27 Şubat 2015 Cuma

En değerli varlık İnsandır..
İnsan oğlu o kadar değerli bir varlık ki onu Cenabı Allah kendi ruhundan üfleyerek yaratmış. Bu değerli insanın iç ve dış organlarını kusursuz olarak en güzel şeklide sıfır hata ile kulu’nun bedenine yerleştirmiş ve azalarımızı dilediğimiz şekilde kullanabilmemiz için bize bir çok yetenekler ihsan etmiştir.

“Sonra şekillendirdi, ona kendi Ruhundan üfledi.”(Secde sûresi 9. âyet)

“Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin sûresi 4.âyet)

Türlü hastalıklardan korunması ve bedenini savunabilmesi için en ince ayrıntısına kadar tam teşekküllü bir hastaneden daha üstün bir niteliğe sahip olacak şekilde donatmıştır.

“Hastalandığım zaman bana şifa verendir.” (şuara Sûresi 80.âyet)

Yüce Yaradan insana öyle değer vermiş ki, dünyadaki bütün varlıklar ve göklerdeki her şey; kuşları, hayvanları, denizleri, denizlerdeki balıkları, havayı, oksijeni, suyu, ağaçları, taşı, toprağı, dağları, demiri, yer altı, yer üstü madenlerini ve daha sayamadığımız bir çok nimetleri insanoğluna hizmet etmek için yaratmış bir kısmını istifadesine sunmuş, bir bölümünü de onun tasarrufuna bırakmıştır.

Yukarıdaki Allah yaratıklarının tamamı canlıdır. Ancak bizim sınırlı aklımız bunu idrak edecek kapasiteye sahip değildir. Taki ölüm öncesi göz perdemiz açılınca gerçekleri ancak o zaman görebileceğiz.

“Andolsun ki sen bunun farkında değildin, biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün keskindir (denilir).” (Kaf sûresi 22. âyet)

Diğer taraftan böylesi kıymetli İnsanın hayatının idamesi ve korunabilmesi için Kura’nı kerim şöyle buyuruyor ;

“Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” ( Mâide sûresi 32 . âyet )

İnsan oğlunun özelliklerinden bazıları şöyledir : Akıllı oluşu, el kol kulak göz ve ayaklarını dilediği gibi kullanabilmesi, beden güzelliği, düşünme yeteneği, okuması, yazması, konuşabilmesi, duyguları, gülmesi, ağlaması, temiz yiyecek ile beslenmesi, her türlü buluşlar icat etmesi, diğer bazı yaratıkları kendi hizmetinde kullanabilmesi, iyi, kötü, doğru, yanlış, güzel, çirkin, kavramlarına sahip olması ve daha bir çok güzel hasletler, İnsan oğlunun özelliklerindendir.

“O göklerde ve yerde ne varsa hepsini size boyun eğdirmiştir.” (Casiye sûresi 13. âyet)

Örneğin; balığı tutup yiyoruz, balık itiraz etmiyor ; tavuğu ve diğer hayvanları kesip yiyoruz, hiç biri itiraz etmiyor, hayvanı yularından tutup istediğin yere götürüyoruz bize direnmiyor ve diğerleri…

İşte bütün bu mahlûkat hiç itiraz etmeden İnsana hizmet etme görevlerini yapmaya devam ederken aynı zamanda da alemlerin Rabbine tespih ediyorlar, zikrediyorlar, Secde ediyorlar.

“Yedi gök, dünya ve bunların içinde bulunanlar ona tespih eder. Onu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz onların tespihini anlayamazsınız. O çok Halim ve bağışlayandır.”(İsrâ suresi 44.âyet)

Yukarıdaki âyetin Kuran da ki yorumu da şöyledir ;
(Tabiat ilimlerindeki keşifler, bu âyetin açıklanmasına yardımcı olmuştur. Önceleri cansız, hareketsiz oldukları sanılan varlıklarda dahil olmak üzere bütün eşya atomlardan meydana gelmiştir. İşte atom çekirdeklerinin etrafındaki elektronlar, sürekli ve muntazam bir şekilde çekirdeğin etrafında dönmektedirler ki onların bu dönüşleri ve böylece ilâhi kanuna en ufak bir sapma göstermeksizin boyun eğmeleri Kura’nı Kerim tarafından Rabbimizi tespih olarak nitelendirilmiştir.)

Ve bu kıymetli varlığa yani insana, kesintisiz canları pahasına hizmet vermelerinin nedeni ise yüce Allah’ın buyruklarına istisnasız olarak tam itaatle boyun eğerek görevlerini yerine getirmektir.

Onlar istisnasız görevlerini yerine getirirken, insanlardan bazılarının ise İslâm dini ve uygulamaları ile uzaktan yada yakından ilgisi olmayanlar da vardır. Dünya hayatını piyangodan elde ettiklerini sanıp ayak ayak üstüne atarak, dünyanın her türlü tadından ve zevkinden istifade etme yarışına girmişlerdir .

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir öğünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.”(Hadid sûresi 20. âyet)

“Onları biraz faydalandırır, sonra kendilerini ağır bir azaba sürükleriz.” (Lokmam sûresi 24. âyet)

Peki ne oluyor da her fırsat bulduklarında Cenabı Hakka isyan etmek için yarış halinde oluyorlar.?

Nedeni şöyle açıklanabilir : Merhametli yüce Allah’ın, lütuf ve keremi ile ikram ettiği nimetlerin her türlüsünü istedikleri zaman anında elde ettikleri içindir.

“O zalimler ise şımartıldıkları refahın peşine düştüler ve hepsi de suçlu oldular.” (Hud sûresi 116. âyet)

Çok iyi biliyoruz ki Yüce Allah bir ülkeye iki yıl hiç yağmur yağdırmaz ise kuraklıktan dolayı, açlıktan kemik ve deri halinde kalan insanlar, süslü görkemli lüks villalar bir tarafta dursun, bikini giyerek sahillerde bronzlaşmayı Düşünebilirler mi? Veya modayı takip ederek açlıktan içine çökmüş göbeklerini, erkekler baksın diye teşhir edebilirler mi? Veya bu yıl başında yeni yıla hangi içki ile girmeyi düşüne bilecek halleri varmıdır? Ve diğer aksi davranışlar ile ilgili her hangi bir eylemde bulunabilecek kadar takatleri var mıdır? Hayır kesinlikle yoktur.

Onların sadece bir kuru ekmeye ihtiyaçları vardır, eğer kuru ekmeği bulurlarsa onu çöpe atabilirler mi? Hayır kesinlikle atamazlar, bütün bu hususlar bizlere bir şeylerin ters gittiğini anlatmaktadır. Bu felâketten ancak yüce Rabbimiz dilerse bu insanları kurtarabilir.

“Allah, güven ve huzur içinde olan bir şehri misâl verir ki, o şehrin (halkının) rızgı her taraftan bol bol gelirdi, fakat Allah’ın nimetlerine karşı nankörce davrandılar, bu yüzünden Allah, onlara açlık ve korku elbisesini giydirdi.” (Nahl sûresi 112. âyet)

Dolayısıyla bütün bu olumsuzlukları gördükleri ve bildikleri halde yüce Allah’ın buyruklarına boyun eğmeyerek neden isyanı tercih ediyorlar?

“Yemin olsun ki biz bu Kurân’da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler.” (İsra sûresi 89. âyet)

“Ey insan seni cömert olan Rabbine karşı aldatan (kışkırtan) nedir? ” (İnfitar sûresi 6. âyet)

İşte lütuf ve kerem sahibi yüce Allah, yaratmış olduğu kullarına karşı olan merhametinden dolayı yağdırmış olduğu yağmurlara ve sayısız nimetlere teşekkür etmeyen ve ona secde etmeyerek buyruklarını yerine getirmeyenlerle ilgili Kuran’ı kerimdeki Ayeti kerimeler şöyledir :

“Söyleyin bana şimdi içtiğiniz suyu gördünüz mü? Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?” (Vâkıa sûresi 68. 69 âyetler)

“Allah size vermiş olduğu rızkı kesiverse, size rızık verebilecek olan kimdir? Hayır onlar, azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.” (Mülk sûresi 21.âyet)

Umursamazlık ve isyan İslâm dinini yaşayan müminler için hiç geçerli değildir. Hiç bir zaman unutmayalım ki Yüce Allah’a tam itaat etmek ve kulluk görevimizi yerine getirmek bizim önceliğimiz olması gerekir. Şu gerçekler sanıyorum bize birazcık ışık tutacaktır :

Şöyle ki, Teknolojinin bize vermiş olduğu imkanlardan yararlanarak Dünyada ve evrende, Allah’ın izni ile olması gereken ve insanların tasarrufu dışında kalan bazı doğa olayları hakkında önceden bilgi sahibi olduğumuz bir gerçektir.

Örneğin ; Ay ve Güneş tutulmasının hangi gün ve hangi saatte gerçekleşeceği, nereden gözlenebileceğini biliyoruz.

Yine evrende dolaşan bütün gezegenler İlâhi Gücün hükmü ve emri iradesinde yol almaktadır. Onların yerinin neresi olması gerektiğini ve düzenini sağlayan da O’dur. Çünkü onlar Allah’ın Ayetlerindendir .

“Gece ve gündüz, güneş ve ay O'nun âyetlerindendir.” (Fussilet sûresi 37. âyet)

“O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi.” (Nahl süresi 12. âyet)

Biz onları yönlendirici güce sahip değiliz. Sadece onlardan istifade ederiz ve gözleriz. Hangi cismin kaç yıl sonra dünyaya en yakın mesafeden geçeneğini tespit etmeyi ise daha yeni öğrenebildik.

Peki ileride yine Allah’ın ayetlerinden biri gerçekleşeceği zaman teknoloji bize filanca yerde, şu tarih ve saatte, 7.9 şiddetinde deprem olacağını haber verse o bölgede yaşayan insanlar oh ne âlâ gözleriz deyip ayak ayak üstüne atıp depremin oluşunu beklerler mi? Hayır.

Öyle bir kaçış ve göç başlar ki arkalarından kimse yetişemez. Hele zaman çok dar ise kişi canından başka bir şey düşünmez. En yakın akrabasışöyle dursun kendi çocuklarını da görmez. Felaketin boyutuna göre beşikteki çocuğunu bile unutur.

İşte Allah’u Teâlâ insanlara kıyametin, ahiretin ve hesap günü depreminin çok yakın olduğunu bir çok ayeti kerimede bildirmiştir.

Bunu hiçe sayan bazı insanlar, Allah ve peygamberden uzak yaşamı seçmişler ve bu umursamaz tavırlarıyla dünyanın zevkine derinlemesine dalmışlardır. İtaat nedir bilmeyen insanlar, bu evrenin sahibi ve yaratıcısı olan Cenabı Allah’ın yoluna doğru süratle kaçarak O’na sığınmalıdır.

“O halde Allah'a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.” (Zariyat sûresi 50. âyet)

İnsan oğlu tam itaatle ; Allah’ım bende varım demelidir. Dolayısıyla çok yakın olan kıyamet ve hesap günü depreminden kendisini ve ailesini korumalı ve buna hazırlıklı olmalıdır.

Buna rağmen halâ ayak ayak üstüne atarak kıyamet günü gelsin gözleriz mantığı ile bekleyenler ömürlerinin hatasını işlediklerinin ve kendilerini bile bile ateşe sürüklediklerinin farkında değiller.

Yüce Rabbimiz bizleri şu ayeti kerimelerle uyarmaktadır ;
“Onlar farkında olmadan âhiret aniden gelir.” (Yusuf sûresi 107.âyet)

“Ey insanlar! Rabbinizden korkun, çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.” (Hac sûresi 1.âyet)

“Onu gördüğünüz gün her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer, her gebe kadın çocuğunu düşürür. insanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değildir, fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.” (Hac sûresi 2.âyet)

“O gün kulakları patlatacak gürültü (kıyamet) geldiğinde, kişi kardeşinden, babasından, annesinden, eşinden ve çocuklarından kaçar, O gün her birinin başını aşacak derdi vardır.” (Abese sûresi 33-34-35-36-37.âyetler)

“O gün dost dostun halini sormaz. Azaptan kendini kurtarmak için oğullarını, karısını, kardeşini, (dünyada) kendisini koruyan, barındıran sülalesini ve yer yüzünde kim varsa versin de tek kendisini kurtarsın.” (Meâric sûresi 11.12.13.14. âyetler)

Yukarıdaki ayeti kerimede kişi cehennem azabından kurtulmak için her şeyini ve aile efradını fidye olarak vermeye razı oluyor ama bu kişi dünyada iken kolayca ibadetlerini yapmaktan imtina ediyordu, kaldı ki orada hiçbir şeye sahibi ve maliki değildir, ama dünyada çok şeye sahipti, Allah buyruklarını ve İbadetlerini rahatlıkla kolayca yapabilirdi.

“Bugün sizden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez, varacağınız yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüş yeridir.” (Hadid sûresi15.âyet)

“O gün , hiçbir nefis, başka bir nefis için bir şey yapmaya malik değildir. O gün emir yalnız Allah’ındır.” (İnfitar sûresi 19. âyet)

Hz. Ali r.a. ‘hın çok değerli olan sözü ise şöyledir ;
“Dünyada icraat vardır, sorgulama yoktur. Ahirette sorgulama vardır, icraat yoktur.”

Böylece bütün kâinattaki canlı ve cansız bütün yaratıklar Cenabı Allah’a kesintisiz her hususta, Secde ve ibadet görevleri ile birlikte programları gereği insanlara olan hizmetlerini tam itaatle kusursuz olarak yerine getirmektedirler.

“Yer yüzünde olanların hepsini sizin için yaratan O'dur.” (Bakara sûresi 29. âyet)

“Yer yüzünü size buyun eğdiren O,dur.”(Mülk sûresi 15. âyet)

“Sizi karada ve denizde yürüten odur.” (Yunus sûresi 22. âyetler)

“Allah şu anda bilemeyeceğiniz, daha nicelerini (nakil vasıtaları) yaratır.” Nahl sûresi 8. âyet)

Ancak özellikle son asırda nakil vasıtaları, gerek çeşit, gerekse sürat bakımından akıllara durgunluk veren bir gelişme göstermiştir. İşte yukarıdaki ayetin sonunda ise “Allah, şu anda bilemeyeceğiniz daha nicelerini (Nakil vasıtaları) yaratır” mealindeki buyruk bu hususa işaret etmektedir ve şüphesiz bu gelişme, Allah’ın insanlara en büyük lütuflarından birisidir.

“Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi. O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi.” (İbrahim sûresi 33. âyet)

Bütün bu nimetleri göz ardı ederek umursamayanlar, hiçte güzel olmayan sonuçlarını hazırlamış olurlar .
Yer, içer, bütün bu nimetlerden istifâde eder ve sonrada Cenâbı Allah’a ve Kuran’ı Kerimin âyetlerine karşı gelir. Hangi devirde yaşıyoruz İrtica (gerici) diyerek, çağdaşlık kavramını da kendisine kalkan edinerek, sen kalp temizliğine bak deyip ailesi ile tv. karşısında yan gelip yatmalı mıdır.?

Yarın son nefesimizi teslim ettikten sonra, Müminler iyi ki İslamiyet’i yaşamışız diye sevinecekler. Münafıklar, Kafirler ve imansızlar, keşke dünyaya geri dönmek olsaydı da Allah, Kuran ve Peygamber yolunda olsaydık diyecekler.

“Onlar ateşin karşısında durup, ah ne olur keşke dünyaya geri döndürülsek de bir daha rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve Müslümanlardan olsak. Dediklerini bir görsen.” (Enam sûresi 27. âyet)

Biz dünyanın nimetlerinden en güzel biçimde istifade edebilmek için ve ahirette de en yükse makamlara nail olabilmemiz için Rabbimize tövbe edip ondan af ve mağfiret dilemeliyiz. Yap yapma buyruklarını da eksiksiz uygulamamız gerekiyor, çünkü Yüce Rabbimiz bana dua edin ben affederim buyuruyor.

Konu ile ilgili Ayeti kerimeler şöyledir :
Ancak bundan sonra tövbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Çünkü Yüce Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” (Nur sûresi 5.âyet)

“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (Zümer sûresi 53. âyet)

Yaklaşık aradan on beş asır geçmiş olmasına rağmen Kuran’ı Kerimde ki buyruklardan hiç biri bugünkü yaşantımıza ters düşmemektedir. O, insanlar için bir ışıktır. Tersini bekleyenlerin elleri hep boş kalmıştır. Yani insanoğlunun şimdi ve ileride ulaşacağı medeniyetler Kuranı Kerimi hiç aşamayacaktır.

Cenabı Allah müminleri Kuran’ı Kerimden ve peygamberimiz s.a.v.’in yolundan ayırmasın. Hepimize Dünyanın ve ahiretin güzelliklerini nasip etsin. Hepimizi Peygamberimiz s.a.v.’e Cennette komşu eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder