Rasulullah'ın Hizmetkarı
Rebîa İbni Ka'b radıyallahu anh bir hizmet eri... Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellemi ilk görüşünde ona derûnî bir sevgiyle kendini teslim eden bir sahâbî... Hem hazarda, hem seferde şahsî hizmetlerini gören bir yiğit...
O, Ebû Firas künyesi ile bilinirdi. Ashâb-ı Suffe'dendi. Genç yaşta İslâm ile şereflendi. Kalbi İslâm nuru ile aydınlandı. Gönlü, Allah Rasûlünün aşkıyla doldu. Onu sevmek gıdası oldu. Onun her türlü hizmetini görmeyi kendisine şeref bildi. Kendi kendine: "Yazıklar olsun sana Rebîa! Niçin kendini tamamen Rasûlullah'ın hizmetine vermiyorsun?" diye hayıflandı. Vicdanının sesini dinledi ve: "Git, kendini ona arzet. Eğer seni kabul ederse dünya ve âhiret seâdetine erersin" dedi.
Rebîa ibni Ka'b (r.a.) kendisini Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimize arzetti. Hizmetine kabul edilmesini rica etti. Efendimiz de onun ricasını geri çevirmedi. O günden itibaren Efendimizi gölge gibi takib etti. Gözünü gözünden ayırmadı. Hazarda ve seferde Şahsî hizmetlerini hep o gördü. Abdest suyunu hazırladı. Misvakını ve diğer ihtiyaç duyacağı eşyayı temin etti. Gece istirahate çekildiğinde dahi belki ihtiyacı olabilir diye, evinin eşiğinden ayrılmadı.
O, bütün gecesini Efendimizin kapısına yakın bir yerde geçirirdi. Namaza kalktığında Efendimizin okuduğu Kur'an'ı dinlerdi. İçerden seslendiğinde derhal kapıda hazır olurdu. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun sadakat ve teslimiyetinden, samîmi davranışlarından, sevgi ve hürmet dolu hizmetlerinden pek memnun kaldı. Ona ikramda bulunmak istedi. "Dile benden ne dilersen!"buyurdu. Bu hadiseyi Rebîa (r.a.) şöyle naklediyor:
Resûlullah'ın hizmetkârı ve Ehl-i Suffe'den olan Ebû Firas Rabîa İbni Ka'b el-Eslemî radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah (s.a.) ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını hazırlardım. Bu hizmetlerimden dolayı bir gün bana: - "Dile benden ne dilersen" buyurdu. Ben: - Cennette seninle beraber olmayı isterim, dedim. Rasûlullah (s.a.): - "Başka birşey istemez misin?" buyurdu. Ben: - Benim dileğim bundan ibarettir, dedim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.) efendimiz:
- "Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!" buyurdu.
- "Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!" buyurdu.
Ne firaset!.. Ne güzel istek!.. İki Cihanda beraber olmayı dilemek... Kişiyi arzu ve isteğinde serbest bırakmak büyüklerin özelliklerindendi... Bir anlamda da imtihandı... Ne isteyeceğini bilip bilmediğini kontrol etmekti...
Ey Rabbimiz! İlâhî bir ikramın olarak bizleri de firâset ehli eyle!.. Fânî'yi bâkiye tercih ettirme!.. Sevdiklerinle beraber eyle!.. Onlara hizmet şerefiyle şerefyâb eyle!.. Hizmetkârları olarak ömrümüzü tamamlamayı nasîb eyle!..
Rebîa İbni Ka'b (r.a.) genç ve bekar olarak Fahr-i Kâinat (s.a.)'e hizmet etmeğe çalışıyordu. Onu memnun etmek en büyük mutluluğu idi. "Dile benden" denildiğinde dünyaya ait bir şey istemedi. Ahirette de onunla beraber olmayı diledi. Fakat beşer olarak dünya hayatı da devam edecekti. Bu hadiseden kısa bir zaman geçmişti. Resûl-i Ekrem (s.a.) onu çağırdı ve: "Evlenmek istemez misin Rebîa?!" dedi. O da: "Hiçbir şeyin beni sana hizmetten alıkoymasını istemem ya Rasûlallah!" diye cevap verdi. Peşinden de: "Hem benim o kadına verecek ne param var ne de onu geçindirecek malım var?" dedi.
Bir kaç gün sonra Efendimiz Rebîa'ya tekrar sordu. O da aynı cevabı verdi. Fakat gönlü, zihni bu soruya takıldı ve yanlış yaptığını farketti. Kendi kendine: "Resûlullah (s.a.) benim dinim ve dünyam için en uygun olanı daha iyi bilir. Bir daha teklif ederse, kabul edeceğim." dedi. Aradan uzun bir zaman geçmemişti. Efendimiz onu görünce tekrar: "Evlenmek istemez misin Rebîa?!" diye sordu. O da: "İsterim Ya Rasûlallah! Fakat benim durumumu biliyorsunuz." dedi. Bunun üzerine İki Cihan Güneşi efendimiz: "Falancalara git ve onlara: "Resûlullah (s.a.) size kızınızı bana vermenizi emrediyor."diye söyle buyurdu. Rebîa (r.a.) Utana utana gitti ve Rasûlullah (s.a.)'ın sözlerini iletti. Onlar da "Rasûlullah'ın elçisinin başımız üzerinde yeri vardır. O ancak isteği yerine geldikten sonra döner..." dediler ve kızlarını nikâhladılar. Sevinç içerisinde efendimizin huzuruna geldi ve: "Ya Rasûlallah en hayırlı evden geliyorum. Onlar kızlarını bana nikâhladılar, fakat mehri nasıl vereceğim?!" dedi.
İki Cihan Güneşi efendimiz kavmim Benî Eslem'in ileri gelenlerinden Büreyde İbni Husayb'ı çağırdı ve: "Bureyde! Rebîa için yardımcı ol! Ona biraz altın topla." buyurdu. O da kısa zamanda altını topladı ve getirdi. Efendimiz Rebîa'yı çağırdı ve: "Bunu onlara götür. Bu kızınızın mehridir de."buyurdu. Daha sonra Büreyde (r.a.) ona bir koç satın aldı. Düğün ziyafeti hazırladı. Efendimizi ve bütün ashâb-ı kiramı davet etti. Ziyafetten sonra, Efendimiz ona düğün hediyesi olarak bir hurma bahçesi verdi. Böylece dünyalık malı da oldu. Bu bahçe Hz. Ebu Bekir (r.a.)'ın tarlasına komşu idi.
Ne samîmî kardeşlik!.. Ne gönülden muhabbet!.. Ne örnek dayanışma!.. Hepsi gıbta edilmeye lâyık davranışlar!.. Allah'ım bizlere de bu güzel davranışları nasib et!..
Rebîa İbni Ka'b (r.a.) Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimizden 12 hadis-i şerif rivâyet etti. Onun Âhirete irtihallerinden sonra Medine'de duramadı. Eslem kabîlesi yurduna yerleşti. Hicretin 63. yılında vefat etti. Rabbimizden onun muhabbet, hizmet ve şefaatini niyaz ederiz. Amin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder