17 Şubat 2015 Salı

Zina Yapan Biri Nasıl Tövbe Etmeli?(Zina Yapan Kişi Bu Günahtan Kurtulmak İçin Ne Yapmalı?)

Zina Yapmak Günah mıdır?,Zina Yapan Biri Nasıl Tövbe Eder?,Zina Yapan Kadın Nasıl Tövbe Etmeli?,Zina Yapan Erkek Nasıl Tövbe Etmeli?,Zina Yapanlar Affedilir mi?,Zina Yapan Biri Namaz Kılabilir mi?,Zina Yapan Erkeğin Nikahı Düşer mi?,Zina Yapan Kadının Nikahı Düşer mi?,Zina Yapan Biriyle Evlenmek Günah mıdır?,Zina Yapan Biri Cennete Girebilir mi?,Zina Yapan Dinden Çıkar mı?,Zina Yapan Biri Zina Yapan Biriyle mi Evlenmeli mi?...

zina yapan nasıl tövbe eder

Zinanın hükmü İslam Dininde açıktır. Suçunu Hakim'in huzurunda dört defa ayrı ayrı itiraf ederek cezanın verilmesini isteyen veya dört şahidi bulunan birisi hakkında karar verilir. Şayet bu insan evli ise recm cezası, yoksa bekar bir insan için verilecek karar recm değildir, yüz değnek sopa vurulur.

Fakat suçunu itiraf etmeyen veya yaptığı bu fiili kimse görüp şikayet etmemiş ise bu insanın yapacağı tek şey günahından dolayı pişmanlık gösterip bir daha yapmamak üzere tövbe etmektir.

Ayrıca böyle bir suç işleyen kimse suçunu itiraf etse bile şu anda bunun cezasını uygulayacak bir merci yoktur.Geriye iki şey kalıyor. Biri kul hakkıdır. Varsa helalleşmek gerekir. Diğeri de Allah hakkı için tövbe, istiğfar etmek ve bir daha o günaha girmemektir.

İnsan hem iyilik hem de kötülük yapmaya uygun yaratılmıştır. Onun için zaman zaman isteyerek veya istemeyerek günahlara girebiliyor. Bu konuda Kur’anı Kerim de, “Allah, kendisine şirk koşulmasının dışındaki istediği kimselerin bütün günahlarını bağışlar.(Nisa Süresi,48;116)” buyurarak hangi günah olursa olsun affedebileceğini bildirmektedir.

Kitaplarımız da canı gönülden yapılan tövbenin Allah tarafından kabul edileceği ifade edilir. Nitekim Allah’u Teala, “Ey iman edenler, nasuh tövbe ile tövbe edin ki Allah da sizin kabahatlerinizi affetsin ve altlarından ırmaklar akan cennetlerine koysun.” (Tahrim Suresi,8) buyurarak yapılan tövbelerin kabul edileceğini beyan eder. Ayette geçen nasuh tövbe ise şöyledir:

1-Allah’a karşı günah işlediğini bilerek, bu günahtan dolayı Allah’a sığınmak ve pişman olmak.
2-Bu suçu işlediği için üzülmek, Yaratıcıya karşı böyle bir günah işlediğinden dolayı vicdanen rahatsız olmak.
3-Bir daha böyle bir suça dönmeyeceğine dair bir karar içerisinde olmak.
4-Kul hakkını ilgilendiriyorsa onunla helalleşmek.

Bir hadiste Peygamberimiz şöyle buyurmuş. Nasuh tövbe şudur:

-Günahlara pişmanlık.
-Farz ibadetleri yapmak.
-Zulüm ve düşmanlık yapmamak.
-Kırgın ve küskünlerle barışmak.
-Bir daha o günaha dönmemek üzere karar vermek.

İnşallah bu şartları yerine getirirsek Allah’ın tövbelerimizi kabul edeceğinden ümitli oluruz.

Ancak insan her zaman korku ve ümit içerisinde olmalı. Ne ibadetlerimize güvenip övünebiliriz. Ne de günahlarımızdan ümitsizliğe düşebiliriz. Ben çok iyiyim, bu işi hallettim demek ne kadar yanlışsa; ben bittim, beni Allah kabul etmez demek de o kadar yanlıştır. Ayrıca, suçunu anlayıp tövbe edip, Allah’a sığınmak da büyük bir ibadettir.Zina, İslâm'da ve önceki bütün semâvî dinlerde haram ve çok çirkin bir fiil olarak kabul edilmiştir. O büyük günahlardandır. Irz ve neseplere yönelik bir suç olduğu için, cezası da hadlerin en şiddetlisidir.

Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurulur:

"Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur." (İsrâ, 17/32).


"Onlar Allah ile birlikte başka ilaha dua etmezler. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı kimseyi öldürmezler ve zina da etmezler. Kim bunları yaparsa cezaya çarpar. Ona kıyamet gününde kat kat azap verilir ve o azabın içinde alçaltılmış şekilde ebedî bırakılırlar." (Furkân, 25/68).

Bekâr erkek veya bekâr kadının zina etmesinin cezası yüz değnek, evli ve iffetli erkek veya kadının zina cezası ise taşla öldürme (recm)dir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:


"Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun. Eğer Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, bunları Allah'ın dinini uygulama hususunda acıyacağınız tutmasın. Mü'minlerden bir topluluk da, onların cezasına şahid olsun." (Nûr, 34/2).

Celde, ete geçmemek üzere, yalnız deriyi etkileyecek şekilde vurmak demektir. Vuruşta yalnız kürk ve palto gibi kalın elbiseler çıkartılır, diğerleri çıkarılmaz.


Asr-ı saadette Peygamberimiz (asm) ashabıyla beraber bulunuyordu. Bir genç çıkageldi ve çok saygısızca:

"Ya Resulallah! Ben felanca kadın ile arkadaş olmak istiyorum, onunla zina yapmak istiyorum." dedi.

Ashab-ı Kiram, bu durumdan çok öfkelendiler. İçlerinden gazaba gelerek genci dövmek ve huzuru Resulullah'dan çıkarmak isteyenler oldu. Bazıları bağırıştılar. Çünkü genç çok hayasız konuşmuştu. Sevgili Peygamberimiz (asm) "Bırakın o genci!.." buyurdu. Resulullah (asm), genci yanına çağırdı, dizinin dibine oturttu. Gencin dizlerini kendi mübarek dizine değdirecek bir şekilde oturttu ve:

"Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Bu çirkin hareket hoşuna gider mi?" diye sordu.

Genç hiddetle:

"Hayır Ya Resulallah!.." diye cevab verdi.

Resulullah:

"Öyle ise o çirkin işi yapacağın kimsenin evlatları da bundan hoşlanmazlar." Sonra: "Peki, bu çirkin işi senin kız kardeşinle yapmak isteseler, sever misin?" diye sorduklarında genç :

"Hayır, asla!" diyerek hiddetleniyordu.

"Şu halde insanlardan hiç kimse bu işi sevmez." buyurdu.

Sonra Hz.Peygamber (asm) mübarek elini bu gencin göğsüne koyarak şöyle dua etti:

"Allah'ım! Sen bu gencin kalbini temiz kıl. Namusu ve şerefini muhafaza eyle ve günahlarını da bağışla."


Genç, Resulallah (asm)'ın huzurundan ayrıldı. Bir daha günah işlemediği gibi böyle bir kötü düşünce aklından bile geçmeden yaşamış! (Müsned, V. 257)

Ahlâkî faziletlerin başlıcalarından biri de iffettir. Şeref ve haysiyet, namus ve itibar, mutlaka iffet sahibi olmaya bağlı hasletlerdir. Meşru olmayan zevklerden kaçınmak, nefsinin şehevânî ve hayvanî arzularına uymamak bizim için ahlâkî bir vazifedir.

İffetlilik, karakterlerin en onur vericisi, niteliklerin en üstünlerindendir. İmanın yüceliğine, nefsin onurluluğuna saygınlık uyandıran izzet-i nefse delâlet eder.

İffetliliğin anlamı, nefsi; arzularından, yemek, içmek ve cinsî münasebet gibi meşru isteklerinden yoksun bırakmak değildir. Bununla kastedilen, bu faaliyetlerde orta yolu tutmak ve dengeli hareket etmektir. Çünkü ifrat ve tefrit, her yerde insan için zararlıdır. İnsanın mutsuzluğuna ve huzursuzluğuna yol açar. Örneğin, midesel ve cinsel ihtiraslarda ifrat, büyük tehlikelere, ölümcül zararlara davetiye çıkarır. Bu konuda ifrata düşmeye oburluk ve azgınlık denir. Bu konularda tefrit de, ifrat gibi tehlikelidir. Hayatın zevklerinden ve meşru lezzetlerden yoksun kalmaya yol açar. Bedenin çökmesine, gücünü ve maneviyatını yitirmesine neden olur.

Mü'minun sûresinin 5. ve Mearic sûresinin 29. âyetlerinde müminlerin bir özelliği “ırzlarını muhafaza etmeleri” olarak ifade edilir. Ahzab sûresinin 35. ayetinde, mü'min erkek ve kadınlara Allah'ın mağfiret ve mükafatlarını kazandıran vasıflar arasında “ırzlarını korumaları” da sayılır. Nûr sûresi'nin 30. ve 31. âyetlerinde de Cenab-ı Hak, sırasıyla mü'min erkek ve kadınlara hitap ederek, gözlerini haramdan sakınmalarını ve ırzlarını korumalarını emreder.

Ayrıca, iffet numunesi Hz. Yusuf'u örnek gösterilir. O'nun iffetini korumak için verdiği mücadele Yusuf sûresinin 23. ile 33. ayetleri arasında anlatılrr. Yine Hz. Şuayb'ın kızlarının iffetli davranışları ve Hz. Musa'nın iffetine düşkünlüğü Kasas sûresinin 23. ile 26. âyetler arasında haber verilir.

İffet, kişiyi her türlü rezillikten koruyan bir haslettir. İnsanı her türlü zarardan korur. Allah Elçisi Peygamberimiz şöyle buyurur:

“Siz, iffetli ve namuslu olunuz ki, kadınlarınız da iffetli ve namuslu olsun.” (Feyzu'l- Kadir, 4/318; Münziri, et- Terğib ve't-Terhib, 3/493)

“Başkalarının hanımlarına iffetli davranın ki, sizin hanımlarınız da iffetli ve namuslu olsunlar.” (Feyzu'l- Kadir, 3/317, 492; Hakim, Müstedrek, 4/154)

“İffetli olunuz, yani fahiş fiillerden kendinizi çekiniz ki, sizin kadınlarınız da o kötü fiillerden kendilerini tutsunlar." (Hadimi, Berika, 5/42)

Özetle, iffetin korunması için; her gün şehvani ve nefsânî istek ve duygularımıza karşı ufak başarılar sağlamaya çalışmalıyız. Nefsimize esir değil, onun hakimi olmalıyız. (Ahmed Hamdi Akseki, Ahlak İlmi ve İslam Ahlakı, 179-180)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder