ankebut süresi ayet 36
وَإِلَى مَدْيَنَ أَخَاهُمْ شُعَيْبًا فَقَالَ يَا قَوْمِ اعْبُدُوا اللَّهَ وَارْجُوا الْيَوْمَ الْآخِرَ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْأَرْضِ مُفْسِدِينَ ﴿٣٦﴾
Ve ilâ medyene ehâhum şuayben fe kâle yâ kavmi’budûllâhe vercûl yevmel âhıra ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne).
ankebut süresi ayet 36
medyenden e de kardeşleri şuayb ı gönderdik [şuayb] onlara şöyle dedi ey halkım ALLAH a ibadet edin ahiret gününe ümit besleyin bozgunculuk çıkararak yeryüzünü berbat etmeyin
ankebut süresi ayet 37
فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَتْهُمُ الرَّجْفَةُ فَأَصْبَحُوا فِي دَارِهِمْ جَاثِمِينَ ﴿٣٧﴾
Fe kezzebûhu fe ehazethumur recfetu fe asbehû fî dârihim câsimîn(câsimîne).
ankebut süresi ayet 37
onu yalanladılar birden onları titreme aldı yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar
ankebut süresi ayet 38
وَعَادًا وَثَمُودَ وَقَد تَّبَيَّنَ لَكُم مِّن مَّسَاكِنِهِمْ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَكَانُوا مُسْتَبْصِرِينَ ﴿٣٨﴾
Ve âden ve semûde ve kad tebeyyene lekum min mesâkinihim, ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli ve kânû mustebsırîn(mustebsırîne).
ankebut süresi ayet 38
ad ve semüd a da [peygamberler gönderdik] [bunların hali ] yaşadıkları yerlerden size belli olmaktadır şeytan onlara amellerini süslemiş kendilerini yoldan çevirmişti oysa bunlar gözleri açık adamlardı
ankebut süresi ayet 39
وَقَارُونَ وَفِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَلَقَدْ جَاءهُم مُّوسَى بِالْبَيِّنَاتِ فَاسْتَكْبَرُوا فِي الْأَرْضِ وَمَا كَانُوا سَابِقِينَ ﴿٣٩﴾
Ve kârûne ve fir’avne ve hâmâne ve lekad câehum mûsâ bil beyyinâti festekberû fîl ardı ve mâ kânû sâbikîn(sâbikîne).
ankebut süresi ayet 39
karun firavun ve haman a yemin olsun ki onlar musa mucizelerle gelmişti onlar yeryüzünde büyüklenip kafa tuttular halbuki [başlarına gelecek olan azabın ] önüne geçecek degillerdi
ankebut süresi ayet 40
فَكُلًّا أَخَذْنَا بِذَنبِهِ فَمِنْهُم مَّنْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِ حَاصِبًا وَمِنْهُم مَّنْ أَخَذَتْهُ الصَّيْحَةُ وَمِنْهُم مَّنْ خَسَفْنَا بِهِ الْأَرْضَ وَمِنْهُم مَّنْ أَغْرَقْنَا وَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَكِن كَانُوا أَنفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ ﴿٤٠﴾
Fe kullen ehaznâ bi zenbihi, fe minhum men erselnâ aleyhi hâsıbâ(hâsıben), ve minhum men ehazethus sayhatu, ve minhum men hasefnâ bihil arda, ve minhum men agraknâ, ve mâ kânallâhu li yazlimehum ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne).
ankebut süresi ayet 40
biz onlardan her birini günahıyla yakalayıp yok ettik onlardan kimisinin başına taş yagdırdık onlardan kimisini çıglık alıp yok ediverdi onlardan kimisini yerin dibine geçirdik onlardan kimisini de [denizde] bogduk ALLAH onlara zulmetmiyordu ancak [insanlar] kendi kendilerine zulmediyorlardı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder