24 Şubat 2016 Çarşamba

Peygamber Efendimizin (asm)duâ ettiği sahabe 

Hadis kitaplarında en çok Ebu Hüreyre adını duyarız. Peki, Ebu Hüreyre kimdir, neden bu ismi almıştır?

Yemen’de yaşayan Ezd kabilesinin Devs koluna mensup olan Ebu Hüreyre’nin asıl adı Abdurrahman b. Sahr ed-Devsî’dir. Bu kabileden ilk Müslüman olma şerefine ulaştı. Ebu Hüreyre, Devslilerle hicretin 7. yılında Medine’ye gelirken, uzayıp giden gece yolculuğundan sıkılıyor, Medine’ye bir an evvel kavuşmak için sabırsızlanıyordu. Hayber’e vardığı zaman, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) Natat Kalesini fethetmiş, Ketibe Kalesini de kuşatmış bulunuyordu. Peygamberimiz (a.s.m.), Ebu Hüreyre’yi görünce, ona kimlerden olduğunu sordu. Ebu Hüreyre:

“Devs’tenim.” deyince Peygamberimiz (a.s.m.), “Ben, Devs içinde kimi gördümse, onda hayır gördüm” buyurdu. 1 

Ebu Hüreyre, gelirken, yolda kölesini kaybetmişti. Peygamberimizle (a.s.m.) oturduğu sırada, köle oraya çıkageldi. Peygamberimiz (a.s.m.), Ebu Hüreyre’ye “İşte, kölen geldi” buyurdu.

Ebu Hüreyre, “Sen şahit ol ki, o hürdür. Ben onu Allah rızası için azat ettim” dedi. 2

Ebu Hüreyre, “Kedicik Babası” demektir. Bir gün kendisine “Sen ne için Ebu Hüreyre künyesini aldın?” diye sorulmuştu. Ebu Hüreyre künyenin veriliş hikâyesini şöyle anlatır:

“Ben ev halkıma ait davarları güderdim. Benim bir de kediciğim vardı. Onu geceleri otların içine koyardım. Gündüz olunca, onu yanımda taşır, onunla oynardım. Beni ‘Ebu Hüreyre’ diye bununla künyelediler. Medine’de de, bir gün, kaftanımın yeninin içinde bir kedicik taşıyordum. Resûlullah (a.s.m.) beni gördü ve bana ne olduğunu sordu. “Bir kediciktir” dedim. Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.m.) bana, “Yâ Ebâ Hüreyre!” (Ey kedicik babası!) buyurdu.”

Bundan sonra, o hep Ebu Hüreyre künyesiyle anılmış ve zamanla asıl adı unutulmuştur. Ebu Hüreyre Müslüman olduktan sonra, Resul-i Ekrem'in (asm) yanından hiç ayrılmamış ve adeta gölge gibi takip etmiştir. Mescid-i Nebevi’nin yanında bulunan Suffede kalarak Resulullah’tan ilim tahsil etmiştir. O en çok hadis rivayet edenlerin başında gelir. Rivayet ettiği hadisin sayısı 5374’tür. Belki bildiğimiz veya duyduğumuz hadislerin pek çoğunun ravisi odur. Hicri 58 yılında vefat etmiştir.

Ebu Hüreyre annesinin müşrik bir kadın olduğunu, kendisini İslâmiyete dâvet ettikçe, hep bundan kaçındığını söyler. Yine, bir gün, annesini İslâmiyete dâvet etmişti. Resûlullah (a.s.m.) aleyhinde, hoşlanmayacağı sözler söyleyince Ebu Hüreyre ağlayarak, Resûlullah’ın (a.s.m.) yanına vardı ve “Yâ Resûlallah! Ben anamı İslâmiyete dâvet edip duruyorum. O ise, hep bana karşı koyuyor. Bugün, onu tekrar İslâmiyete dâvet etmiştim. Kendisi bana senin aleyhinde, hoşlanmayacağım şeyler söyledi. Ebu Hüreyre’nin anasını hidayete erdirmesi için Allaha duâ et” dedi.

Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.m.) “Allah’ım! Ebu Hüreyre’nin anasına hidayet ver, doğru yolu göster” diyerek duâ etti. Ebu Hüreyre hemen Allah’ın Peygamberinin bu duâsını annesine müjdelemek için gitti. Kapının önüne geldiği zaman, kapı kilitlenmişti. Oğluna “Ey Ebu Hüreyre! Dur olduğun yerde” diye seslendi. İçeriden, su sesini işitti. Annesi yıkanıp giyindi, kapıyı açtı ve oğlunu içeri aldı. “Eşhedü en lâ ilahe illallah. Ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlüh” diyerek Kelime-i Şehadet getirdi. Ebu Hüreyre hemen, dönüp Resûlullah’ın (a.s.m.) yanına vardı. Sevincinden ağlıyordu.

“Müjde! Allah senin duânı kabul etmiş. Ebu Hureyre’nin anasını İslâmiyet’e hidayet buyurmuş” dedi. Bunun üzerine, Resûlullah (a.s.m.), Allah’a hamd ü sena etti ve “Hayırlı olsun” buyurdu.

Ebu Hüreyre, açlıktan bayılma noktasına geldiği halde Peygamber Efendimiz’in (asm) huzurundan ayrılmaz, Mescid-i Nebevi’yi terk etmezdi. Hadisleri öğrenip ezberleme konusundaki aşırı isteği ve unutmaktan korkmasından dolayı Peygamber Efendimize (asm) müracaat ederek duâ talebinde bulundu. Kendisi için yapılan duâdan sonra hiçbir şeyi unutmadığını bildirdi. Bunun yanında, diğer sahabeler kendi özel işleriyle uğraşırken o, Hz. Muhammed’in (asm) yanından hiç ayrılmayarak ilim tahsilinde her yola başvururdu. Hatta bu sıralarda daha önceleri varlıklı, köle sahibi olmasına rağmen maddî sıkıntı çektiği ve buna rağmen dünya işleriyle ilgilenmediği bilinmektedir. Tabi ki bu arada, diğer sahabelerin duymadığı hadisi duyup nakletme şerefine de nail olmuştur.

Önemli özelliklerinden bir tanesi de merak ettiği bütün konuları Peygamber Efendimize (asm) sormasıdır. Ebu Hüreyre, öğrenmede gösterdiği büyük gayreti öğretip nakletmede de gösterdi ve hatta bazı köleleri dahi hadis rivayet etti. Bu durum hadisleri öğretip nakletmedeki üstün gayretinin bir numunesidir. Hatta mescide gittiği zaman, imam gelip namaz kıldırana kadar geçen zamanda bile hadis naklederek her fırsatı değerlendirirdi. Bu konuda değişmez bir otorite olarak kabul edilir. Peygamber Efendimizin (asm) vefatından sonra yaklaşık elli yıl yaşadı ve bu süre zarfında kendisine intikal edip halledilemeyen bir çok konuda hadisler naklederek çok büyük hizmetlerde bulundu.

Ebu Hüreyre’nin çok hadis rivayet etmesine karşı çıkılmış olmakla beraber, hiç kimse onu yalancılıkla itham etmemiştir. Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin hakkında rivayet ettiği hadislerle ümmette Âl-i Beyt sevgisinin artmasına sebep olmuştur.

Bediüzzaman, umum Suffe ehlini nakillerine şahit göstererek bir bakıma onların sözcülüğünü yapan birinin, bildirdiklerine inanmayanın veya kesin kabul etmeyenin ya kalbinin bozuk olduğunu veya aklının olmadığını belirterek; “Acaba, Hazret-i Ebu Hüreyre gibi sadık ve bütün hayatını hadise ve dine vakfeden; ‘kim bile bile benim söylemediğim bir şeyi söyledi diye uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlasın’, hadisini işiten ve nakleden, hiç mümkün müdür ki, hıfzındaki ehâdis-i Nebeviyenin kıymetini ve sıhhatini şüpheye düşürüp Ehl-i Suffenin tekzibine hedef edecek muhalif bir söz ve asılsız bir vak’a söylesin? Hâşâ!” 3 ifadelerine yer vermektedir.

Ebu Hüreyre’nin daha çok hadis rivayet etmesine rağmen, Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer gibi, Hz. Muhammed’i yakından takip eden bazı büyük sahabelerin, daha az hadis rivayet etmeleriyle ilgili soruya Risâle-i Nur’da şöyle cevap verilir:

“Nasıl ki insan bir ilâca muhtaç olsa, bir tabibe gider; hendese için mühendise gider, mühendisten nakleder; mesele-i şer’iye müftüden haber alınır ve hâkezâ... Öyle de, Sahabe içinde, ehâdis-i Nebeviyeyi gelecek asırlara ders vermek için, ulema-i Sahabeden bir kısım, ona mânen muvazzaf idiler, bütün kuvvetleriyle ona çalışıyorlardı. Evet, Hazret-i Ebu Hüreyre bütün hayatını hadisin hıfzına vermiş. Hazret-i Ömer siyaset âlemiyle ve hilâfet-i kübrâ ile meşgulmüş. Onun için, ehâdisi ümmete ders vermek için, Ebu Hüreyre ve Enes ve Câbir gibi zatlara itimat edip, ondan, rivayeti az ederdi.” 4

Ebu Hüreyre, Peygamber Efendimizin (a.s.m.), “Allah’ım! Şu kulcağızını ve anasını mü’min kullarına sevdir. Mü’minleri de onlara sevdir.” duâsına da nail olmuştur.5

Biz Ebu Hüreyre’yi (ra) seviyoruz. İnşallah o da bizi sever.

Dipnotlar:

1- Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 685.
2- Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 2, s. 286, Buhari, Sahih, c. 3, s. 119, 120.
3- Mektubat, s. 119.
4- Mektubat, s. 132.
5- Ahmed b. Hantael, Müsned, c. 2, s. 320, Müslim, Sahih, c. 4, s. 938, 939.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder