YAHUDİ İDİ, İNSANDIMedine'de meydanlık bir yerde arkadaşlarıyla oturmaktadır. Önlerinden bir cenaze alayı geçer. Alayın her şeyinden belli olmaktadır ki bu bir Yahudi cenazesidir. Hz. Muhammed (asv) cenaze geçinceye kadar, kalkarak ayakta bekler. Arkadaşları şaşkın, "belki de durumu anlayamamıştır" düşüncesiyle uyarırlar:
"Ey Allah'ın Elçisi! Bu bir Yahudidir."
Yani Müslüman değildir. Yani ayağa kalkmanız gereksizdir.
Oysa ki Hz. Muhammed (asv) başından beri her şeyin farkındadır, cevap verir:
"Fakat aynı zamanda bir insandır."[1]
ABDULLAH'LA UĞRAŞMAYIN
Arkadaşları aralarından birini O'na (asm) şikayet ederler. Bu Huzafe oğlu Abdullah'tır."Çok şaka yapar ve boş şeylerle uğraşır." derler.
Hz. Muhammed (asv) üzerinde durmaz ve şöyle der:
"Abdullah'la uğraşmayın. Çünkü O Allah'ı ve Allah'ın Elçisini gerçekten seven bir kimsedir."[2]
SARHOŞA LANET
Bir çok kez sarhoş yakalanmış bir Müslüman yine aynı durumda Hz. Muhammed'in (asv) önüne getirilir. O sırada yanında bulunanlardan biri dayanamaz, sarhoşa dönerek:"Allah sana lanet etsin." der.
Hz. Muhammed (asv), kaşları çatık, yüzü gergin, lanet okuyana seslenir:
"Ona lanet okumayın. Allah'a yemin ederim ki, ben onu tanıyalı beri o hep Allah ile Allah'ın Elçisini sever."[3]
TAİF’E HAYIR DUA
Uzayan kuşatmanın sıkıntılarından kurtulmak için arkadaşları Taif şehrine beddua etmesini isterler. O Taif ki yıllar önce de dinini yaymak için yardımlarını istemeye gittiğinde kendisini taş ve tükürük yağmuruyla karşılamıştır. Ellerini kaldırır ve dua eder:"Allah'ım! Taif halkını İslam'ın zenginliği ile nimetlendir ve Medine'ye dostluk ruhu ile gönder."Duası aynen kabul edilir.[4]
HERKES KENDİNE YAKIŞANI
Bir yolculuk sırasında öğle molası vermişlerdir. Uzanıp, dinlenmek için arkadaşlarının kamp kurduğu yerden hayli uzakta bir ağacın gölgesini seçmiştir. Yattıktan bir süre sonra Gavres isminde, inançsız ve kendine diş bileyen bir kabile reisi tarafından fark edilir. Gavres'in kalbi sevinç ve heyecanla dolar. Bu gafil anından yararlanıp Hz. Muhammed'i (asv) öldürecek ve bütün Araplar arasında bitmez bir üne kavuşacaktır. Heyecanlı ama sessiz, parmaklarının ucuna basarak yanına kadar sokulur. Usulca uzanarak ağacın dalına asılı olan Hz. Muhammed'in (asv) kendi kılıcını alır ve olayın farkında olmayan, gözleri kapalı Hz. Muhammed'in (asv) boğazına dayar. Soğuk çeliğin temasıyla gözlerini açan Hz. Muhammed (asv) başucunda gururla sırıtan Gavres'i görür. Gavres ise artık zaferinden emin, bu anın zevkini çıkartmak ister. Şımarık bir tavırla sorar:"Ey Muhammed, şimdi seni benim elimden kim kurtarır?"
Görünüşte haklıdır da, çünkü elindeki kılıcı iki santim itmesi Hz. Muhammed (asv) için dünya hayatının sonu anlamına gelecektir. Fakat O'nda (asm) hiçbir heyecan ve korku eseri görülmez. Gavres'in sorusuna;
"Allah!.." diye haykırarak cevap verir.
Ve o anda "Allah" nidasının dehşeti karşısında, Gavres tepe üstü, yere yuvarlanır, elindeki kılıç fırlar gider. Sonra onun kendini toplamasına fırsat vermeden hızla kalkan Hz. Muhammed (asv), kılıcını alır ve hala sırtüstü yatmakta olan Gavres'in boğazına dayar. Az önceki durum şimdi tam tersine dönmüştür. Mütebessim ve sakin bir şekilde sorar:
"Ey Gavres! Şimdi benim elimden seni kim kurtaracak?"
Ne yazık ki Gavres'in "Allah", deme şansı yoktur. Çünkü o inançsızdır. Fakat son derece zeki bir insan olduğunu verdiği cevapla da kanıtlar:
"Ey Muhammed! Herkes kendine yakışanı yapsın."
Hayat kurtaran bu zeki cevap karşısında Hz. Muhammed (asv) kılıcını geri çeker ve:
"Haydi git, serbestsin." der.[5]
BÜYÜCÜ
Medine'li Yahudilerden Lebid isminde biri O'na (asm) büyü yapar. Etkilenmiştir. Sonra Allah tarafından büyüden kurtarılır. Ve kendisine bu kötülüğü yapanın ismini de öğrenir. Fakat hiç kimse Yahudiyi rahatsız etmez. Hiç bir şey söylemez, hiçbir şey yapmaz. Yahudi Lebid sessizce bağışlanır.[6]BEN DE ADİL OLMAZSAM
Arkadaşları arasında ganimet taksimi yapmaktadır. Yeni Müslümanlardan biri itiraz edecek olur."Bu paylaştırma adalete uymuyor."
Ve itirazcı, kızgın, yürüyerek oradan uzaklaşır. Hz. Muhammed (asv) hüzünlenir. Yavaşça:
"Yazık sana, ben de adil değilsem, kim olabilir ki?" der. Sonra arkadaşlarından yana döner:
"Onu bana yavaşça, azarlamadan geri getirin."[7]
NAMAZDA ACEMİ
Ebu Süfyan'ın oğlu Muaviye yeni Müslüman olmuştur. Namazda konuşulmayacağını bilmemektedir ve bir gün Hz. Muhammed'in (asv) arkasında cemaatle namaz kılarlarken konuşur. Hapşıran birine:"Allah sana merhamet etsin." der.
Namazın bozulacağından ötürü telaşlanan Müslümanlar, el işaretleri ve bakışlarıyla uyarıp, susturmak isterler. Bu durum Muaviye'yi daha da heyecanlandırır. Ve konuşmaya devam eder.
"Ne var, ne bakıyorsunuz, hiçbir şey anlamadım."
Müslümanlar bu kez de elleriyle bacaklarına vurarak Muaviye'yi sustururlar. En sonunda namaz biter. Fakat Muaviye heyecan ve suçluluk duygusundan ter içinde kalmıştır. Hz. Muhammed (asv) yanına sokulur.
"Namaz kılarken, dünya ile ilgili konuşulmaz. Namaz, tesbih, tekbir ve Kur'an okumaktan oluşmuştur." der.Muaviye bu olayı yıllar sonra "O'ndan (asm) daha güzel öğreten birini görmedim. Beni ne azarladı, ne de kınadı." diyerek anlatır.[8]
KÖTÜLÜĞE KÖTÜLÜKLE
Kendisinden mal ve para isteyen bir göçebe Arap var gücüyle elbisesine asılıp, çeker. Hz. Muhammed (asv) sendeler. Elbisenin çekildiği yere de kan oturmuştur. Hiçbir şey demez. Sakinleşince sorar."Şimdi söyle bakalım yaptığın bu kötülüğe karşı sana kısas yapılacak mı?"
Göçebe Arap kendinden emin cevaplar:
"Hayır."
"Niçin?"
"Çünkü sen kötülüğe kötülükle cevap vermezsin de ondan."
Hz. Muhammed (asv) bu cevap karşısında sadece tebessüm eder. Sonra emir verir. Arabın develerine mal yüklerler.[9]
DEVE ETİ YİYENLER
Kalabalık bir arkadaş grubuyla Mescid'te oturmaktadır. Az önce hep beraber deve eti yemişlerdir. İçerdekilerden biri elinde olmaksızın gaz çıkarır. Ortalığı pis bir koku kaplar. Herkes endişe ve utançla birbirine bakmaktadır. Biraz sonra ezan okunacak ve abdest tazelemek için dışarı çıkan kişinin "o" olduğu anlaşılacaktır. Durumun nezaketini değerlendiren Hz. Muhammed (asv) emir verir."Burada bizimle beraber deve eti yiyen herkes abdest tazelesin."Arkadaşları abdest için sıraya girerler. Suçlu deşifre olmaktan korunmuştur.[10]
DEVS'E LANET
Arkadaşları rica eder.“Ey Allah'ın Elçisi! Devsoğulları kabilesinin azgınlığına, verdikleri zararlara gücümüz yetmiyor. Bari beddua etsen de yola gelseler."
Kıbleye yönelerek ellerini açar. Herkes dudaklarından dökülecek laneti beklemektedir. Arkadaşları kendi aralarında fısıldaşırlar.
"Devsoğulları mahvoldu!"
Oysa Hz. Muhammed'in (asv) ağzından çıkan dua herkesi şaşırtacaktır.
"Allah'ım Devsoğullarına hidayet ver. Doğruyu görmelerini sağla."Tam üç kez tekrarlar.[11]
KATİLİNE KARŞI
Karşısına onu öldürmek isteyen birini getirirler. Adam başına ne geleceğini bilmediğinden korkusundan titremektedir. Tebessüm eder, katilini yatıştırmaya çalışır:"Korkma! Deneseydin bile beni öldürmeyi başaramazdın." der.Sonra emir verir, katil adayı serbest bırakılır.[12]
____________________________________________
[1] Abdurrahman Azzam Peygamberimizin Örnek Ahlakı, s.94; İslamda İnsan Modeli ve Hz. Peygamber Örneği, s.125.;
[2] M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, II/479.
[3] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., II/602.
[4] Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, III/292.
[5] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/233.
[6] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/304.
[7] Ebu'ş-Şeyh el-İsbehani, Hazreti Muhammed'in Edeb ve Ahlakı, s.4l, 42.
[8] Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özbek, Bir Eğitimci Olarak Hazreti Muhammed, s.288.
[9] Kadı İyaz, Şifa-yı Şerif, s.107.
[10] İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s.2l.
[11] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/l42.
[12] Kadı İyaz, a.g.e., s. 108; M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/141
[2] M. Yusuf Kandehlevi, Hayatü's-Sahabe, II/479.
[3] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., II/602.
[4] Afzalur Rahman, Siret Ansiklopedisi, III/292.
[5] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/233.
[6] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/304.
[7] Ebu'ş-Şeyh el-İsbehani, Hazreti Muhammed'in Edeb ve Ahlakı, s.4l, 42.
[8] Yrd. Doç. Dr. Abdullah Özbek, Bir Eğitimci Olarak Hazreti Muhammed, s.288.
[9] Kadı İyaz, Şifa-yı Şerif, s.107.
[10] İbrahim Refik, Güllerin Efendisi, s.2l.
[11] M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/l42.
[12] Kadı İyaz, a.g.e., s. 108; M. Yusuf Kandehlevi, a.g.e., III/141
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder