Hz. Peygamber’in Uteybe’ye beddua etmesi
Resulullah’ın kızı Ümmü Gülsüm, Uteybe bin Ebu Leheb ile evlendi. Rukiye isimli kızı da Ebu Leheb’in diğer oğlu Utbe’deydi. Hz. Peygamber’e peygamberlik verilip Tebbet suresi inince Ebu Leheb iki oğluna: “Eğer siz Muhammed’in kızlarını boşamazsanız yanınızda durmak bana haram olsun” dedi.
Harb bin Ümeyye’nin kızı olan anneleri de: “Muhammed’in iki kızını da boşayınız. Çünkü onlar babaları gibi sapıtmışlardır” dedi. Onlar da Hz. Peygamber kızlarını boşadı. Uteybe, Ümmü Gülsüm’ü boşadığı zaman Resûlullah’a: “Ben senin dinini inkar ettim ve senin kızını boşadım. Artık ne sen bana gel, ne de ben sana geleyim” dedikten sonra Hz. Peygamber’e saldırdı ve Peygamber’in gömleğini yırttı.
O sırada Uteybe ticaret için Şam tarafına gitmek üzereydi. Hz. Peygamber onun yüzüne bakarak: “Allah’tan, köpeğini sana musallat etmesini dilerim” diye beddua etti. Bundan sonra Uteybe Kureyşli tüccarlar ile yola çıkarak Zerka denilen bir yere vardılar. Oraya vardıklarında bir arslan onların etrafında dolaşmaya başladı.
Uteybe feryad ederek: “Vallahi Muhammed’in bedduası yüzünden bu arslan beni parçalayacak. İbn Ebî Kebşe (Muhammed) Mekke’dedir amma, benim katilim odur” dedi. Arslan onların etrafında bir kaç kere dolaştıktan sonra kayboldu. Onlar da Uteybe’yi aralarına alarak yattılar. Arslan tekrar dönüp aralarından geçerek Uteybe’nin yanına vardı ve pençeleriye onun başını ezdi. Hz. Osman önce Rukiye’yi nikâhladı. Onun ölümünden sonra da Ümmü Gülsüm’ü aldı. [Heysemi, Taberani]
Hz. Peygamber’in üzerine işkembe atmaları
Abdullah bin Mes’ud şöyle anlatıyor: Bir gün Hz. Peygamber namaz kılarken, Ebu Cehil bin Hişam, Rabia’nın oğulları Utbe ve Şeybe, Ukbe bin Ebî Muayt, Ümeyye bin Halef ve iki kişi -ki hepsi yedi kişiydi- Hicr’de oturuyorlardı. Peygamber secdeye vardı ve secdeyi çok uzattı.
Ebu Cehil: “Hanginiz gidip de falan evde kesilen devenin işkembesini bize getirir ve onu Muhammed’in üzerine koyar?” dedi. Onların en şakisi olan Ukbe bin Ebî Muayt gitti, işkembeyi getirdi ve Resûlullah’ın omuzlarına attı. Peygamber daha secde halindeydi. Ben de orada bulunuyordum. Arkam olmadığı için bir kelime konuşmaya dahi gücüm yoktu.
Bir de baktım ki, Resûlullah’ın kızı Fatıma geldi ve babasının omuzlarından o işkembeyi alıp attıktan sonra Kureyş’e yönelerek onlar azarladı. Onlar Fatıma’ya bir cevab vermediler. Hz. Peygamber ise her zaman ne kadar secdede kalıyorsa, yine o kadar kaldıktan sonra başını kaldırdı ve namazını bitirdikten sonra üç defa: “Ey Allah’ım, Kureyş’i sana havale ettim. Allah’ım, Utbe’nin, Ebu Cehil’in, Şeybe ve Ukbe’nin hakkından gel” dedi.
Sonra Hz. Peygamber mescidden çıktı. Bastonuna dayanıp yürüyen Ebu’l-Buhteri ile karşılaştı. O, Peygamber’i gördüğünde Peygamber’in yüzünün solgunluğunu fark etti ve
“Niçin böyle oldun?” diye sordu.
Hz. Peygamber: “Benim yakamı bırak da gideyim” dedi. Ebu’l-Buhterî: “Allah’a yemin ederim ki, ya bu hadiseyi bana söylersin yahut da yakanı bırakmam. Çünkü senin başına bir şey gelmiş” dedi. Hz. Peygamber, baktı ki Ebu’l-Buhterî ısrar ediyor, ona olayı anlattı.
Bunun üzerine Ebu’l-Buhterî: “Gel, mescide gidelim!” dedi. Hz. Peygamber’le Buhterî mescide yöneldiler. Sonra Ebu’l-Buhterî, Ebu Cehil’in yanına giderek: “Ey Ebel Hakem! Sen misin, Muhammed’in üzerine işkembe atılmasını emreden?” dedi. Ebu Cehil buna
“Evet” diye cevap verdi.
Ebu’l-Buhterî bastonunu kaldırdı. Ebu Cehil’in kafasına vurdu. Bunun üzerine herkes birbirine girdi. Bunu gören Ebu Cehil: ‘Allah hayrınızı versin. Ben Ebu’l-Buhterî’nin vurduğu bastonun intikamını almaktan vazgeçiyorum. Muhammed’in maksadı bizim aramıza düşmanlık sokmaktır ki, o ve arkadaşları kurtulsunlar!” diye bağırdı. [Buhari, Müslim, Tirmizi, Heysemi]
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder