14 Mayıs 2016 Cumartesi

KİŞİNİN BABASINDAN BAŞKASINA BABA DİYE HİTAP ETMESİ CAİZ Mİ?
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in “İslamda bir kimse asıl babası varken bir başkasının babası olduğunu söylerse (onun sülbünden geldiğini iddia ederse) ve bu iddiasını da o kimsenin babası olmadığını bilerek yaparsa cennet ona haramdır.”[1] Hadîs-i Şerifi delil göstererek baba denmez, diyorlar. Kendi babasından başkasının öz babası olduğunu iddia etmeye çalışan kimseye halk arasında piç derler. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) evladlığı Zeyd'i evlendirdi. Zeyd, geçinemeyerek karısından ayrıldı. Peygamberimize Cebrail (as) bu Zeyd'in karısını almasını söyledi. O zaman müşriklerde bir adet var idi, birisi baba derse o da oğlum, kızım derse o onun öz oğlu, ve öz kızı sayılırdı. Bu görüşü silmek için Allah'u Teâlâ: “Sen Zeyd'in karısını al, dedi.”[2] Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) onunla evlendi. Müşrikler Peygamberimiz için onun yanında durdu, baba dedi, kendinin oğlu oldu.  Oğlunun da karısını aldı dediler.  Onun üzerine şu ayet geldi.
مَا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِنْ رِجَالِكُمْ وَلَكِنْ رَسُولَ اللّٰهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ 
شَيْءٍ عَلِيمًا.
“Muhammed (Sallallahu aleyhi vesellem) sizden rical mertebesine yetişen hiç bir oğlan çocuğunun babası değildir. Velakin o Allah'ın Hakk Resulüdür.  Bütün peygamberlerinde baş tacıdır.”[3]  
O zaman anladılar ki, baba demek ile babası olmaz, oğlum deme ile de oğlu olmazmış. Yukarıdaki hadîs-i şerifte'de babasından başkasının sülbünden geldiğini iddia ederse cennet ona haramdır, buyuruluyor.
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) “Ebû Cehil'in ismini Ebû Cehil yani cahillerin babası koydu.” (Asıl adı; Amr ibn-i Hişam; künyesi; Ebü'l-Hakemdir.)[4]
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) “Ebû Hüreyre'nin ismini Ebû Hüreyre yani kedilerin babası koymuştur.”[5]  Asıl adı Abdurrahman ibn'u Sahr'dır. Rivayete göre 5375 hadis rivayet etmiştir.[6]
Yine Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) “Hazreti Ali'nin ismini Ebû Turab; Yani toprağın babası ismini koymuştur.”[7]
Eba Müslim'in ismini bütün müslümanlar, Eba Müslim yani Müslümanların babası ismini koymuştur.
 عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ كَانَ جَعْفَرُ بْنُ أَبِي طَالِبٍ يُحِبُّ الْمَسَاكِينَ  
وَيَجْلِسُ إِلَيْهِمْ وَيُحَدِّثُهُمْ وَيُحَدِّثُونَهُ وَكَانَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَكْنِيهِ 
أَبَا الْمَسَاكِينِ.
Ebu Hüreyre (Radiyallahu anhu)’dan: “Cafer ibn-i Ebû Talib fakirleri çok sever, onların yanında oturur, onlarla konuşur, sohbet ederdi. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'de ona Ebü'l-Mesâkin yani fakirlerin babası ismini verdi.”[8]
قَالَ يَا نُوحُ اِنَّهُ لَيْسَ مِنْ أَهْلِكَ إِنَّهُ عَمَلٌ غَيْرُ صَالِحٍ فَلَا تَسْأَلْنِ مَا لَيْسَ لَكَ بِهِ
عِلْمٌ اِنِّى أَعِظُكَ أَنْ تَكُونَ مِنَ الْجَاهِلِينَ.
Nuh  (Aleyhis-selâm)'a oğlu Kenan iman etmedi. Suda boğulurken Kenan babasına çağırdı: “Baba beni kurtar, dedi. Nuh(Aleyhis-selâm) Oğlundan tarafa gemiyi çevirirken Cenab-ı Hakk  Teâlâ  Hazretleri: Kim senin gemine bindi ise o senin ehlindir yani çocukların odur dedi.”[9]
Âyet-i Kerime’de geçen “kim senin gemine bindiyse ehlin odur” sözü, iman etmedikten sonra öz evladı bile olsa Allah’u Teala yanında hiçbir öneminin olmadığını gösterir. Nuh (Aleyhis-selam)’a kim hakkıyla iman etmişse manevi olarak gerçek ehlinin onlar olduğu belirtilmektedir. Nitekim Nuh (Aleyhis-selam), iman etmediği için kendi öz oğlunu imkanı varken Allah’u Teala’nın emriyle kurtarmayıp iman edip gemiye binenleri kurtarıyor. İşte bu olay, manevi olarak baba ile evlat ilişkisine en güzel örneklerden biri olup bir şeyhe, evliyaya, Mürşid-i Kamil’lere müridlerinin baba demesi de böyle bir manevi bağlantıdan dolayıdır. Yoksa başka bir amaçtan ötürü değildir. Aşağıdaki Hadis-i Şerifte bunu açıklamaktadır.
عَنْ اَنَسِ ابْنِ مَالِكٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ اَنَّهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
: اَلُ مُحَمَّدٍ كُلِّ تَقِىٍّ  (طس عق ك فى تاريخه)
Enes İbn-i Mâlik (Radiyallahu anhu)’dan rivayetle Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz buyurdu ki: “Takva olanın hepsi evladımdır.”[10]
Yine bu husuta Hadis-i şerif:
عَنِ ابْنِ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ اَنَّهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: كُلُّ
سَبَبٍ وَ نَسَبٍ يَنْقَطِعُ اِلَّا سَبَبِى وَ نَسَبِى يَوْمَ الْقِيَامَةِ (حل قط ك ق ض طب)
İbn-i Abbas (Radiyallahu anhu)’dan  Resûlullah (Sallallahu aleyhi vesellem) buyurdu ki: “ Her sebeb ve neseb yok olabilir yalnız benim sebebim ve nesebim kıyamete kadar kaybolmaz.[11]
Bu Hadis-i Şerif’te Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellm) efendimizin nesebim dediği, kan bağı ile olan ehl-i beyti; sebebim dediği de, yaşantısında Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’i örnek alıp sünneti seniyesi ile takva üzere yaşan kimselerdir.
Sure-i Ahzab, Ayet 6:
اَلنَّبِيُّ اَوْلٰى بِالْمُؤْمِنِينَ مِنْ اَنْفُسِهِمْ وَاَزْوَاجُهُ اُمَّهَاتُهُمْ.
“Nebi (Sallallahu aleyhi vesellem) mü’minlere kendi nefislerinden daha evladır. Zevceleri de mü’minlerin anneleridir.”
عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ إِنَّمَا أَنَا 
لَكُمْ بِمَنْزِلَةِ الْوَالِدِ أُعَلِّمُكُمْ اِلٰى اٰخِرِ
Ebû  Hüreyre  (Radiyallahu  anhu)'den: Peygamberimiz (Sallallahu  aleyhi vesellem) buyurdu ki: “Ben sizin babanız yerindeyim. Sizlere gereken her şeyi öğretiyorum.” ilâ Ahir.[12]
Bu Ayet-i Kerime ve Hadis-i Şeriften açıkça anlaşılmaktadır ki: Peygamberimiz (Sallallahu  aleyhi  vesellem) müminlerin babası, zevceleri de anneleridir.
 Hadis-i Şerif:
عَنِ الْحَسَنِ رَضِىَ اللّٰهُ عَنْهُ اَنَّهُ قَالَ قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : رَحْمَةُ 
اللّٰهِ عَلٰى خُلَفَائِى قِيلَ وَمَا خُلَفَائِكَ يَا رَسُولَ اللّٰهِ تَعَالٰى قَالَ: الَّذِينَ يُحْيُونَ سُنَّتِى
وَيُعَلِّمُونَهَا النَّاسَ (ابى نصر و ابن عساكر)
Hasan (Radiyallahu anhu) rivayetiyle Resûl-i Ekrem (Sallallahu aleyhi vesellem) buyuruyor ki: “Allah'u Teâlâ'nın rahmeti benim halifelerime olsun. Ya Resûlullah  Senin halifelerin kimlerdir dediler? buyurdu ki:  Sünnetimi ihya eder ve nâsa da öğretirler.”[13]
Bu Hadis-i Şerif’e göre de peygamberimizin halifelerinin olduğu anlaşılmaktadır. Bu zatlar ise mü’minlere ilim öğretip önderlik yapmaktadırlar. Dolayısıyla, o zatın ilmine inanan kişilerin, onlara baba diye hitap etmeleri bu sebeptendir.
“UMDETÜL-İSLAM” (Şir'a) dan alarak diyor ki: “Üstad (alim) bir şey emretse, ana-baba da emretseler, evvela üstadın emri yapılır. Hadîs-i Şerif de buyruldu ki:
Üç  türlü baba vardır:
a-  Dünyaya  getiren  baba.
b- Kızını veren (evlendiren) baba.
c- İlim  öğreten  baba.  Bunların hayırlısı üstadıdır.”[14]
Eğer insanın sadece fizyolojik babasına baba denilip başka kimseye baba denilmeyecekse bir kimse neden kayınbabasına baba diyor? Baba demek caiz değilse, kendisinin çocuğu olmayan çocuğa kızım, evladım, çocuğum, yavrum, kardeşim demekte caiz değildir. Çünkü böyle derse onların babası kendinin babası veya kendinin babası onların babası olmuş oluyor. Demek ki, yaşça büyük bir adam, kendisinden küçük olana, sadece evladım, kızım oğlum demekle evladı olunmuyor. Kardeşim demekle de aynı fizyolojik  anneden gelindiği iddia edilmiyor. Müslüman toplumunda 1400 yıldan beri hiç kimse bunu yanlış anlamamış.
Hadis-i Şerif:
“Mümi’nin niyeti amelinden hayırlıdır.’’[15]
Müslüman bir toplumunun yaşantısındaki bu örnekler ve yazmış olduğumuz Âyet-i Kerime ve Hadis-i Şeriflerde bu konuyla ilgili bir çok örnek varken birilerinin bilerek halkı hakka irşad eden bir mürşidi kamiline baba denilmesini eleştirmeleri sizce de çok manidar değilmidir?
Şeyhleri ve tarikatları inkar etmek için bunun gibi kasıtlı olarak sözler söylerler. Baba denmeyeceğini söyleyen bu Vahhabi zihniyetli kişiler, “Biz Ebu Hureyre’den gelen Hadis rivayetlerini daha sahih görürüz, derler.” Ebu Hüreyre ise kedilerin babası demektir. Buna itiraz etmezler. Bunların bu hareketi deve kuşu misaline benzer: Deve kuşuna:
-Şu yükü götür dersen, ben kuşum yük götüremem, der. Uç dersen de ben deveyim der, uçamaz.
Deve kuşunun misalinde olduğu gibi bu bozuk zihniyetteki insanlar, işlerine gelen Hadis-i Şerifleri kabul edip işlerine uygun gelmezse sahih değildir diyerek karşı çıkarlar.
Allah’u Teala’nın, Nuh (Aleyhis-selam)’a gemiye binenler senin ehlindir” demesiyle Nuh (Aleyhis-selam), gemiye binen  bütün insanların ve hayvanların manevi babası hükmünde oluyor. Yine Allah’u Teala, Kur’an-ı Kerim’de Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)’in hanımlarına bütün mü’minlerin anneleri diye hitap ediyor. Bunları söyleyen bizzat Allah’u Teala’dır. Eğer burada zerre kadar bir sakınca olsa Allah’u Teala hazretleri böyle sakıncalı olan bir şeyi söyler mi? Hadis-i Şeriflerde de Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz, Ebu Hureyre hazretlerine, Ebu Hureyre (kedilerin babası), Hz. Ali efendimize Ebu Turab (Toprağın babası), Cafer-i Tayyar hazretlerine, Eb’u-Mesakin (fakirlerin babası) vs. bunun gibi yukarıda saymış olduğumuz bir çok delil mevcuttur. Burada en ufak bir sakıncası olsa Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimiz bu şekilde hitap eder miydi?
Kişinin kendi babasından başkasına baba denilmez diyen kimseler, Haşa! Allah’u Teala’nın ve Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem) efendimizin sakıncasını göremediği bu hususu, kendileri mi fark etmiş oluyor. Bu durum Allah’u Teala’ya ve Resulullah (Sallalahu aleyhi vesellem)’e karşı çok büyük bir saygısızlıktır. Resulullah (Sallalahu aleyhi vesellem)’den bu zamanımıza kadar binlerce alime “baba” diye hitap edilmiş. Bu hitap mahsurlu olsaydı bu alimler kendisine bu şekilde hitap ettirir miydi? Bu hitabı gören diğer alimler mahsurlu olsaydı buna müsaade eder miydi? Bin dört yüz yıldan beri bu kadar alimler, müslümanlar hep hata mı ettiler? Hayır!  Hata etmediler ve  zaten bu şekilde baba denilmesinde hiçbir mahsur olmadığı için mani olmadılar. Ancak şimdi bazı kendini bilmez bir takım Vahhabi zihniyetindeki insanlar, bu gibi soruları sorarak müslümanların zihnini karıştırıp itikatlarını bozmaya çalışıyorlar.
Allah’u Teala bunların şerrinden yeryüzündeki bütün müslümanları korusun! Âmin.
 
[1] Kütüb-i Sitte, Cild 15, Hadîs No: 5323; Buhâri, Müslim, Ebû Davud'da rivayet etmişlerdir.
[2] Sure-i Ahzab, Ayet 37
[3] Sure-i  Ahzab, Ayet 40
[4] Sahih-i Buhâri Tecrîd-i Sarih, Cild 4, Sayfa: 551
[5] Sünen-i Tirmizî, Cild 6, Hadîs No: 4091
[6] Kütüb-i Sitte, Cild  1, Sayfa: 63
[7] Sahih-i Müslim, Cild 7, Hadîs No: 38 (2409), Sayfa: 314
[8] Sünen-i ibn-i Mâce, Cild 10, Hadîs No: 4125
[9] Sure-i Hud, Ayet 46.
[10] (Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 17)
[11] Taberani Mu’cem’ul Kebir, Hadis No: 2567, 2568, 2569; Râmûzu'l-Ehâdîs, Hadîs No: 4221
[12] Sünen-i Ebû Dâvûd, Cild 1, Hadîs No: 8; İbn-i Mâce ve Neseî'de   de   rivayet   edilmiştir.
[13] Muhtarü'l-Ehâdîsîn Nebeviyye, Hadîs No: 250, s. 186. Râmûzu'l-Ehâdis, Hadîs No: 3633.
[14] Saadeti  Ebediyye,   Sayfa:   401
[15] Buhârî, Bedü’l-Vahy, 1; Müslim, İmare, 155; Ebu Davud, Talak, 11.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder