29 Nisan 2014 Salı

85sonra sizler bazılarını öldüren kendinizden birgurubu ülkelerinden çıkaranlarsınız onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşip birbirinize destek veriyorsunuz eger onlar size düşman tarafından esir alınmış olara gelirlerse fidye verip onları kurtarmak istiyorsunuz oysa onların ülkelerinden çıkarılmaları size haram kılınmış tır siz kitabın bir bölümüne inanıp bir bölümünü inkar mı ediyorsunuz şun halde içinizden böyle yapanlar sonuç olarak dünya hayatında bir rezillikten başka ne kazanırlar kıyamet günü de en şiddetli azaba atılırlar allah yaptıklarınızdan gafil deyildir

bakara süresi ayete allah az ve cele buyuruyorki 83 bir zaman israil ogllarının şöyle söz almıştık allah tan başkasına mı tapmayacaksınız ana-babaya akrabaya öksüzlere yoksullara güzel davranışta bulunacaksınız insanlara güzel söz söyleyiniz namazı dos dogru dürüs kılınız zekatıda veriniz sonra pek azınız dışında sözünüzden döndünüz halada dönüyorsunuz 84 bir zamanlar bir birinizin kanlarını dökmeyeceksiniz kendinizden bazılarını ülkenizden sürüp çıkarmıyacaksınız diye sizden söz almıştık sonra siz bunu kabul etiniz ve kabulünüze şahite oldunuz

24 Nisan 2014 Perşembe

76 bir de iman edenlerle karşılaştılarmı inandık derler birbirleriyle baş başa kaldıklarında rabbinizin huzurunda aleyhinize delil getirsinlermi diye mi tutup ALLAH IN size bahşetigi gerçegi onlara söylüyorsunuz aklınız yokmu be dediler 77 onlar neyi gizleyip neyi ilan ederlerse ALLAH IN bunların hepsini bildigini bilmezlermi 78 bunların birde ümmi kısmı vardır kitabı yazmayı bilmezler sadece bir takım kuruntu yıgını hayaler kurarlar ve yanlızca zan ardında dolaşırlar

73 onun için osıgırın bir parçasıyla o öldürülen kişiye vurun dedik işte allah böyle diriltir size böyle delileri gösteri ki böylelikle akılanırsınız 74 sonra bunun arkasında kalpleriniz katılaştı şimdi onlar taşlar gibi hatta daha duygusuz çünkü taşların öylesi varki içinden nehirler kaynıyor öylesi varki çatlıyor da bagrından sular fışkırıyor ve öyleside varki allah korkusundan düşüp yuvarlanıyor allah sizin yaptıklarınızdan habersiz deyildir 75 şimdi bunlar size iman edivereceklerini ümit mi ediyorsunuz oysa bunlardan bir gurup vardırki allah ın sözünü işitirlerdi de akıları aldıktan sonra onu bile bile anlamını deiştirirledi

23 Nisan 2014 Çarşamba

70 bizim için rabbine duga et onun ne oldugunu bize açıklasın çünkü o sıgır bize karmaşık geldi ALLAH dilerse biz elbete dogru yolu buluruz dediler 71 rabbim onun ne çifte koşulup toprak süren nede ekin sulayan salınık bogasız hiç alacası olmayan bir sıgır oldugunu buyurmaktadır dedi işte şimdi gerçeyi söyledin dediler bunun üzerine o sıgırı bogazladılar az kaldı yapmayacaklardı 72 bir zaman birini öldürmüştünüzde hakkında birbirinizle atışmış üstünüzden atmıştınız halbuki ALLAH sakladınızı çıkaracaktır

i

68 bizim için rabbine duga et onunu rengini bize açıklasın dediler o rabbim onun ne yaşlı nede genç ikisinin arasında güçlü kuvvetli dinç bir sıgır oldugunu buyuruyor haydi emroldugunuz işi yapın dedi 69 bizim için rabbine duga et onun rengini bize açıklasın dediler rabbim onun sapsarı bir sıgır oldugunu renginin bakanlara sevinç verdigini buyurmaktadır dedi

66 bu cezayı önlerindekilere ve arkalarındakilere bir ibret dersi ve korunacaklara da bir vaz ü nasihat olmak üzere verdik 67 bir zamanlar musa halkına ALLAH size bir sıgır bogazlamanıza emrediyor demişti ay bizi eglence yerine mi koyuyorsunuz dediler öyle cahilerden olmaktan insanlarla alay eden cahiler gürhuna katılmaktan ALLAH a sıgınırım dedik

21 Nisan 2014 Pazartesi

65 içinizden sebt ibadet günü çiyneyenleri elbete bilirsiniz biz onlara sefil maymunlar olun dedik müfessir bu ayetteki maymuna dönüştürme konusunda müfessirler arasında hakiki mesh i tammeve temsil kurgusal olmak üzere iki görüş oldugunu bildirmekte ikin ci yaklaşım günümüz anlayışına daha uygun oldugunu söylemektedir sebt yahudilikte cumartesigünü kutsaldır bugüne saygı göstermek o günü ibadete ayırmak başka şeylerle ugraşmamamak gerekmektedir oysa onlar bunu ihlala edip çiynemişler ve buyüzden azaba çarptırılmışlardır

ve

63 birzamanlar sizden sözünü almıştık ve tür u başınıza indiriverecek bir tarzda üstünüze kaldırıp verdigmiz kitabı saglam bir şekilde tutun içindekinden gafil olmayın böylelikle korunursunuz demiştik 64 sonra onun arkasından yüz çevirdiniz eger üzerinizde allah ın fazlı ve rahmeti olmasaydı kesinlikle hüsrana ugrayanlardan olurdunuz

Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: DIHYE-İ KELBÎ

Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: DIHYE-İ KELBÎ

Dıhye-i Kelbî ticâretle meşgul olup, çok zengindi. Kabîlesinin reisiydi. Müslüman olmadan önce de Resûlullah efendimizi severdi. Ticaret için Medîne’den ayrılır, her dönüşünde Resûlullahı ziyâret eder ve hediyeler getirirdi. Fakat Peygamberimiz bunlara kıymet vermez ve;

- Yâ Dıhye, eğer beni memnun etmek istiyorsan îmân et! Cehennem ateşinden kurtul, buyurur, onun îmân etmesini isterdi. Dıhye ise, zamanı olduğunu söylerdi. Peygamberimiz onun hidâyet bulması için duâ ederdi.

Yüzüne gözüne sürdü

Bedir gazâsından sonra bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Dıhye’nin îmân edeceğini Resûlullaha haber vermişti. Îmânla şereflenmek için huzuru saâdetlerine girince, Resûlullah efendimiz üzerindeki hırkasını Dıhye’nin oturması için yere serdi.

Dıhye-i Kelbî, Resûlullah efendimize hürmeten Hırka-i saâdeti kaldırıp, yüzüne gözüne sürdükten sonra, başının üzerine koydu. Resûlullahın duâları bereketiyle kalbinde îmân nûru doğmuş ve öylece Resûlullaha gelmişti.

Cebrâil aleyhisselâm çok defa Resûlullahın huzuruna, onun sûretinde gelirdi. Resûlullah efendimiz, Ümeyyeoğullarından üç kimseyi üç kimseye benzetti ve buyurdu ki:

- Dıhye-i Kelbî Cebrâil’e, Urve bin Mes’ûd-es-Sekâfi Îsâ’ya, Abdülüzzi ise Deccâl’a benzer.

Yine bir gün Cebrâil aleyhisselâm, Hz. Dıhye sûretinde Mescid-i Nebîye, Resûlullah efendimizin yanına geldi. Bu sırada daha çocuk yaşta olan Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin de mescidde oynuyorlardı. Cebrâil aleyhisselâmı Dıhye zannedip, hemen ona doğru koştular ve ceplerine ellerini sokup, bir şeyler aramaya başladılar. Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

- Ey kardeşim Cebrâil! Sen benim bu torunlarımı edebsiz zannetme! Onlar seni Dıhye sandılar. Dıhye ne zaman gelse hediye getirirdi. Bunlar da hediyelerini alırlardı. Bunları öyle alıştırdı.

Cebrâil aleyhisselâm bunu işitince üzüldü. “Dıhye bunların yanına hediyesiz gelmiyor da, ben nasıl gelirim” dedi. Elini uzatıp Cennetten bir salkım üzüm kopardı ve Hz. Hasan’a verdi. Bir daha uzattı, bir nar koparıp, onu da Hz. Hüseyin’e verdi.

Hz. Hasan ve Hüseyin hediyelerini alınca, Dıhye zannettikleri Cebrâil aleyhisselâmın yanından uzaklaştılar ve Mescid-i Nebevî’de oynamaya devam ettiler. Bu sırada mescidin kapısına, ak sakallı, elinde baston, toz-toprak içerisinde, beli bükülmüş ihtiyâr bir kimse gelip dedi ki:

- Yavrularım, günlerdir açım, Allah rızâsı için yiyecek birşeyler verin.

Ona harâmdır

Hz. Hasan ve Hüseyin, biri üzümü, diğeri de narı yiyecekleri sırada, bir ihtiyârı böyle görünce, hemen yemekten vazgeçip ihtiyâra vermek için mescidin kapısına doğru yürüdüler. Tam verecekleri sırada Cebrâil aleyhisselâm gördü:

- Durun, vermeyin o mel’ûna! O şeytandır. Cennet ni’metleri ona harâmdır, buyurarak şeytanı kovdu.

Hicretin beşinci senesinde, Resûlullah Benî Kureyza seferine gitmeden önce Medîne’nin yakınında bir mevki olan Savreyn’de Eshâb-ı kirâmdan bir cemâ’ate rastladı ve onlara sordular:

- Kimseye rastlamadınız mı?

- Yâ Resûlallah, biz, Dıhye-i Kelbî’ye rastladık. Eyerli beyaz bir katır üzerine binmişti. O katırın üzerinde atlastan bir kadife vardı.

Bunu işitince, Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

- O Cebrâil’dir. Kalelerini sarssın ve kalblerine korku versin diye Benî Kureyza’ya gönderildi.

Mühürsüz mektubu okumazlar

Dıhye-i Kelbî Rumca’yı iyi bilirdi. Resûlullah efendimiz, onu Bizans’a sefîr olarak gönderdi. Resûlullah efendimiz Bizans Kayseri Heraklius’u İslâma da’vet için bir mektup yazdırdı. Bu mektubu yazdırdığı zaman Eshâb-ı kirâmdan ba’zıları dediler ki:

- Yâ Resûlallah! Rum tâifesi mührü olmayan bir mektubu okumazlar.

Bunun üzerine Resûlullah efendimiz emretti; gümüşten bir mühür kazdırıldı. Mührün üzerinde birinci satırda Muhammed, ikincide Resûl, üçüncü satırda Allah yazılı idi. Mektubu bu mühürle mühürledi ve Dıhye’ye verdi.

Hz. Dıhye, mektubu Bizans Kayserine sunması için, Busrâ’daki Gassân emîri Hâris’e başvurdu. Hâris de, Dıhye’yi Heraklius’a götürmesi için Adiy bin Hâtem’i vazîfelendirdi.

Adiy bin Hâtem de Dıhye’yi alıp, Kudüs’e götürdü. Bu sırada Heraklius da Kudüs’te bulunuyordu. Heraklius; eğer İranlılar üzerine galip olurlarsa, Humus’tan Kudüs’e kadar yürüyeceğini adamıştı. Heraklius, İran ordularını yenince adağını yerine getirmek için; Humus’tan yaya olarak yola çıkmış, yoluna halılar serilmiş, kokular serpilmiş ve bu hâl ile Kudüs’e ulaşmış, adağını yerine getirmişti.

Dıhye, Heraklius’tan sonra Kudüs’e vardı ve Heraklius ile görüşmek için temaslarda bulundu. İmparatorun adamları kendisine dediler ki:

- Kayser’in huzuruna çıktığın zaman başını eğip yürüyeceksin ve yaklaşınca da yere kapanıp secde edeceksin. Secdeden kalkmana izin vermedikçe de aslâ başını yerden kaldırmayacaksın.

Bu sözler, Dıhye’ye ağır geldi ve onlara şunları söyledi:

- Biz Müslümanlar, Allahü teâlâdan başka hiçbir kimseye secde etmeyiz. Hem insanın insana secde etmesi, insanın yaratılışına terstir.

Derdini dinler, sıkıntısını giderir

Bunun üzerine Kayser’in adamları dediler ki:

- O hâlde Kayser, getirdiğin mektubu hiçbir zaman kabûl etmez ve seni huzurundan kovar.

- Bizim Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm başkasının, kendisine değil secde etmesine; önünde eğilmesine bile müsâade etmez. Kendisiyle görüşmek isteyen, köle bile olsa; ona ilgi gösterir, huzuruna alır, derdini dinler, sıkıntısını giderir, gönlünü alır. Bunun için Ona tâbi olanların hepsi hürdür, şereflidir.

Dıhye-i Kelbî’nin, Rum Kayser’inin huzurunda eğilmeyeceğini belirtmesi üzerine, orada bulunanlardan biri dedi ki:

- Mâdem ki Kayser’e secde etmeyeceksin, o hâlde üzerine aldığın vazîfeyi yerine getirebilmen için sana başka bir yol göstereyim. Kayser’in, sarayının önünde dinlendiği bir yer var. Her gün öğleden sonra bu avluya çıkar, oraları dolaşır. Orada bir minber vardır. Onun üzerinde herhangi bir şikâyet veya yazı varsa, önce onu alır okur, sonra istirâhat eder.

Sen de şimdi git, hemen mektubu o minbere koy ve dışarda bekle. Mektubu görünce, seni çağırtır. O zaman vazîfeni yerine getirirsin.

Hükümdârları değilim

Bunun üzerine Hz. Dıhye mektubu söylenen yere bıraktı. Heraklius mektubu aldı. Tercüman, Resûlullahın mektubunu okumaya başladı.

“Bismillâhirrahmânirrahîm. Allahın Resûlü Muhammed’den Rumların büyüğü Heraklius’a” diye başlandığını görünce, Heraklius’un kardeşinin oğlu Yennak, çok kızdı ve tercümanın göğsüne şiddetli bir yumruk vurdu ve adam yere düştü. Bu sırada Resûlullahın mektubu da tercümanın elinden düştü. Heraklius, kardeşinin oğluna ne yaptığını sordu. O da dedi ki:

- Görmüyor musun? Mektuba hem senin isminden önce kendi ismi ile başlamış, hem de senin hükümdâr olduğunu söylemeyip, “Rumların büyüğü Heraklius’a” demiş. Niçin “Rumların hükümdârı” diye yazmamış ve senin isminle başlamamış? Onun mektubu bugün okunmaz. Bunun üzerine Heraklius şöyle cevap verdi:

- Vallahi sen, ya çok akılsızsın veya koca bir delisin. Senin böyle olduğunu bilmiyordum. Ben daha mektubun içinde ne olduğuna bakmadan, yırtıp atmak mı istiyorsun? Hayatıma yemîn ederim ki, eğer O, söylediği gibi Resûlullah ise, mektubuna benim ismimden önce kendi ismini yazmakta ve beni Rumların büyüğü diye anmakta haklıdır. Ben ancak onların sahibiyim, hükümdârları değilim.

Sonra Yennak’ı dışarı çıkarttı.

İslâma davet ederim

Hıristiyan âlimlerinin reisi ve kendisinin müşâviri olan Uskuf isimli kimseyi çağırttı ve mektup okundu. Mektubun devamı şöyleydi:

(Allahü teâlânın hidâyetine tâbi’ olana selâm olsun. Bundan sonra; ben seni İslâma da’vet ederim. Müslüman ol ki, selâmet bulasın! Allahü teâlâ sana iki kat ecir versin. Eğer yüz çevirirsen bütün Hıristiyanların vebâli senin üzerinedir. Ey kitap ehli, sizin ve bizim aramızda bir olan söze gelin; Allahü teâlâdan başkasına ibâdet etmeyelim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allahü teâlâyı bırakıp ba’zılarımız ba’zılarını Rab edinmesinler. Eğer bu sözden yüz çevirirlerse “Şâhid olunuz, biz Müslümanız!” deyiniz.)

Resûlullahın mektubu okunurken Heraklius’un alnından ter taneleri dökülüyordu. Mektup bitince dedi ki:

- Hz. Süleyman’dan sonra ben böyle “Bismillâhirrahmânirrahîm” diye başlıyan bir mektup görmemiştim.

Onun gelmesini bekliyordu

Heraklius, Uskuf’a bu mes’eledeki fikrini sordu. O da dedi ki:

- Vallahi O, Mûsâ ve Îsâ aleyhimesselâmın bize geleceğini müjdelediği Peygamberdir. Zaten biz Onun gelmesini bekliyorduk.

- Sen bu husûsta ne yapmamı tavsiye edersin, neyi uygun görürsün?

- Ona tâbi olmanı uygun görürüm.

- Ben senin dediğin şeyi çok iyi biliyorum. Fakat Ona tâbi olup, Müslüman olmaya gücüm yetmez. Çünkü hem hükümdârlığım gider, hem de beni öldürürler.

Bundan sonra Dıhye ve Adiy bin Hâtem’i çağırttı. Adiy dedi ki:

- Ey hükümdâr, davar ve develer sahibi Araplardan olan şu yanımdaki zât, memleketinde vuku bulan şaşılacak bir hâdiseden bahsediyor.

- Memleketlerindeki hâdise ne imiş, sor bakalım.

Hz. Dıhye bu soru üzerine dedi ki:

- Aramızda bir zât zuhûr etti. Peygamber olduğunu beyân etti. Halkın bir kısmı Ona tâbi olmaktadır. Bir kısmı da karşı koymaktadır. Aralarında çarpışmalar vuku bulmuştur.

Bundan sonra Heraklius, Peygamber efendimiz hakkında araştırma yapmaya başladı. Şam vâlisine emir verip Peygamber efendimizin soyundan bir kişiyi muhakkak bulmalarını emretti.

Bu arada kendisinin dostu olan ve İbranice bilen Roma’daki bir âlime de mektup yazıp, bu mes’eleyi sordu.

Roma’daki dostundan, bahsettiği zâtın âhır zaman Peygamberi olduğunu bildiren bir mektup geldi. Bu arada Şam vâlisi, ticâret için Şam’a giden bir Kureyş kervanını buldu. Bunların içinde Ebû Süfyân da vardı. Vâli, Ebû Süfyân’la yanındakileri Şam’a götürüp, Heraklius’un yanına çıkardı.

Doğru olmayı emrediyor

Bu sırada Heraklius Kudüs’te bir kilisede idi. Vezirleriyle beraber oturmuş ve başına tâcını giymişti. Heraklius, Ebû Süfyân ve yanındaki otuz kadar Mekkeliyi burada kabûl etti. Peygamber efendimiz hakkında ba’zı sorular sorup cevabını aldıktan sonra, tekrar sordu:

- O size neyi emrediyor?

Ebû Süfyân hiç gizlemeden şu cevabı verdi:

- Yalnız bir Allaha ibâdet etmeyi, O’na hiçbir şeyi ortak koşmamayı emrediyor, atalarımızın taptığı putlara tapmaktan bizi men ediyor. Namaz kılmayı, doğru olmayı, fakîrlere yardım etmeyi, harâmlardan sakınmayı, ahde vefâyı, emânete hıyânet etmemeyi, akrabâyı ziyâret etmeyi emrediyor.

Heraklius, kilisede Ebû Süfyân’a sorular sormuş ve cevaplarını almıştı. Resûlullahın mübârek mektubu okunmuş, Rum papazları arasında gürültüler çoğalmıştı. Zîrâ Kayser’in İslâmiyete meyletmesinden korkuyorlardı. Kayser, Ebû Süfyân ve yanındaki Kureyşlilerin dışarı çıkarılmasını emretti.

O hepinizden hayırlıdır!

Daha Müslüman olmamış olan Ebû Süfyân, Peygamberimizin da’vâsını başarıyla sonuçlandıracağına inandığını, burada yemînle söylemiştir. Hz. Dıhye, o mübârek güzel yüzü ile Heraklius’un karşısına geçip, tatlı sesi ile dedi ki:

- Ey Kayser beni sana, Humus’tan Hâris adlı bir kimse gönderdi ki, o, senden hayırlıdır. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, beni ona gönderen zât, ya’nî Resûlullah ise, hem ondan, hem de senden daha hayırlıdır.

Sözlerimi alçakgönüllülükle dinleyip, verilen nasîhatleri kabûl et! Çünkü alçakgönüllülük edersen nasîhatları anlarsın. Nasîhatları kabûl etmezsen insaflı olamazsın.

Heraklius dedi ki:

- Devam et!

- Öyle ise ben seni, Mesîh’in kendisine namaz kılmış olduğu Allaha da’vet ediyorum. Seni, önceden Mûsâ’nın, ondan sonra Îsâ’nın geleceğini müjdeleyip haber verdiği şu Ümmî Peygambere îmâna da’vet ediyorum. Eğer bu husûsta bir şey biliyor, dünya ve âhıret saâdetini kazanmak istiyorsan, onları gözlerinin önüne getir. Yoksa âhıret saâdetini elinden kaçırır, dünyada küfür ve şirk içinde kalırsın. Şunu da iyi bil ki, senin Rabbin olan Allah, zâlimleri helâk edici ve ni’metleri değiştiricidir.

Heraklius, Peygamberimizin mektubunu okuyunca, öpüp gözlerine sürdü ve başına koydu. Sonra da şöyle dedi:

- Ben, ne elime geçen bir yazıyı okumadan, ne de yanıma gelen bir âlimden bilmediklerimi sorup öğrenmeden bırakmam. Böylece hayır ve iyilik görürüm. Sen bana hakîkatı düşünüp buluncaya kadar mühlet ver.

O îmân ederse

Heraklius daha sonra Hz. Dıhye’yi yanına çağırıp başbaşa konuştu. Kalbinde olanı izhâr etti. Dedi ki:

- Ben biliyorum ki seni gönderen Zât, kitaplarda geleceği müjdelenen ve gelmesi beklenen âhır zaman Peygamberidir. Yalnız ben Ona uyarsam; Rumların beni öldürmesinden korkuyorum.

Onların içinde en büyük âlimleri ve benden daha ziyâde itibâr gösterdikleri bir kimse vardır ki, Dağatır derler. Seni ona göndereyim. Bütün Hıristiyanlar ona tâbi’dir. Eğer o îmân ederse, bütün hepsi ona uyup îmân ederler. Ben de o zaman kalbimde olanı ve i’tikâdımı açığa vururum.

Bundan sonra Heraklius bir mektup yazdı ve Hz. Dıhye’ye verip, Dağatır’a gönderdi.

Hz. Dıhye, Heraklius’un mektubu ile beraber Resûlullahın da bir mektubunu Dağatır’a götürdü. Zaten Resûlullah efendimiz Dağatır’a ayrıca mektup yazmıştı. Dağatır, Peygamberimizin mektubunu okuyup, vasıflarını işitince;

- Vallahi senin sahibin, Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Biz Onun sıfatlarını tanıyoruz. İsmini de kitaplarımızda yazılı bulduk, dedi ve îmân etti.

Bundan sonra Dağatır evine gitti ve her pazar yaptığı va’zlara üç hafta çıkmadı. Hıristiyanlar bağırıyorlardı:

- Dağatır’a ne oluyor ki, o Arabla görüştüğünden beri dışarı çıkmıyor, onu istiyoruz!

Ahmed'den mektup geldi

Dağatır üzerindeki siyah papaz elbisesini çıkardı. Beyaz bir elbise giydi ve eline âsâsını alıp kiliseye geldi. Hıristiyanları topladı. Ayağa kalkıp dedi ki:

- Ey Hırıstiyanlar! Biliniz ki bize Ahmed’den mektup geldi. Bizi hak dîne da’vet etmiş. Ben açıkça biliyor ve inanıyorum ki, O, Allahü teâlânın hak peygamberidir.

Hıristiyanlar bunu işitince, hepsi Dağatır’ın üzerine hücûm ettiler ve onu döverek şehîd ettiler.

Hz. Dıhye gelip, durumu Heraklius’a haber verdi. Heraklius da bunun üzerine dedi ki:

- Ben sana söylemedim mi? Dağatır, Hırıstiyanlar katında benden daha sevgili ve azîzdir. Eğer duysalar beni de onun gibi katlederler.Heraklius Humus’taki köşkünde, Rumların büyüklerini çağırtıp, kapıların kapatılmasını emretti. Sonra yüksek bir yere çıktı ve onlara dedi ki:

- Ey Rum cemâ’atı! Sizler saâdete, huzura kavuşmayı ve hâkimiyetinizin temelli kalmasını, Hz. Îsâ’nın söylediğine uymak ister misiniz?

- Ey bizim hükümdârımız, bunları elde etmek için ne yapalım?

- Ey Rum cemâ’atı, ben sizleri hayırlı bir iş için topladım. Bana Muhammed’in mektubu geldi. Beni İslâm dînine da’vet ediyor. Vallahi O, gelmesini bekleyip durduğumuz, kitaplarımızda kendisini yazılı bulduğumuz ve alâmetlerini bildiğimiz Peygamberdir. Geliniz Ona tâbi olalım da dünyada ve âhırette selâmet bulalım.

Öldürülmesinden korktu

Bunun üzerine herkes kötü sözler söyleyip homurdanarak dışarı çıkmak için kapılara koştular. Fakat kapılar kapalı olduğu için bir yere gidemediler. Heraklius Rumların bu hareketlerini görüp, İslâmiyetten böyle kaçındıklarını anlayınca, öldürülmesinden korktu ve;

- Ey Rum cemâ’ati, benim biraz önce söylediğim sözler, sizlerin, dîninize olan bağlılığınızı ölçmek içindi. Dîninize bağlılığınızı ve beni sevindiren davranışınızı şimdi gözlerimle gördüm, dedi.

Bunun üzerine Rumlar Heraklius’a secde ettiler. Köşkün kapıları açıldı ve çıkıp gittiler. Heraklius, Hz. Dıhye’yi çağırıp olanları anlattı. Bahşişler, hediyeler verdi. Peygamberimize bir mektup yazdı. Mektubu ve hazırlattığı hediyeleri Hz. Dıhye ile Peygamberimize gönderdi.

Heraklius, Müslüman olmak istemişse de, makâm ve ölüm korkusundan îmân etmedi. Peygamberimize yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Hz. Îsâ’nın müjdelediği Allahın Resûlü Muhammed’e Rum hükümdârı Kayser’den, Elçin mektubunla birlikte bana geldi. Ben şehâdet ederim ki sen Allahın hak Resûlüsün. Zaten biz seni İncil’de yazılı bulduk ve Hz. Îsâ seni bize müjdelemiş idi. Rumları sana îmân etmeye da’vet ettim. Fakat îmân etmeye yanaşmadılar.

Beni dinleselerdi

Onlar beni dinleselerdi muhakkak ki, bu onlar için hayırlı olurdu. Ben senin yanında bulunup, sana hizmet etmeyi ve ayaklarını yıkamayı çok arzû ediyorum.”

Hz. Dıhye, Heraklius’tan ayrılıp Hismâ’ya geldi. Yolda Şenar vâdisinde Huneyd bin Us, oğlu ve adamları Hz. Dıhye’yi soydular. Eski elbiselerinden başka herşeyini aldılar. Bu mevkide Dübey bin Rifâe bin Zeyd ve kavmi, İslâmiyeti kabûl etmişlerdi.

Hz. Dıhye bunlara geldi. Bunlar Hüneyd bin Us ve kabîlesinin üzerine yürüyüp Dıhye’den aldıkları şeylerin hepsini kurtardılar.

Daha sonra Efendimiz Zeyd bin Hâris’i Hüneyd bin Us ve adamlarının üzerine gönderdi. O beldede olanların hepsi îmân etti. Bu mes’ele böylece kapandı.

Hz. Dıhye Medîne’ye gelince, evine uğramadan hemen doğruca Resûlullahın kapısına gitti. İçeri girdi ve bütün olanları anlattı. Peygamberimize Heraklius’un mektubunu okudu.

- Onun için bir müddet daha saltanatta kalmak vardır. Mektubum yanlarında bulundukça, onların saltanatı devam edecektir, buyurdu.

Heraklius daha sonra da Peygamberimize îmân ettiğini bildiren mektup yazmış ise de Resûlullah efendimiz;

- Yalan söylüyor. Dîninden dönmemiştir, buyurdu.

Mektubu muhâfaza ettiler

Heraklius Peygamberimizin mektubunu ipekten bir atlasa sarıp, altından yuvarlak bir kutunun içerisinde muhafaza etti. Heraklius ailesi bu mektubu saklamışlar ve bunu da herkesten gizli tutmuşlardır. Bu mektup ellerinde bulunduğu sürece saltanatlarının devam edeceğini söylerler ve buna inanırlardı. Hakîkaten de öyle olmuştur. İslâm kumandanlarından onu görmek isteyenlere:

(Bize baba ve dedelerimiz, “Bu mektup elinizde kaldıkça saltanat bizden gitmeyecektir” diye tenbîh etmişlerdir) demişlerdir.

Dıhye-i Kelbî Eshâb-ı kirâmın büyüklerinden ve simâ olarak en güzellerindendir. İsmi; Dıhye bin Halîfe bin Ferve bin Fedâle bin Zeyd İmrü’l-Kays bin Hazrec olup, Dihyet-ül Kelbî diye meşhûr olmuştur. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir.

Bedir gazâsı dışındaki Resûlullahın bütün gazvelerine iştirak eden Hz. Dıhye, Hz. Ebû Bekir’in hilâfeti zamanında Suriye seferine katıldı. Hz. Ömer zamanında Yermük savaşında bulundu. Şam seferlerine katıldı. Şam’ın fethinden sonra oraya yerleşti ve Muzze’de oturdu. Hz. Muaviye zamanında, Şam’da 672’de vefât etti.

_________________
HİZMET MUVAFFAK OLSUN DA VARSIN BİZİM YERİMİZ CAMİ PABUÇLUĞU OLSUN

Cebrâil aleyhisselâmın, şekline girdiği sahâbî: DIHYE-İ KELBÎ

17 Nisan 2014 Perşembe

bakara süresi devam ediyor doslar ayetlerinşallah 59 derken o zulmedenler sözü degiştirdiler kendilerine söylenildiginden başka bir şekle soktular bizde o zalimlere işledikleri günahtan dolayı gök yüzünden korkunç bir azap indirdik 60 bir zamanlar musa halkı için su istemişti de biz asan ile taşa vur demiştik bunu üzerine ondan on iki pınar fışkırdı her gurup insan kendi su alacagı kaynagı bildi ALLAH ın rızkından yiyin için de yer yüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın

57 ve üstünüze o bulut gölgelik çekti size verdigimiz rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kuduret helvası hemde bıldırcın indirdik onlar bize zulmetmediler ancak kendilerine zulum ediyorlardı 58 bir zamanlar şu şehre girin de nimetlerinden dilediginiz şekilde bol bol yiyin ve secdeler ederek kapıdan girin ve hatta bizi bagışla deyin ki size günahlarınız bagışlayı verelim iyilik edenlere ise dahada artıracagız dedik

56 sonra siz şükredesiniz diye ölümünüzün ardından dirilttik 57 ve üstünüze o bulutu gölgelik çekti size verdigimiz rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kuduret helvası hemde bıldırcın indirdik onlar bize zulmetmediler ancak kendilerine zulmediyorlardı

54 ayete allah az ve cele şöyle buyuruyor bir zamanlar musa halkına ey halkım danaya tutulmanızla siz gerçekten kendinize zulmetiniz gelin yaratanınıza dönün tövbe edin de nefislerinizi öldürün böyle yapmanız yaratanınız yanında sizin için daha hayırlıdır dedi bu şekilde tövbeniz kabul buyurdu gerçekten tövbeleri çokca kabul eden ve çokca bagışlayan o dur 55bir zamanlar ey musa biz allah ı açıkça görmedikçe senin sözüne asla inanmayacagız dediniz bunun üzerine o yıldırım bakınıp dururken sizi yakalayı verdi

ayetlere devam edelim inşallah fırsat buldukca bakara süresinde allah az ve cele şöyle buyuruyor 52 sonra bunun arkasından da sizi af ettik şükretmeniz gerkirdi 53 ayete bir zamanlar musa ya o kitabı ve egemenlik gücü verdik dogru yolu bulmanız gerekirdi