ALLAH benimde rabbim sizinde rabbinizdir onun için hep ona ibadet edin işte bu dogru yoldur 

52 bunu üzerine isa onların inkar edecegini hissettiginde  kim benim yardımcılarım ALLAH a (giden yolda ) dedihavariler şöyle dediler biz ALLAH ın yardımcılarıyız  biz ALLAH a iman ettik bizim imanı lekesiz müslümanlardan oldugumuza şahit ol 

53 ey RABBİMİZ indirdigine iman ettik rasulünün ardınca gittik şimdi bizi o şahitlerle beraberyaz 

54 ( digerleri ise isa yı öldürmek için ) tuzak kur dular ALLAH onların bu tuzaklarını  bozdu ALLAH tuzak bozanların en iyisidir 




































AL İ İMRAN 46 HEM beşikteyken hemde yetişkinken insanlarla konuşacak hem o salihlerdendir 

47 ( BUNUN üzerine o şöyle ) dedi ey rabbim bana bir beşer dokunmamışken benim nerede bir çocugum olabilir böyle dir buyurdu ALLAH  neyi dilerse yaratır o bir şeyi (n olmasını) isteyince sadece ona older oda oluveriri
48 ona hem yazmayı hem hikmeti hem tevrat  ı hem de incili ögretecek 

28 Aralık 2014 Pazar

AL İ  İMRAN SÜRESİ 44 İŞTE bu gayb haberlerin dendir (ey muhammed ) onu sana vahiy  ile bildirmekteyiz yoksa meryem  i hangisi himaye sine alacak diye kalemleriyle kura çekerlerken  de sen yanlarında degildin çekişirlerken de yanlarında degildin 

45 HANİ bir zamanlar melekler şöyle demişti  EY meryem haberin olsun ALLAH senin tarafından bir kelimeyle (isayla ) müjdeliyor ismi mesih  meryem oglu isa dır dünya ve ahirette itibarlı biridir ve (aynı zamanda ) ALLAH a çok yakınlaştırılanlardan biridir 
AKLIMA GELMİŞKEN ZİKİRLERİN EN EFTALİNİ SÖYLEYİM

 ALLAH LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMED RESULULLAH

ELHAMDÜLİLLAH

Allahumme Salli Ala Seyyidina Muhammedin Ve Ala Ali Seyyidina Muhammed

ANLAMI ALLAH  TAN BAŞKA İLAH YOKTUR MUHAMMED AS KULU VE RESULU DÜR ELHAMDÜLİLLAH ALLAHA HAMD ETMEKTİR ANLAMI  DEVAM LI DİLİMİZDEN DÜŞÜRMEMEMİZ LAZIM BU ZİKİRİ KALPLER ANCAKL ALLAH I ANMAKLA MUTMAİN OLUR
AL İ İMRAN  SÜRESİ AYET 39 derken melekler kendisine o kalkmış mihrapta namaz kılarken seslendiler  haberin olsun ALLAH sana ALLAH tan (gelecek) bir kelimeyi (isa yı) onaylayıp dogrulayacak olan efendi zahid  salihlerden bir peygamber olan YAHYA yı müjdeliyor

40( bunun üzerine o şöyle ) dedi ey rabbim kendime ihtiyarlık gelip çatmış kadınım da kısırken benim nasıl bir oglum olur buyurdu ki öyle ALLAH  ne dilerse yapar

41 EY RABBİM bana bir alamet ver dedi senin alametin üç gün insanlara işaretten başka bir söz söyle yememendir bununla beraber rabbini çok zikret sabah akşam tesbih eyle buyurdu

42 HEM bir zamanlar melekler  şöyle demişti EY meryem ALLAH  SENİ süzüp seçti seni çok temiz pak kıldı seni dünyaların kadınlarına üstün kıldı

43 ey meryem RABBİN için (huzurunda namaz niyetiyle ) divana dur secdeye kapan ve rükü edenlerle beraber rüküa var
İmanın Şartları (Müslümanların 6 prensibi)

1.Allah`a inanmak
Allah`tan başka tanrı yoktur. Bütün evrenin ve içindeki varlıkların yaratıcısı ne bu dünyadan ne de başka bir alemden olan Allah`tır. O`nun ne bir evveli ne de bir sonrası vardır ve o yarattıklarına benzemez. Allah birdir ve eşi yoktur. İslami inanış ışığında Allah hiçbir şeye benzetilemez.

2. Allah`ın meleklerine inanmak
Allah görünmez ve bedensel olarak algılanamaz olduğu için Allah`la insanlar arasında aracılık edecek habercilere ihtiyaç vardır. Bu görev melekler tarafından yerine getirilir. Onlar Allah`ın emirlerini bizlere iletirler. Ayrıca elçilere de vahiyde bulunmuşlardır. Kuran Hz. Muhammed`e bu şekilde Başmelek Cebrail tarafından vahiy edildi.

3. Kitaplara inanmak
Kuran son kutsal kitap olarak müslümanlara indirilmiştir. Hz. Muhammed`den bugüne kadar şimdiki formunda ve Arapça olarak gelmiştir.

4. Peygamberlere iman
Peygamberler melekler aracılığıyla aldıkları mesajları insanlara iletirler. İncil`de ismi geçen bazı pezgamberler Kuran`da da anılmaktadır. İlk peygamber Hz. Adem`den son peygamber Hz. Muhammed`e kadar hepsi aynı değerdedir. Hz. İsa Hz. Muhammed`de önceki peygamberdir; ancak Allah`ın oğlu veya kurtarıcı (mesih ) değildir.

5. Ahiret gününe iman ( Öldükten sonra tekrar dirilmeye inanmak )
Yahudiler, hristiyanlar ve müslümanlar ahirette hesap verileceğine inanmaktadırlar. Bütün insanlar ahirette yeniden dirilecek ve Allah önünde iyi ve kötü davranışları dolayısıyla hesap verecekler. İyi fiillere sahip olanlar cennetle ödüllendirilecek, kötü fiillleri olanlar ise cehennemle cezalandırılacaklardır.

6. Kadere iman ( Hayır ve şerrin Allah`tan geldiğine inanmak )
Allah iyinin ve kötünün kendisinden geldiğini ve bunu kullanmanın insanların inisiyatifinde olduğunu bildirmektedir. Kazalar ve hastalıklar bazı sınavlardır. Bu durumlarda müslümanın Allah`a olan güven ve inancı imtihan edilmektedir. Allah insanlara iyi ya da kötüyü tercih etmede seçim hakkı sunmaktadır. Her insan yaptıklarının sorumluluğunu kendisi çekecektir.
ESELAMUN ALEYKÜM VE RAHMET ULLAHİ VE BERAİKATUHU EBEDEN DAİMEN SAHİBİMİZ ALLAH TABİBİMİZ KURAN ÖNDERİMİZ AŞKIMIZ HAZRETİ MUHAMMETD  MUSTAFA OLSUN SİZLERLE KAVUŞTURAN ALLAHIMA HAMDU SENALAR OLSUN CANLAR ALLAH YAR VE YARDIMCINIZ OLSUN AMİN

Kelime-i Şahadet





"
Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhu ve resûluhu" 

şeklinde telaffuz edilen söz.

Türkçesi: 
"Tanıklık ederim ki Allah'tan başka İlah yoktur ve yine tanıklık ederim ki Muhammed onun kulu ve peygamberidir." Arapçada "La" ve "İlla" kelimelerinin kullanım şekline göre, ilk bölüm "Hiçbir İlah yoktur, sadece Allah vardır." şeklinde de tanımlanmaktadır.
La ilâhe illallah, "Allah'tan Başka İlah Yoktur" manasına gelen Arapça ibaredir. İslam inancındaki Allah'tan başka ilah olmadığı esasının beyanı olan ibaredir.Kelime-i Tevhid'in ilk kısmıdır. Ayrıca Tevrat'ta 10. emir içinde yer alır.

Kelime-i Şahadet'in Evrende 130 Faydasından Bahsedilmektedir. Bunlardan En Önemli 30 Tanesi

Şunlardır :

Dünyada olan 5 fayda :
1-) Adı güzel çağrılır
2-) İslamın emir ve yasakları kendisine farz olur.
3-) Cezadan ve aşağılanmaktan kurtulur.
4-) Allahü azim-üş-şan, ondan razı olur.
5- ) Cümle müminler ona muhabbet eder.


Ölürken olan 5 fayda :
1-) Azrail aleyhisselam ona güzel suretle gelir.
2-) Yağdan kıl çeker gibi ruhunu alır.
3-) Cennet kokuları gelir.
4-) Müjdeci melekler gelir
5-) Merhaba yâ mümin! Sen cennetliksin denir.


Kabirde olan 5 fayda :
1-) Kabri geniş olur.
2-) Münker ve Nekir güzel suretle gelir.
3-) Bir melek ona bilmediğini talim eder( öğretir )
4-) Allahü azim-üş-şan bilmediğini hatırına getirir.
5-) Cennetteki makamı görünür.

Arasatta olan 5 fayda :
1-) Sual ve hesabı kolay olur.
2-) Kitabı sağından verilir.
3-) Mizanda sevabı ağır gelir.
4-) Arşın altında gölgelenir.
5-) Sıratı yıldırım gibi geçer.


Cehennemde olan 5 fayda :
1-) Cehenneme girerse, Cehennem ehli gibi gözleri gök olmaz.
2-) Şeytanı ile çatışmaz.
3-) Ellerine ateşten kelepçe, boynuna zincir vurulmaz.
4-) Hamim suyundan içirilmez.
5-) Ebedi cehennemde kalmaz.

Cennette olan 5 fayda :
1-) Cümle melekler ona selam verir.
2-) Sıdıklar ile refik olur.
3-) Ebedi cennette kalır.
4-) Allahü teala ondan razı olur.
5-) Allahü tealanın cemalini görür.
 
ESELAMUN ALEYKÜM VE RAHMET ULLAHU VE BERAİKATUHU EBEDEN DAİMEN  KONUMUZA İNŞALLAH YARINDAN İHTİBAREN DEVAM EDECEYİZ KURANIN MEALİNDEN VE PEYGAMBERİMİN ÖNEMİNDEN ALLAH VE RESÜLÜNE EMANETSİNİZ GÜZEL MÜMİNLER NERDE OLURSANIZ OLUN HEPİNİZİ ALLAH VE RESÜLÜ İÇİN SEVİYORUM NERDE BİR SIKINTISI OLAN VARASA NERDE BİR DERDİ OLAN VARASA ALLAH IM SIKINTISINI BUNLUGUNU GİDERSİN İNŞALLAH AMİN

27 Aralık 2014 Cumartesi

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATIPeygamber efendimizden ...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI
Peygamber efendimizden ...
: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI Peygamber efendimizden  “Seyfullah=Allah’ın kılıcı”  ünvanını alan kahraman. Eshâb-ı kirâmın ve İslâm kumandanl...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATIPeygamber efendimizden ...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI
Peygamber efendimizden ...
: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI Peygamber efendimizden  “Seyfullah=Allah’ın kılıcı”  ünvanını alan kahraman. Eshâb-ı kirâmın ve İslâm kumandanl...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATIPeygamber efendimizden ...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI
Peygamber efendimizden ...
: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI Peygamber efendimizden  “Seyfullah=Allah’ın kılıcı”  ünvanını alan kahraman. Eshâb-ı kirâmın ve İslâm kumandanl...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATIPeygamber efendimizden ...

Allah ve Resulu Aşkından Ağlayan Göz: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI
Peygamber efendimizden ...
: HALİD BİN VELİD RAN HAYATI Peygamber efendimizden  “Seyfullah=Allah’ın kılıcı”  ünvanını alan kahraman. Eshâb-ı kirâmın ve İslâm kumandanl...
HALİD BİN VELİD RAN HAYATI
Bedir ve Uhud savaşlarında henüz müslüman olmadığından düşman birliklerinden birinin kumandanıydı. Hudeybiye’de de düşman tarafında bulundu. Hz. Hâlid bin Velid’in kardeşi Velid, Bedir’de esir edildi. Fidye karşılığında serbest bırakılıp Mekke’ye dönünce imâna geldi ve tekrar Medine’ye döndü. Oradan, Hz. Hâlid bin Velid’in müslüman olması için teşvik edici mektublar gönderdi. Peygamber efendimiz Umre yapmak için Mekke’ye gidince, Hz. Hâlid bin Velid saklandı. Hz. Peygamberimize görünmedi. Hz. Hâlid bin Velid’in kardeşi Velid de, Peygamber efendimizin yanında bulunuyordu. Sevgili Peygamberimiz Ona “Hâlid nerelerde? Onun gibi birinin İslâmiyeti tanımaması, bilmemesi olamaz. Keşke o, bütün gayret ve kahramanlıklarını müslümanların yanında müşriklere karşı gösterseydi ne kadar hayırlı olurdu. Kendisini, sever, üstün tutardık.” buyurdu. Hz. Hâlid bin Velid, Peygamber efendimizin bu sözlerini haber alınca İslâma meyli arttı. Hz. Peygamberimizin yanına gitmek için toparlandı. Bunu kendisi şöyle anlatıyor. “Allahü teâlâ bana ihsan etti. Kalbime İslâm’ın sevgisini yerleştirdi. Hayrı ve Şerri ayıracak hale getirdi. Kendi kendime, “Ben Muhammed’e (s.a.v.) karşı her savaş yerinde bulundum. Ama bulunduğum her savaş yerinden ayrılırken, bozuk ve yanlış bir hâl üzere olduğumu ve Muhammed’in (s.a.v.) bir gün mutlaka bize galip geleceğini biliyordum. Bunu sezmiş olarak oradan ayrılıyordum. Resûlullah (s.a.v.) Hudeybiye’ye geldiği zaman, ben de düşman süvarilerinin başında bulunuyordum.” Usfan’da onlara yaklaşıp gözüktüm. Resûlullah (s.a.v.) bizden emin bir şekilde, Eshâbına öğle namazı kıldırıyordu. Üzerlerine ânî baskın yapmak istedik, ama mümkün olmadı. Böyle olması da hayırlı oldu. Muhammed (s.a.v.) kalbimizden geçenleri anlamış olmalı ki, ikindi namazını temkinli olarak kıldılar. Bu durum bana çok tesir etti. “Bu zât her hâlde, Allah tarafından korunuyor ölmedi” dedim. Birbirimizden ayrıldık. Ben çeşitli düşünceler içinde bulunuyorken Muhammed (s.a.v.) Umre etmek için Mekke’ye gelince ondan gizlendim. Kardeşim Velid de Onunla beraber gelip beni bulamayınca, şöyle bir mektûb yazıp bırakmıştı. “Bismillahirrahmanirrahîm. Allahü teâlâya hamd ü sena ve Resûlullaha salât ü selâmdan sonra derim ki, hakikaten ben, senin İslâmiyyetten yüz çevirip gitmen kadar şaşılacak görüş bilmiyorum. Halbuki, gittiğin yolun yanlış olduğunu anlıyabilecek haldesin, niye aklını kullanmıyorsun? İslâmiyet gibi bir dîni tanıyamamak, anlıyamamak ne kadar tuhaf. Hz. Peygamberimiz, bana seni sordu. Senin, İslâmiyyeti tanıman, gayret ve kahramanlığını Müslümanların arasında, müşriklere karşı kullanman, Peygamber efendimizin arzusudur. Ey kardeşim! Çok fırsatları kaçırdın; ama, daha fazla gecikme!”
Ben Resûlullah’a (s.a.v.) gitmek için toparlanırken, “Acaba oraya giderken bana kim arkadaş olabilir” diye düşünüyordum. Safvân bin Ümeyye’ye rastladım. Vaziyeti ona anlattım. O teklifimi reddetti. Daha sonra İkrime bin Ebû Cehil’e rastladım. O da aynı şekilde davetimi red edince evime gittim. Hayvanıma binip Osman bin Talha’nın yanına gittim. Ona da aynı şekilde, müslüman olmak üzere, Hz.Peygamberimize gideceğimizi, kendisinin de gelmesini söyledim. Tereddütsüz kabul etti ve ertesi günü seher Vakti beraberce yola çıktık. Hadde denilen yere vardığımızda Amr bin Âs ile karşılaştık. O da müslüman olmak için Medine’ye gidiyordu. Hep beraber Medine’ye vardık. Elbisemin en güzelini giyip Resûlullah efendimizle görüşmeğe hazırlandım. O sırada kardeşim Velid geldi ve “Acele et. Çünkü Peygamberimize (s.a.v.) sizin geldiğiniz haber verilmiş ve O da çok sevinmiştir. Şimdi sizi bekliyor” dedi. Ben de acele ile O yüce Peygamberin huzuruna vardım. Gülümsüyordu. Selâm verdim, “Allah’dan başka ilâh olmadığına ve senin de Allah’ın Peygamberi olduğuna şehâdet ediyorum” dedim. “Sana hidâyet eden, doğru yolu gösteren Allah’a hamd olsun.”buyurdu. Sonra günahlarımın affı için Allahü teâlâ’ya duâ etmesini istedim. Benim için duâ etti ve“İslâmiyet, kendisinden önce işlenmiş olan günahları kesip atar.” buyurdu. Diğer iki arkadaşım da Müslüman oldular.
Hz. Hâlid bin Velid, müslüman olduktan sonra ilk olarak Mûte gazasında bulundu. İslâm askeri Mûte’ye hareket ederken Peygamber efendimiz “Cihada çıkacak olan şu insanlara Hz. Zeyd bin Hârise’yi kumandan tayin ettim. Eğer o şehîdolursa yerine Cafer bin Ebî Talih geçsin. O da şehîd olursa yerine Abdullah bin Revâhâ geçsin. Eğer o da şehîd olursa, ar anızda münâsib gördüğünüz birini seçip ona tâbi olursunuz,” buyurdu. Mû’te harbi başladı. Şiddetli çarpışma olurken; Hz. Zeyd bin Hârise, Hz. Cafer ve Hz. Abdullah bin Revâhâ şehîd oldular. Sancak Hz. Sâbit bin Akrem’e verildi. O, sancağı bir yere dikip, mücâhidleri yanına çağardı. Herkes toplanınca “Aranızdan birini kendinize kumandan olarak seçiniz ve ona tâbi olunuz.” dedi. “Biz seni kumandan seçtik” dediler. “Ben bu işi yapamam” dedi ve Hz. Hâlid bin Velide dönerek, “Yâ Hâlid! Senin savaş tecrüben, askerî bilgin, askeri heyecanlandırarak harekete geçirmen benden fazladır. Sancağı acele al. Savaş devam ederken bu işlerle oyalanmamız bizim aleyhimize oluyor” dedi. Böylece Hz. Hâlid bin Velid sancağı aldı. Akşam vakti yaklaşmış idi. Güneş batıncaya kadar pek müthiş çarpıştı. Onun bu maharetine kâfirler bile şaşırdılar. Akşam oldu. Sabahleyin tekrar saldırıacakdı. Hz. Hâlid bin Velid, şaşılacak derecede askerî dehâya ve muharebe tecrübelerine sahip bir kahramandı. Sabah olunca, İslâm askerinin, düzenini değiştirdi. Sağ taraftakileri sol tarafa, sol taraftakileri sağ tarafa, ön taraftakileri arka tarafa ve arka taraftakileri ön tarafa aldı. Rum askerleri, daha önce tanımış oldukları kişilerle karşılaşmayınca hepsi birden şaşırdılar. “Demek ki bunlara yardımcı kuvvetler gelmiş” diyerek korkuya kapıldılar. Hz. Hâlid bin Velid’in kumandasın daki mücâhidler, Rum askerlerinin morallerinin bozulmasından istifade edip, hücuma geçtiler. Üç bin kişilik İslâm askeri Heraklius’un yüzbin kişilik ordusunu bozguna uğrattı. Başkumandan Hz. Hâlid bin Velid’in elinde, o gün dokuz kılıç parçalandı. Rum askerinin çoğu kılıçtan geçirildi. Peygamber efendimiz, Hz. Hâlid bin Velid’in bu, fevkalâde başarısını haber aldığı zaman onu (Seyfullah=Allah’ın kilidi) lâkabı ile şereflendirdi.
Hz. Hâlid bin Velid, bundan sonra Mekke’nin fethinde bulundu. Ordunun sağ kanadının kumandanı idi. Hissedilir bir mukavemetle karşılaşmadan, ilk önce Hâlid bin Velid’in (r.a.) kumandan! olduğu birlik, daha sonra Hz. Zübeyr bin Avvâm, Muhâcir süvarilerle Mekke’ye girdi. Nihayet, Peygamber efendimiz, hicretin sekizinci yılı Ramazan-ı şerîf ayı, on üçüncü Cuma günü Mekke’nin fethini ihsan ettiği için Allahü teâlâ’ya şükranından ve tevazu’undan dolayı mübârek başını eğmiş bulunuyordu. Yüksek sesle Fetih sûresini okuyarak Mekke-i Mükerreme’ye girdiler. Mekke’nin fethinden bir hafta sonra Peygamber efendimiz (s.a.v.) etrafa askerî birlikler gönderip, İslâma uymayan her şeyi değiştirmelerini, düzeltmelerini emretti. Hz. Hâlid bin Velid, otuz süvari ile birlikte Uzzâ putunu yok etmek için gönderildi. Uzzâ, Nahle’de üç sakız ağacı veya büyük dikenli ağaç idi. Bunun yanında Gatafan kabilesinin tapdıkları bir put vardı. Bu put, müşriklerce en büyük put sayılırdı. Hz. Hâlid bin Velid gitti ve bu putu yok etti. Uzzâ ağacını da kesip, oranın kapıcısı olan Dâbbe’yi öldürdükten sonra geri döndü. Peygamber efendimiz (s.a.v.) memnun oldular. Bundan sonra, Hz. Hâlid bin Velid, üçyüzelli kişi ile beraber, Benî Cezîme kabilesini İslâm’a davet için gönderildi.
Mekke feth edilince; Evtas, Sakif ve Hevâzîn kabileleri birleşerek Müslümanlara karşı, binlerce kişilik bir ordu meydana getirdiler. Hz. Hâlid bin Velid, bu gazada süvari birliğinin kumandanı olup en önde çarpışıyordu. Çok büyük kahramanlık gösterdi. Birara yaralandı. Peygamber efendimiz, Hz. Hâlid bin Velid’in yaralandığını işitti. Düşmanlar bozguna uğratıldıktan sonra, Peygamber efendimiz, Hz. Hâlid bin Velid’in yerini sordu. Gösterdiler. Peygamber efendimiz geldi, yarasına baktı. Yaranın iyileşmesi için duâ buyurdu. Allahü teâlâ’nın izniyle yara iyileşti. Huneyn muharebesinde bozguna uğrayan kâfirler Taif kalesine sığınıp, kale kapılarını kapattılar. Peygamber efendimiz, Hz. Hâlid bin Velid’i bin kişilik bir kuvvetle, Önden yola çıkardı. Hz. Hâlid bin Velid, Taif kalesini muhasara etti. Çarpışmak için er diledi. Kimse kale kapısından çıkıp çarpışmağa cesaret edemedi. Müşrikler, kaleyi çok iyi şekilde tamir edip bir yıllık yiyeceklerini depo etmişlerdi ve dışarı çıkmıyorlardı. Kale içinde bir sıkıntıları yoktu. Peygamber efendimiz, kalenin fethi için şimdilik izin verilmediğini buyurunca, İslâm askeri geri döndü.
Hicretin dokuzuncu senesinde, Bizanslıların. müslümanİara karşı, Şam civarında 30.000 kişilik bir ordu hazırladıkları haberi alındı. Haber kat’î olmamakla birlikte, derhal İslâm ordusu hazırlanıp gönderildi. Bu ordu Tebûk Mevkiinde 20 gün kadar bekledi. Civarda yaşayan Arabların hepsi Hıristiyan olup, Rum Kayserine bağlıydılar. Herhangi bir savaş halinde, bunlardan İslâm ordusuna zarar gelmemesi için, itaat altına alınmaları gerekiyordu. Ezrah ve Eyle adındaki reisler, itaati kabul ettikleri halde Ekider adlı reis kabul etmedi. Hz. Peygamberimiz, Hz. Hâlid bin Velid’e “Dörtyüzyirmi sahabe ile git. Ekîder’i zahmetsiz, alır gelirsiniz. İnşâallah onu dışarıda avlanırken yakalarsınız.” buyurdu. Hz. Hâlid bin Velid, emre uyarak, derhal hareket etti. Oraya varınca, hakîkaten Ekîder’i avlanırken yakaladılar, diri olarak Hz. Peygamberimize teslim ettiler. Ekîder cizye vermeği kabul ettiğinden, kendisine emân verilip serbest bırakıldı. Tebûk” gazâsından sonra, kabileler, grup grup Medine’ye geldiler ve müslüman oldular. Bunun için o seneye (elçiler yılı) denildi.
Hz. Hâlid bin Velid, Peygamber efendimizin vefâtlarından sonra Hz. Ebû Bekir devrinde, ortaya çıkan ve Peygamberlik iddiasında bulunan bazı kimseler üzerine yürüdü. Bunlardan Tuleyha ve Avânesini öldürdü, Ayniye bin Husayn’i yakalayıp Medine’ye getirdi. Yemâme de Müseylemet-ül-Kezzab’ın ordusunu dağıttı. Bu muharebede Müseyleme’nin ordusundan 20 bin kişi, Müseyleme de Hz. Vahşi tarafından öldürüldü, İslâm ordusundan 2000 asker şehîd oldu. Bundan sonra Hz. Hâlid bin Velid, mürted olanlarla ve zekat vermek istemeyenlerle uğraştı. Daha sonra, İslâm’ın yayılması için, Irak tarafına gönderildi. Muzar muharebesinde 30.000 İran askeriyle çarpıştı. Galip geldi. Çoğunu.nehre döktü, İranlı kumandan Hürmüz’le müthiş çarpışmalar oldu. Hz. Hâlid bin Velid’in kumandanlarından Hz. Ka’kabin Amr fevkalâde kahramanlıklar gösterdi, kalın zincirlerle yapılmış istihkâmları kırdı. İran ordusuna karşı muzaffer oldular.
Hz. Hâlid bin Velid, Hire üzerine yürüdü. Kaleyi kuşattı. Görüşmek üzere bir kimse istedi. Hireliler: “Oldürmezseniz göndeririz” dediler. Hz. Hâlid bin Velid öldürmeyeceklerini söyleyince Abdülmesih bin Hayyam bin Bukayle ile Hîre valisi, Hz. Hâlid’in huzuruna geldiler. Hz. Hâlid onlara: “Sizi Allah’a ve İslâm’a davet ediyorum. Eğer müslüman olursamz, müslümanlara ait olan haklara sahip olursunuz ve müslümanın yapacağı vazifeleri de yaparsınız. Bunu kabul etmezseniz, cizye verirsiniz. Bunu da kabul etmezseniz, sizin yaşamaya karşı olan hırsınızdan daha fazla şehîd olmaya karşı hırslı olan bir orduyla geldim” dedi. Bunları söylerken Abdülmesih’in elinde bir şişe gördü, şişede-kinin ne olduğunu sordu. Abdülmesih şöyle cevap verdi: “Yâ Hz. Hâlid! Bu zehirdir. Eğer sen, bizim arzularımıza uygun bir anlaşma yaparsan ne âlâ. Milletimin arzularına uygun olmayan bir anlaşma ile gitmektense, bu zehiri içerek hayatıma son vereceğim.” Hz. Hâlid bin Velid, zehiri Abdülmesih’in elinden aldı ve “Bismillahillezi la yedurru ma’asmihi şey’ün fil erdi ve la fissemâi ve hüves-semî’ul-alîm.” diyerek sonuna kadar içti. Abdülmesih ve Hîre valisi, Hz. Hâlid bin Velid’i hemen ölecek diye boş yere beklediler. Sonra Abdülmesih ve Vali anlaşma şartlarını görüşmek üzere kaleye girdiler. Halk onları merakla bekliyordu. Abdülmesih onlara: “Ben, kendilerine zehir tesir etmeyen bir kavmin yanından geliyorum” dedi. Kavmiyle istişare edip tekrar Hz. Hâlid bin Velid’in yanına gelerek: “Biz, sizinle harp edemeyiz. Fakat dîninize de giremeyiz. Size cizye vermeğe hazırız” dedi. 90 bin dinar üzerinden sulh anlaşması yaptılar. Hz. Hâlid bin Velid, Hirelilerle yaptığı sulhnameyi bitirince İran hükümdarına ve erkanına bir mektûb yazdı. Bu mektûb aynen şöyledir.
Hz. Hâlid bin Velid, bundan sonra Hîre’ye geri döndü. Bu sırada, İranlılar Elcezire’yi (Irak) geri almak için hazırlanmışlardı. Hz. Hâlid, ani bir gece baskını ile İran ordusunu dağıttı. Hz. Hâlid’in üstün gayretleri neticesi bu mıntıkaya hakim olundu. Hz. Hâlid, yavaş yavaş Fırat tarafına ilerledi. Burası, asker sevkiyatı için çok mühim bir mevki idi. Fırat nehri kenarında, gayri müslim Arablar, Rumlar ve İranlıların müşterek ordusu ile çetin bir muharebe oldu. Bu büyük zaferin elde edilmesi ile Irak’ın her tarafı müslümanların hakimiyetine girmiş oldu. Bundan sonra, Halife Hz. Ebû Bekir, Hz. Hâlid bin Velid’e Şam tarafına hareket etmesini emretti. Derhal yola çıktı. Bir çok yerleri. ele geçirerek Busra’ya ulaştı. Busra’da İslâm ordusu hücum etti. Müslüman ordusu karşısında aman dilediklerinden onlarla cizye ve haraç vermek şartıyla sulh yapıldı. Böylece Busra’lılar can ve mallarını teminat altına aldılar. Bu İslâm ordusu Ecnadeyn de yapılan savaşta da galip geldikten sonra, Şam civarına geldiler. Şehir üç taraftan muhasara edildi. Üç ay süren muhasarada netice alınamadı. Şehirde, bir gün, patriklerden birinin bir oğlu dünyâya geldi. Halk her şeyi unutup, bayram yapmaya başladılar. Hz. Hâlid bin Velid geceleri uyumayıp vaziyeti araştırırdı. Askerî dehâsı ve halkın bu zaafından istifâde edip, ordusuna hücum emri verdi ve ordu şehre girdi. Fahl mevkiinde Rumlarla yapılan savaşta, Rum orduları perişan edilerek, zafer kazanıldı. Şam’da yapılan ikinci karşılaşmada, Rumların bütün orduları yok edilinceye kadar savaş devam etti. Ard arda yenilen Rumlar, Anadolu’da papazlar vasıtasıyla köy köy dolaşarak asker topladılar. Büyük bir haçlı seferi düzenlediler. 240 bin Rum askeri Yermük’te toplandı. Buna karşılık, 46 bin kişilik müslüman ordusu vardı. Başkumandan Hz. Hâlid bin Velid, ordusunu biner kişilik bölüklere ayırdı. Her bölüğe kumandanlar tayin etti. Askerin maneviyatını kuvvetlendiren nutuklar irad ettikten sonra, düşmana hücum emri verdi. Bu savaş tarihde eşine ender raslanan kahramanlıklara sahne oldu. Rum kumandanlarından Yorgi, Hz. Hâlid bin Velid’e gelip müslüman öldü. O da kâfirlere karşı çarpışmaya başladı ve şehîd oldu. Harbin şiddetinden öğle ve ikindi namazlarını imâ ile kıldılar. Bu harbte İslâm kadınları bile fevkalade cenk ettiler. Allah’ın kılıcı Hz. Hâlid, bütün gücü ile Haçlı ordusunun merkezine yüklendi. Merkezdeki kuvvetlerini dağıtınca Rum ordusu kaçmaya başladı. Bu savaşta kan gövdeyi götürdü. 100 binden ziyade Haçlı öldürüldü. Buna karşılık 3000 müslüman şehîd oldu. Bu savaşta da zafer, İslâmın oldu. İran, Irak, Şam, Suriye, Filistin Hz. Hâlid bin Velid’in kumandanlığı ve fevkalâde güzel idaresi ile feth edildi. Her gittiği yerde İslâmiyeti tanıttı. Hz. Ebû Bekir, tarafından, Suriye bölgesi valiliğine tayin olundu. Hz. Ömer devrinde Medine’ye çağrıldı. Bütün hesaplarını muntazam olarak verdiği için, Halife Hz. Ömer’den çok ihsan ve ikram gördü. Kısa bir süre sonra Harran taraflarına vali tayin edildi. Bu vazifede bir sene kaldı.
Hz. Hâlid bin Velid, 21 (m. 642) yılında Humus’ta hastalandı. Yanında silah arkadaşları vardı. Vefat edeceği sırada kılıcını istedi. Kabzasını tutarak şefkatle okşadı. Sonra: “Nice kılıçlar elimde parçalandı, işte bu benim ölümümü görecek olan son kıhcımdır. Beni en çok üzen, hayatı hep savaş meydanlarında geçip, yatak yüzü görmemiş olan bu Hâlid’in yatakta ölmesidir. Resûlullah’ın (s.a.v.) hiçbir Eshâbı, rahat yatağında ölmedi. Ya savaş meydanlarında veya uzak beldelerde Din-i İslâmı yayarken garib olarak şehîd oldu. Ah... Hâlid!... Şehid olamıyan Hâlid! Harb, benim etimi çiğneyemedi. Şehidlik mertebesi hariç elde etmediğim makam kalmadı. Vücûdumda bir karış yer yoktur ki, ya kılıç yarası, ya bir ok yarası veya bir mızrak yarası olmasın, ömrü, Din-i İslâmı yaymak için savaşlarda at koşturan kimsenin sonu, böyle yatak üzerinde mi olacak? ölümü, harb meydanında, atımın üzerinde, düşmana Allah için kılıç sallarken şehîd olarak beklerdim.” dedi. Sonra Yermük savaşını hatırlayarak: “Ah... Yermük günü... İnsan kanlarının vadide sel gibi aktığı Yermük!... Şiddetli bir kırağının olduğu gece, gökten boşanan yağmura karşı kalkanımın altında gecelediğimi unutamıyorum. O gece Muhacirlerden kurulu akıncı birliğimle baskın yapmak için sabahı zor etmiştik. Ah.. Yermük harbi... Üç bin yiğitle, yüzbin küffara karşı zafer kazandığımız Mûte’yi bile unutturdun!... Ey yakınlarım! Cihada sarılın. Bu topraklar ancak Cihad etmekle korunabilir. Yermük, Rumlarla yaptığımız ilk büyük muharebedir. Bundan sonra, daha nice savaşlar birbirini takip edecektir. Sakın gaflete düşmeyin!... Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında, Allah Allah nidalarıyla insanlara dar gelen Yermük Vâdisi’nde hissediyorum. Vallahi Rabbimden beni her gazada diriltmesini ve o savaşın hakkını vermeyi isterim...” dedi. Sonra “Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın...” deyince ayağa kaldırdılar. “Beni bırakınız, şimdiye kadar hep taşıdığım kılıcım artık beni taşısın” diyerek kılıcına dayandı, “Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım, öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız. Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alır,” dedi ve yatağına düşüp kelime-i şehâdet getirerek vefât etti.
Peygamber efendimiz, Veda Haccı’nda mübârek saçlarını tıraş ettiriyordu. Bütün Ehsâb-ı kirâm etrafında toplanmış saçları yere düşürmemek için havada yakalıyorlardı. Mübârek alınlarındaki saçlarına sıra gelince Hz. Hâlid bin Velid “Anam, babam, canım sana fedâ olsun Yâ Resûlallah, ne olur, mübârek aklınızdaki saçları bana verir misiniz” diyerek o kadar yalvardı ki, Hz. Peygamberimiz onu kıramadı. Tebessüm buyurdular. Mübârek saçları alan Hz. Hâlid, öptü kokladı, yüzüne gözüne sürdü ve sarığının içine yerleştirdi. Bütün savaşlarda muzaffer olmasının sebebini sorduklarında, sarığını çıkarıp içindeki mübârek saçlar sayesinde olduğunu söylerdi. Yanında, Peygamber efendimizin ism-i şerîfinin, salâtü selâm ilâve edilmeden yalnız olarak söylenmesine müsaade etmezdi. Resûlullah’tan (s.a.v.) kendisine bir şey gelirse bundan, büyük şeref ve se’âdet duyar, iftihar ederdi. Bütün Eshâb-ı kirâm gibi, o da, sevgili Peygamberimizin rızasını ve hoşnutluğunu kazanabilmek için çırpınırdı. Bunun için her şeylerini fedâ eder, hiçbir şeyden çekinmezdi. Cesaret ve şecaatini ve askerlikteki tecrübelerini İslâmiyetin her tarafa yayılması için harcamış ve bunun için Peygamber efendimiz tarafından meth edilmişti. Bir gün, Peygamber efendimiz kendisi için “Allahın iyi kullarından biridir” diye söylemişlerdir. Hz. Hâlid hitâbet ve fesâhatta da çok mahir idi.

KAYNAKLAR